REKLAMI GEÇ

DİN KİMSENİN TEKELİNDE DEĞİLDİR

21 Kasım 2017 Salı

İnanmak veya inanmamak. İşte bütün mesele bu. Neye, niçin, nasıl, ne şekilde, ne tarzda inanmak? Ve ateizm: Tanrı inancının reddi, tanrı tanımazlık.

İnanç konusu; insanlığın başlangıcından günümüze kadar, insanlık tarihinin en önemli tartışma konusu olagelmiştir.

Müslümanlık açısından; Allah-u Teala yeryüzünde; zatına halife olarak ve varlığından haberdar etmek için insanı yaratmıştır. Ve buyurmuştur ki; “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet, kulluk etsinler diye yarattım.”( 1)

İlk insan Adem aleyhisselam yaratılmadan önce melekler vardı. “İnsan” denilen varlığın yaratılacağını öğrenince; yer yüzünde fesat çıkaracak, kan dökecek bir mahlukun yaratılmasını yadırgadılar.

Nitekim Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd ederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti.(2)

Melekler günah işlemek kabiliyet ve özelliği taşımayan; iradeleri olmayan varlıklardır. İnsanlar ise herhangi bir inanca zorlanmamış, mecbur tutulmamış ve üstelik kendilerine (cüz’i) irade verilmiştir.

Yani insanoğlu inanıp inanmamakta hür bırakılmış ve fakat inanıp; bir de Yaradan’ına tam manasıyla kulluk ettiği zaman ise; meleklerin seviyesinin üstüne çıkabilecek bir nitelikte yaratılmıştır.

“Dinde zorlama yoktur.”(3) ayeti gereğince Hristiyan, Yahudi gibi dinlere mensup olanlar; istemedikleri halde, din olarak İslamiyet’i seçmeye zorlanmazlar.

Çünkü Allah-u Teala isteseydi; insanoğlunu da; aynen melekler gibi; sadece ve sadece en son din olarak seçtiği İslam’ı kabul edecek ve hiç günah işlemeyecek nitelikte yaratabilirdi.

Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: “Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim.” (4)

Hadis-i Şerif’te ise Peygamberimiz aleyhisselam şöyle buyurmaktadır: “Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden tövbe eden kullar yaratırdı.”(5)

Hak ile batıl, iyi ile kötü, doğru ile yanlış herkesin görebileceği, anlayabileceği, idrak edebileceği şekilde ortada durmaktadır ve insan kendi hür iradesiyle bunlardan birisini seçme kabiliyetine sahiptir.

Dolayısıyla hiç bir kimseye zorla bir inancı ve onun gereklerini kabul ettirme hakkına sahip olmadığımız gibi; halkının çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede; İslamiyet’i sadece kendi tekelinde görmeye, ben daha iyi Müslümanım, ben daha dindar bir Müslümanım demeye hiç birimizin hakkı yoktur.

Bu ülkede; isteyen herkes, istediği camiye gidebilir, vaaz dinleyebilir, namaz kılabilir, orucunu tutabilir, zekâtını verebilir, hacca gidebilir. Bu kişilere bir başkaları “senin camiye girmeye hakkın yok veya ben senden daha güzel namaz kılıyorum, ben samimiyim ya da sen münafıksın” diyemez ve ayıplayamaz.

Çünkü herkesin kalbindekini Allah bilir. Biz kimsenin kalbini yarıp bakamayız. Hiç kimsede Allah-u Teala’nın vekaleti yoktur. Hiç kimse Allah-u Teala adına hüküm veremez, insanları Cennet veya Cehenneme gönderemez. Zira Allah-u Teala’nın rahmeti gazabından fazladır.

Üstünlük; ancak “takva”dadır.Kim Allah’a daha çok saygı duyuyor ve onun istemediği şeyleri yapmaktan kaçınıyorsa; en üstün kul odur.
(1)Zariyat suresi 56. ayet
(2)Bakara suresi 30.ayet
(3)Bakara suresi 256.ayet.
(4)Maide suresi 3.ayet
(5) (Müslim, Tevbe, 9, 10, 11)

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı