REKLAMI GEÇ

SEÇİME DOĞRU

8 Mayıs 2018 Salı

Beklenen erken genel seçim kararı nihayet alındı. Gerçi genel beklenti bu yılın sonbaharı üzerine idi ancak Cumhur İttifakı’nın tarafları biraz da baskın biçimde seçimi 24 Haziran’a aldılar.

Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın bu ittifakın Cumhurbaşkanı adayı olması zaten belli idi. Ancak başta CHP olmak üzere muhalif blok, aday veya adayları bir kaç gün önce CHP’nin Muharrem İnce ismini açıklaması ile netleşmiş oldu. Böylece çatı veya ortak aday yerine -MHP hariç- tüm partiler kendi adayları ile yarışa girecekler.

Bu noktada artık partiler ve ittifaklar üzerine bir kaç analiz yapmakta fayda var. AKP ve MHP ittifakı ile ilgili tespitlerde MHP’nin duruşu ve tavrı 15 Temmuz’dan bu yana oldukça net. Devlet Bahçeli ve MHP’nin söylem değişikliği üzerine çok şey yazıldı çizildi, ama akla en yakın gerekçe MHP’nin kendi başına iktidar olamayacağını görerek ancak ve ancak yapacağı bir ittifak ile ülke yönetiminde söz sahibi olacağını düşünmesi olabilir. Hesap buysa, bunda ne derece başarılı olacağını seçimden sonra hep birlikte göreceğiz. Durum AKP için biraz farklı. 16 yıldır kesintisiz iktidarda olan kadrolar için bambaşka bir seçim ve ortam söz konusu. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişte ilk seçim olacak bu. Peki AKP ve Sn. Erdoğan bu 24 Haziran’a hangi şartlarda giriyor? Bunu İstanbul il kongresinde açıkladığı ”manifesto”nun satır aralarında bulmak mümkün. Seçilen slogan ”yeniden, diriliş.” Aslında bu slogan bile AK kadrolar ve Sn. Erdoğan’ın düşünce altyapısında bunu söyletecek bir yenilenme ve değişim ihtiyacına işaret ediyor. Çünkü son yıllarda eleştirilerin dozu ve haklılığı üzerine pek çok samimi Ak Partili bile hemfikir. Zira partinin kuruculuğunu yapmış, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı görevlerini yapan Sn. Abdullah Gül bile kendi adaylığı ile ilgili sürece nokta koyarken ”Adalet, toplumsal ayrışma ve barış, temel hak ve hürriyetler, ekonomi” başlıkları üzerinden uyarılarını ve eleştirilerini ortaya koydu. AK Parti iktidarının özellikle Gezi olaylarından sonra, sırasıyla 17-25 Aralık ve 15 Temmuz girişimleri ile gittikçe sertleşen bir tavır sergilediğini söylemek mümkün. Ülkenin adalet mekanizmalarının işleyişi sorgulanır hale geldi. Buna cevaben ortaya konan argüman sıklıkla ülkenin çok önemli bir süreçten geçtiği ve beka sorunu yaşadığı. Açıkça söylenmese de bazılarının bilinçaltında böyle zamanlarda adalet kavramının eğilip bükülebileceği, ülkenin beka sorunu karşısında her zaman adil olunamayacağı gibi bir düşünce mevcut. Ayrışma ve çokça söylendiği gibi fikir hürriyetinin korunmadığı bir ortamın oluştuğu eleştirileri oldukça yoğun. Sanırım AK Parti ve Sn. Erdoğan da bu konuda yumuşak bir karna sahip olduklarını düşünüyor olmalı ki, ”daha çok demokrasi, daha çok özgürlük ve daha çok adalet” argümanlarını kendileri telaffuz ediyor. Bu argümanlardan söz ederken İYİ Parti ve Meral Akşener’in seçime girişlerinin CHP’den transfer olan 15 milletvekili ile mümkün olabilmesi ve bunun karşısında Sn. Erdoğan başta olmak üzere AK Partili yöneticilerin takındığı tavrın kamuoyunu tatmin etmediğini söylemek zorundayız. Pek çok kişinin beklentisi Sn. Erdoğan’ın konu bu aşamalara gelmeden inisiyatif alarak bu işi çözmesi idi. Bir başka dikkat çekici konu da bu güne kadar pek itibar edilmeyen popülist seçim söylemleri. Bir Mimar olarak asla ve asla onaylamadığım ”İmar affı” ardından gelen “vergi affı”, “öğrenci affı” ve ”emekliye ikramiye” gibi vaatler, AK Parti’nin kendi söylemine aykırı duruyor. Ama sanırım AK Partili kurmaylar bu seçimin farkının farkında.

Muhalif cephe, yani CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi ve diğer küçük partilerin katılımı ile kurulan ittifak ve ayrıca kendi siyasetine devam eden HDP. Meral Akşener ve İYİ Parti en başından beri kendi adayları ile yola devam edeceklerini deklare ettiler. İYİ Parti 15 vekilin transferi ile bu süreci garantiye alsa da, 100 bin imzayı da toplayarak bir anlamda meydan okuma gerçekleştirdi. İYİ Parti yeni bir söylem ve kendini merkez sağda konuşlandırmak, tanımlamak istiyor. Ancak bu yeni söylemi MHP ekseninden uzaklaşmadan, merkeze yaklaşmadan inandırıcı hale getirebilmesi zor. İYİ Parti’nin uzun yıllardır eksikliği hissedilen merkez siyasete göre hareket etmesi ve politika geliştirmesi en büyük beklenti.

İYİ Parti umut verebilmeli, CHP ise kendini yenilemeli. Aksi takdirde 16 yıllık mağlubiyetler zincirine bir halka daha eklenebilir. Aslında bu son cümle en çok CHP’yi tarif ediyor. %25’ler bandına sıkışan CHP, 15 vekili transfer ederek ve bu kez çatı aday söylemine girmeyerek oyun kurucu rolüne soyundu. Muharrem İnce’nin adaylığı da son iki günlük yansımalara bakar isek CHP tabanında oldukça enerji uyandırdı. İnce ismi mecliste CHP’ye Başkanlıkta Akşener’e oy vereceğim diyen bir kısım CHP’li seçmeni geri döndürecek gibi duruyor. Özetle sol oyları CHP’de konsolide etmeyi başarabilir.

Muhalif cephe için seçimi ilk turda kazanmak gibi bir hedef yok. Asıl hedef ikinci tura kalarak Tayyip Erdoğan karşısındaki bloğu korumak görünüyor. Bu noktada belirleyici olacak oylar büyük oranda HDP oyları olacak. ”mütedeyyin Kürtler” ile ”ideolojik Kürt oyları”nın nasıl reaksiyon vereceği konusu oldukça önemli. İkinci tura kalınması durumunda İYİ Parti’den ve Saadet Partisi’nden CHP’ye, CHP ve Saadet Partisi’nden İYİ Parti’ye oy gidip gitmeyeceği de ayrı bir parametre. Partiler bunun üzerine anket çalışmalarına başlamıştır sanırım. Ancak geniş bir kitle için seçimin Tayyip Erdoğan’a oy verecekler ve ne olursa olsun oy vermeyecekler seçimine dönüşeceği anlaşılıyor. 24 Haziran’ı ”kimin Cumhurbaşkanı olacağı değil, kimin Cumhurbaşkanı olmayacağı” seçimi olarak görenlerin sayısı hiç de az değil. Bu da son yılların en önemli eleştiri konularından birisi olan ”toplumsal ayrışma” meselesinin bir göstergesi.

Bir başka öngörü de Cumhurbaşkanı ile meclis çoğunluğunun farklı ellerde olacağı yönünde. Yeni sistemde Bakanlar meclis dışından atanacak ve oldukça geniş yetkilere sahip bir Cumhurbaşkanı olacak. Bu durumda Meclis çoğunluğu nasıl bir sorun oluşturacak. Seçilen Cumhurbaşkanı mecliste çoğunluğu sağlayamaz ise bakanlar kurulunda diğer partilere yer verecek mi, ya da istikrarın sağlanması ve koalisyon dönemlerine son vermesi vaadi ile getirilen Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi daha ilk seçimde kaos mu getirecek? Ya da çok ihtiyaç duyduğumuz uzlaşma kültürünün sağlanması için bir vesile mi olacak?

Artık Türk toplumu kavga eden, gerilim yaratan bir görüntü istemiyor. En çok ihtiyaç duyduğumuz şey toplumsal mutabakat.

Bütün bunları bekleyip göreceğiz. Umarım ülkem ve halkım için en hayırlısı olur…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Emre Kolçak   -  Bağlantı 9 Mayıs 2018, 09:21

Bu kadar güzel anlatılabilirdi.
Seçim sonucunun, polarize olan hatta hiperpolarizeliğe gelebilen toplumumuzun,hem ekonomik hem de sosyal anlamda bağlarını kırmak noktasındaki etkisi…
Birde aflarla oluşan “Desakota’larımız”.

Aynı dileklerle…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı