REKLAMI GEÇ

BAŞKANLIK SİSTEMİNE GEÇİLME(ME)Lİ Mİ?

16 Şubat 2016 Salı

Otuz yılı aşkın bir süreden beri (bazı maddeleri değiştirilmiş olsa da) yürürlükte olan darbe anayasası ayıbından kurtulmak için yeni ve sivil bir anayasa yazılmasının hararetle tartışıldığı günleri idrak ediyoruz.

Yeni anayasanın en önemli maddelerinden birisinin başkanlık sistemi ile ilgili olması bekleniyor. Çünkü ortada “de facto” bir durum var.Yani Cumhurbaşkanımız seçmenin % 52’sinden aldığı oylarla (seçilerek ) bu makama geldi.Ancak ne var ki; bu durum; otomatikman ve kendiliğinden Başkanlık Sistemi’ne geçtiğimiz anlamına da gelmiyor.

Başbakanımız da seçmenin % 49,5 nispetindeki oyunu almış bir partinin genel başkanı olarak görev ifa ediyor. Her ikisi de aynı davanın neferleri olarak; aralarında bir sorun yaşamıyorlar. Aksine bir durum zuhur ettiğinde; yani; Cumhurbaşkanı ile Başbakanın ayrı zihniyetleri taşıdıkları dönemlerde; ülkemizin başına gelenleri birçok vatandaş biliyor, duyuyor veya okuyor.

Hal-i hazırda ülkemizde 64. hükümet iş başında. 30 Ekim 1923’de Atatürk’ün Başbakan olarak atadığı İsmet İnönü’nün kurduğu 1. İnönü Hükümeti’nden bu tarafa 63 hükümet gelmiş geçmiş. Aslında Başkanlık Sistemi’ni ilk defa fiilen başlatan Atatürk olmuş.

2016 yılında olduğumuza göre; 93 yılı 64 hükümete böldüğümüzde ortalama her 1,5 yıla bir hükümet düşüyor. Üzerine atom bombası atılan ülkeler; daha kısa zamanda, büyük mesafeler kat ettiği halde; Türkiye; ihtilaller, post modern darbeler, muhtıralar, anayasa fırlatma krizleri derken; arzu edilen seviyeye tam manasıyla ulaşamadı.

Hükümetlerin sürelerini göz ardı edersek; en çok hükümeti; 10 defa ile İsmet İnönü’nün kurmuş olduğunu görüyoruz. Adnan Menderes; idam edilinceye kadar 5 defa, Süleyman Demirel 7 defa, Bülent Ecevit koalisyon hükümetleri de dahil olmak üzere 5 defa hükümet kurmuşlar.

Getirilmek istenilen Başkanlık Sistemi’nde Cumhurbaşkanı (yani Başkan); Bakanlar Kurulu’nu siviller arasından kendisi atıyor. Bir dahaki seçimde başkan olamazsa da; ekibini alıp gidiyor.

Bu sistemde memleketin hükümetsiz kalması, koalisyona muhtaç ve mahkum olması söz konusu değil. Dolayısıyla bundan sonraki 93 yılda 64 hükümetin daha göreve gelmesi mümkün gözükmüyor.

Yasama organı görevini yürütecek olan Parlamento’ya seçilecek milletvekili adayları; (dar bölge sistemi getirilirse) bölgesinden veya şehrinden en fazla oyu alabilecek kişiler arasından belirlenmek durumunda. Zira baraj engeli kalkacağından; seçilme şansı en yüksek insanlar arasından bir tercih yapılmak durumunda.

Başkanlık Sistemi ile ilgili literatür tarandığında; üzerinde ittifak edilen tanımlardan en önemlisi; Yürütme, Yasama ve Yargı’nın; birbirinden kesin çizgilerle ayrılmış olması olarak göze çarpıyor.

Başkanlık Sistemi; uluslararası (international) kurallara sahip değil. Yani “olmazsa olmaz” bir kuralı yok. Şu kuralı koymazsanız; “bu sistem geçerli değildir” diye bir kaide yok.

Her ülke gibi Türkiye de; kendi şartlarına en uygun kuralları ihdas etmekte özgür. Dolayısıyla, Türkiye’de uygulanması düşünülen Başkanlık Sistemi’nde kesinlikle Federal Sistem yok. Üniter Yapı’nın korunması “olmazsa olmaz”lardan bir madde ve tartışmaya açık değil.

Zaten Federal Yapının uygulanması için Başkanlık Sistemi’ne geçilmesi diye bir şart da yok Dünya üzerinde. Mesela Almanya Başkanlık Sistemi ile yönetilmediği halde; Federal Sistemi uyguluyor.

Yetki, sorumluluk ve görev süresinin belirlenmesi gereken en önemli pozisyonlardan bir tanesi de Başkan Yardımcılığı… Bu konunun önemi; Amerika Birleşik Devletleri’nin 9. Devlet Başkanı Harrison’un; seçilmesinden 32 gün sonra ölmesi ve yerine geçen J.Tyler’in arkasında halk desteği olmadığı halde göreve devam ettiği süredeki yaşanan sıkıntılardan ileri geliyor.

7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimlerinde; partiler rejim üzerinden, irtica üzerinden bir propaganda yürütmediler; aksine; direkt olarak halkın cebine hitap ettiler. Dolayısıyla Başkanlık Sistemi tartışılırken; bunun ülke ve halkın ekonomik durumuna olacak tesirleri de anlatılmalıdır.

Parlamenter Sistem’de; Yasama’da çoğunluğa sahip bir parti, Yürütme’yi elinde bulundurduğu gibi; çıkardığı kanunların içerikleriyle Yargı’ya da yön verebiliyor. Ülkemizde 13 yıldır hakim parti konumundaki AK Parti’nin; elinde bulundurduğu ve daha uzun yıllar bırakmayacağı anlaşılan bu avantajlı pozisyonuna rağmen; Yasama, Yürütme ve Yargı’ya bağımsızlık kazandıracak Başkanlık Sistemi’ni talep etmesi; olumsuz yorumlanmamalıdır.

Türkiye’nin geleceğinin kısır ve kişiselleştirilmiş çekişmeler üzerine değil; geçmişten alınan tecrübeler ışığında ve çağın gereklerine uygun ve fakat ülkemize özgü kurallar üzerine bina edilmesinin karşısında hiçbir engel yoktur.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Tavaslı   -  Bağlantı 16 Şubat 2016, 20:03

“elinde bulundurduğu ve uzun yıllar bırakmayacağı derken” neyi kast ettiniz? Vatandaşlar Ak Partiye değil sayın Cumhurbaşkanına oy veriyor. Sizlerde Hazirandaki korkunun tekrar gerçekleşmemesi için Başkanlığı destekliyorsunuz…..

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı