REKLAMI GEÇ

OSMANLI TÜRKÇESİ

17 Aralık 2014 Çarşamba

Bazı yazar ve çizerler; 1928 yılından beri kullandığımız Latin harfleriyle yazılan Türkçe ile yattığımız bir gecenin sabahında; Arapça harflerle yazılan Osmanlı Türkçesi ile uyanacağımızı zannediyorlar.

Hal bu ki; 86 senedir yazılmış binlerce eserin okunmasını ve anlaşılmasını zorlaştıracak ve onlarla aramızdaki bağı koparacak, 86 yıllık geleneği bir kalemde silip atacak ve geçmiş ile dil bağımızı koparacak değiliz…

Alfabe değişikliğine giderek dilimizi budayacak ve şimdiye kadarki edebi ve fikri birikimi sokağa atacak ve kültür erozyonuna sebep olacak değiliz…0

İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy’un Arapça harflerle basılmış Safahat isimli kitabının 28 ağustos 1936’da gümrükte takılıp kalmasına misilleme olarak, Latin harfle yazılmış kitapların ülkemize girmesini yasaklayacak değiliz.

Dünyayı ve ülkemizi her geçen gün istila etmeye devam etse, egemenliği altına alsa da İngilizce ve bunun yanında Almanca, Çince, Japonca ve dünyada ne kadar dil varsa, bunları öğrenmek isteyecekleri aşağılayacak ve hakaret edecek değiliz…

İngilizler nasıl ki; Shakespeare’i Othello’yu, Macbeth’i orijinal metninden okuyabiliyorsa; bizler de Orhan Pamuk’u, Yaşar Kemal’i, Aziz Nesin’i aslından okuyabilme imkanımızı kaybetmek isteyeceklerden değiliz…

İster Arap harfleriyle; ister Latin harfleriyle yazılsın Türkçemiz dünyanın en zengin dilidir. Çünkü dünyanın belli başlı bilim, sanat, düşünce, medeniyet dillerinden beslenmiştir.

Arap harfleriyle yazılan Osmanlı Türkçesi ile; Latin harfleriyle yazılan Türkçe birbirinin düşmanı, alternatifi ve zıddı değildir.

Arap harflerinin terk edilip Latin alfabesine geçilmesi Tanzimat ve Cumhuriyet’ten sonra tartışılmış ve 1 Kasım 1928 ‘ de Latin alfabesi kabul edilmiştir.

Fakat, artık Latin alfabesinin terk edilip, Arapça harflerle yazılmış Osmanlı Türkçesi’ne dönülemeyeceğine göre, Osmanlıca’nın “ders” olarak dahi okutulmasına tahammülsüzlük göstermek, Arap harfleriyle yazılmış Türkçe metinler ve ecdadımız ile bağ kurulmasına ve bin yıllık medeniyetimiz, tarihimiz, edebiyatımız ile tanışmamıza karşı çıkmak; medeni bir tavır ve yaklaşım tarzı değildir.

Her uygarlığın ilmi ve entelektüel dili, elbette ki halk arasında ve taşrada kullanılan dil ile aynı seviyede değildir. Osmanlıca’yı sadece sarayda kullanılan bir dil olarak nitelemek; insaf sınırlarını aşmak olur..

Bir imparatorluk olan Osmanlı Devleti’ni oluşturan halkların kendi lisanlarını okuyup yazmalarına müsaade edilmiş olması, Eski Türkçe’ye bir eksiklik getirmez…

Nasıl ki Japonya ve Çin yüzlerce şekilden oluşan kargacık burgacık yazılarıyla dünyanın en gelişmiş,en üretken ülkelerinden olmayı başarıyorlar ve Arapça gibi sağdan sola yazılan bu lisanlarını terk etmeyi düşünmüyorlarsa; biz de “ okuyan yazmasını öğrenemez, yazmasını bilen okumasını öğrenemez” sloganıyla bir tarafta unutulmaya terk ettiğimiz Osmanlıca’ya itibarını iade ederek, vefa borcunu ödemek zorundayız…

Ülkemizde yaşayan etnik grupların kendi ana dillerinde eğitim görmelerine, televizyon yayını yapmalarına, gazete – dergi çıkarmalarına izin vermiş bir ülke olarak, Osmanlı Türkçesine hor bakmak, yok saymak, küçümsemek ve burun kıvırmak bize yakışmaz…

Ata lisanımız olan Osmanlı Türkçesi; tarih yapan, tarih yazan bir ülkenin medeniyet kurucu bir dilidir. Kökümüze inemezsek, kaynağımıza ulaşamazsak; oradan beslenemez, geleceğimizi kuramayız…

 

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Deniz Gezmiş   -  Bağlantı 21 Aralık 2014, 15:28

Ata dili derken?

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı