REKLAMI GEÇ

TOPLUM VE DİN

13 Mart 2018 Salı

Çetrefilli bir konu olduğunu biliyorum. Din gibi bir konu hakkında konuşmak için yeterli bir eğitimim de olmayabilir ancak bu konulara bakış ve eleştirilere karşı eleştirel bir bakış açım olduğunu belirtmem gerek. Çünkü son zamanlarda kaynağı ve referansı İslam olduğu öne sürülerek bir takım “Günah ve sevap” kavramı bombardımanı altındayız. Asansöre binmenin kurallarından tutun da yorgan ve battaniye ile ilgili akıl almaz çıkarımlar yapan sözde “din adamları” ortalıkta söz sahibi olmaya başladı. Ve tabi anlatmak istediklerimi bir din adamı edası ile değil, bu konulara az buçuk kafa yoran sade bir Müslüman olarak dile getirmeye çalışacağım.

Din kavramı milliyetçilik ile birlikte toplumların ortak kültür ve bilinç oluşturmasını sağlayan en önemli parametrelerden biridir. Yaşadığımız topraklar da yaklaşık 1000 yıldır İslam coğrafyası olarak adlandırılmaktadır. Türkiye laik bir ülkedir ama insanlar kendini % 95 oranında “Elhamdülillah Müslümanız” diye tanımlamaktadır. Kimin ne kadar dindar olduğu, neye ne kadar inandığı ve bu inancı doğrultusunda inancının gereklerini ne oranda yerine getirdiği, kişinin kendi belirlediği alanlardır. Her dinde olduğu gibi İslam dininde de kişinin özel hayatını ve toplumsal yaşamı düzenleyen kurallar bütünü vardır. Ve bunun için temel kaynak “Kutsal Kitaplar”dır. İslam dininde Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed’in uygulamaları “sünnet” ile bu kurallar bütünü oluşturulmuştur. Hepimiz az buçuk belli bir dini bilgi almışızdır. Ama genel olarak bu konularda bilgi sahibi olma işini din adamlarının tekeline bırakırız. Çünkü bizde dini bilgileri almak için temel kaynağımız yetiştiğimiz sosyal çevre, daha doğrusu aile ortamımızdır. Biraz daha ileri giden eğitimde de Kur’an-ı Kerim’i Arapça olarak okumaya çalışırız. Ama bütün bu süreçler boyunca Kur’an’da ne dediği ile pek ilgilenmez, işin o kısmını da din adamlarına bırakır ve onların her dediğini doğru kabul ederek bir inanç çerçevesi oluşturmaya başlarız. Hele o kişiler belli bir toplum önderliğine soyunup öne çıkınca onları kutsallaştırmak konusunda kimse elimize su dökemez. Bu konulara daha önce yazdığım birkaç yazı da değinmiştim. Ama en azından başımıza açılan “FETÖ” belasının nasıl doğup geliştiğini hatırlamakta yarar var.

Hal böyle olunca inandığımızı söylediğimiz din ile yaşadığımız din arasında garip bir ayrışma yaşamaktayız. Özellikle son zamanlarda ahlak anlayışımız erkek egemen bir toplum olarak kadın vücuduna sıkışan bir kavram olmaya, din adamı kisvesi ile ortaya çıkanların da ahlak tarifi cinsellik ile ilgili konular üzerinde oluşmaya başladı. Bu kadar dinsel kavram bombardımanı altında din adamı özelliğine sahip bir Allah’ın kulu da çıkıp, toplumsal ahlaktan, kamu malına sahip çıkmanın faziletinden, yolsuzluk ve hırsızlık ile ilgili günahlardan, kul hakkı yemenin ne kadar büyük bir günah olduğundan, vb bir sürü temel kavramdan söz etmiyor. Varsa yoksa cinsellik üzerinden tariflenen bir ahlak anlayışı. Çünkü bunun dışındaki temel ahlaki kavramlarımız o kadar dejenere edilmiş durumda ki toplum olarak bir dine sahip olunca ayrıca ahlaka ihtiyacımız kalmamış gibi yaşamaya başladık. Dini ve dindarlığı referans alarak kadına şiddet uygulayanların Hz. Muhammed’in eş ve çocuklarına tek bir fiske bile vurmadığından habersiz olduğu bir din yorumu…

Dinde reform ile ilgili konuların gündeme geldiği bir hafta yaşadık. Reform konusuna katılanlardanım. Ancak bunun pek çoklarının anladığı gibi tepeden tırnağa bir reform olmayacağını düşünüyorum. Başta Hıristiyanlık olmak üzere semavi dinlerde reform konusu her zaman bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır. Ancak bu temel inanç konularında yani “Nas’lar” da değil, karşılaşılan toplumsal konulara getirilen yorumlarda olmuştur. Ancak bu noktada kişisel yaklaşımım; reform kavramını desteklemek ile birlikte temel olarak yapılması gerekenin, İslam dinini Ku’ran-1 Kerim ve Hz. Muhammed’in sünnetleri üzerinden doğru öğrenmekle olduğudur. Bu süreç içerisinde din adamlarının önderliğine elbette ki ihtiyaç duyulacaktır. Ancak hurafelere bezenmiş şiirsel anlatımlara değil, doğru örneklerle bize ihtiyaç duyduğumuz toplumsal ahlak, adalet, dürüstlük, dayanışma gibi kavramları yaşamayı sağlayacak temel bilgilere ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

Din bireysel bir tercih ama toplumsal bir kavramdır. Her neye inanıyor ve yaşamak istiyorsak, bunu hakkını vererek ve bilerek yapabilmeyi diliyorum…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı