REKLAMI GEÇ

ÖNCE ÖĞRETMEN

14 Şubat 2018 Çarşamba

Üç haftayı aşkın bir süredir Afrin bölgesinde fedkarca görev yaptıkları sırada şehit düşen Mehmetçiklerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Ailelerine başşağlığı ve sabırlar diliyorum. Yaralı Mehmetçiklerimize de acil şifalar diliyorum. Umarım bu bölgedeki sorunlar en kısa sürede çözüme ulaşır.

Ülkemizde böyle bir sıkıntı yaşanırken ne yazık ki geçen hafta Çorlu’da bir okulda yaşanan olay gündem oluşturdu. Günlerce görsel ve yazılı basında Çorlu’da bir okulda yaşanan öğretmen öğrenci ilişkisi konuşuldu. Oysa ülkemizde gündem oluşturacak ve çözüm aranacak birçok konu varken böyle bir konunun gündem oluşturması bir eğitimci olarak hem üzdü, hem de düşündürdü.

Peki ilk kez mi böyle bir olayla karşılaşıyoruz.
Elbette hayır.

Bu ve benzeri tatsız olayların okullarımızda zaman zaman olduğunu biliyoruz. Ancak her tatsız olay görüntülü olarak tespit edilmediği için gündem oluşturmuyor. Oysa bırakın farklı olayları, Çorlu’da yaşananlar tek başına “Milli Eğitim’de ne oluyor?” diye düşünülmesini gerektiren bir olaydır.

Yaşanan bu olay; sadece yaramaz bir öğrencinin basit bir terbiyesizliği veya başarısız bir öğretmenin sınıfta hakimiyet kuramaması olarak yorumlanamaz. Bu olayın tamamen eğitim sistemindeki aksaklıktan kaynaklandığını artık herkesin kabul etmesi gerekir. Bu bağlamda hemen herkesin ‘EĞİTİM SİSTEMİ’ne kafa yorması gerekir.

Bu olaya öğrenciyi suçlayarak, “zaten terbiyesizin teki” veya “ailesi çocuğa gerekli terbiyeyi vermedi, öğretmen ve okul ne yapsın?” gibi klasik sözlerle geçiştirilemez.

Bizim esnafızda bir deyim vardır. “Müşteri her zaman haklıdır.”

Eğitimciler olarak biz de olaya aynen böyle bakmak zorundayız. “ÖĞRENCİ HER ZAMAN HAKLIDIR”

Eğer bu anlayış ile olayları değerlendirirsek, göreceksiniz sorunlar çok rahat çözülecek.

Aksi halde; çözüm üretme arayışları politik kaygılarla yapılırsa, çözüm üretme yerine yeni sorunlar üretilir. Sağlıklı çözüm için ‘EĞİTİM’in tüm paydaşlarının katkısı ile yapılacak çalışma inanın en güzel çözüm olacaktır.

Milli Eğitim Bakanı bütün bürokratlarını toplayıp Çorlu örneğini vererek ‘nasıl bir çözüm üretelim?’ diye sorsa, ne yazık ki ortaya atılacak ilk öneri disipline dayalı bir çözüm önerisi olacaktır. Bu tür öneriler de bırakın sorun çözmeyi, sorunları daha da artıracaktır. Bunun örneğini özellikle yakın geçmişteki sınav sistemlerinin sıkça değişmesinde görüyoruz.

Örneğin, bakan bey, ‘arkadaşlar okullarımızda yeterince kamera sistemi var, bu yetmiyor ise sınıflara da kamera koyalım hem öğrencileri izler, hem de öğretmenlerin performanslarını da buradan daha rahat görürüz” dese, istisnasız bütün bürokratlar ‘isabet buyurdunuz sayın bakanım. Önceki bakanımıza biz bu öneriyi yaptık ancak anlatamadık’ diyerek, bakan beyin görüşüne katılırlar. bakan bey değişir yeni gelen bakan bürokratlarına ‘kardeşim sınıflara kamera koymak nereden çıktı. Öğretmenlere hiç mi güveniniz yok?’ derse, ‘haklısınız sayın bakanım, önceki bakanımıza anlatamadık. Bizde sizin gibi düşünüyoruz’ yanıtını hemen yapıştırlar.

Ne yazık ki; bürokrasideki genel anlayış bu.

Bu nedenle EĞİTİM sorunlarının çözümü bütün EĞİTİM PAYDAŞLARININ katılımı ile oluşturulacak çözüm önerileri ile gerçekleşir.

Benim önerim. Önce ÖĞRETMEN yetiştirelim.

Nasıl mı?
İşte Ahmet Öğretmen gibi.


Şimdi bu fotoğrafa lütfen dikkatlice bakın.

Paylaşmayı, saygıyı, sevgiyi, iyiliği, ayni sofrada ayni yiyecekleri hep birlikte paylaşarak yetişen öğrenci sınıfta veya dışarıda öğretmenine saygısızlık yapar mı?

Sadece öğretmenine değil topluma saygısızlık yapar mı?

Ahmet Öğretmen gibi fedakar öğretmenleri yetiştirir ve bu öğretmenlere gerekli değeri verirsek, inanın EĞİTİM sorunu diye bir sorun kalmaz.

Ahmet Öğretmen gibi memleket sevdalıları bilgisayar ortamında yetişmedi. Her şeyi hazır bulmadı. En önemlisi “ben ÖĞRETMEN olacağım” tutkusuyla ÖĞRETMEN OKULLARINDA YAPARAK YAŞAYARAK yetiştiler.

Biz çok okul yaptık, bilgasayar dağıttık gibi sözlerle kendimizi avutmak sorunları çözmez.

Ahmet Öğretmen gibi ‘EĞİTİMCİ’lerin yetiştirdiği öğrenciler, ülkenin ekonomisine de, güvenliğine de, tarımına da, sanayisine de gerekli katkıyı yaptığı gibi; toplumda ‘SAYGI, SEVGİ ve HOŞGÖRÜ’nün de hakim olmasını da sağlayacaklarına inanıyoprum.

Gelin önce ÖĞRETMEN yetiştirelim.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı