REKLAMI GEÇ

YENİ KAVRAMLARA ALIŞMALIYIZ

10 Aralık 2012 Pazartesi

12 Eylül 2010 tarihli halk oylaması ile 5982 sayılı kanun kabul edilmiş ve 1982 Anayasasının bazı maddeleri değiştirilmiştir. Bu değişikliğin bazıları ve en önemlisi Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Anayasa Mahkemesinin yapısının değişmesidir. Ayrıca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı ile kamu Denetçiliği sistemi gerilmiştir.

Bu toplum ıslahat ve Tanzimat fermanlarından beri yine cumhuriyetle beraber sıkça yeni kavram ve kurumlarla tanışmaktadır. Belli aralıklarla sıkça anayasalar değişir, binlerce kanun çıkarılır. Her 10-20 yıl aralıklarla eğitimden adalete, siyasetten sosyal yaşama, idareden yargıya değişiklikler olur. 1960, 1980 ve 2000 yıllarının sonrasına bakıldığında kamu, toplum, Üniversite, çalışma hayatı vs. her konu baştan aşağı reform adı altında değişmiştir. Sadece 1982 anayasası bu güne kadar 17 defa değiştirilmiştir ve su sıra yenisi yapılmaya çalışılıyor.

2002-2012 arasında her alanda ekonomik ve konuları, yargı ve idarenin işleyişi ile ilgili tüm temel mevzuat değiştirilmiştir. Avrupa Birliği uyum yasaları adı altında yeni kurum ve kavramlarla tanışılmıştır. Bu toplum bu kadar hızlı değişime kolay ayak uyduramaz. Ceza hukuku, Usül Hukuku, Ticaret Hukuku, Borçlar hukuku ve tüm temel kanunlar değiştiği gibi, kısa aralıklarla binlerce yasa maddesini değiştiren “yargı paketleri”ni takip edebilmek mümkün değildir. Yüksek yargı dahil mahkemeler bu değişiklere alışabilmek için büyük emek harcamaktadırlar.

Şu sıra toplum yapısını doğrudan ilgilendiren yeni yasalar yürürlüğe girdi. Büyükşehir Belediye Kanunu, Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu, Hukuk Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanunu gibi. Düzenlemeler çıkıncaya kadar kimsenin haberi olmuyor, önceden kamuoyunda tartışılmadan apar topar çıkıyor. Bazıları yürürlüğe girmeden dahi değiştiriliyor. Her ülkenin kendi özel şartları vardır. Başka ülkelerde olan kanuni düzenlemeler ve kurumlar bizde de olsun deyip yeni kavramlar yaratma lüksümüz yoktur. Amerika’da 224 yıldır anayasa birkaç madde dışında değişmemiş ve yasalarla oynanmamıştır. Bizdeki gibi kanunların bu kadar hızlı ve çok değiştirildiği ülke olduğunu sanmıyorum. Uygulamaya girmeden ve tam alışmadan değiştirilen yasaları sıkça görüyoruz. Örnek vermek gerekirse 2005 yılına kadar köy hizmetleri kent merkezleri dışındaki her türlü hizmeti yaparken, Bu görev 2005 ten sonra İl Özel İdarelerine, şimdi de büyük şehir belediyelerine devredilmiştir.

Bugünlerde toplumun tümünü ilgilendiren yeni düzenlemeler önümüze gelmektedir. Bunlardan birisi Anayasa mahkemesine bireysel başvuru hakkının düzenlenmesi getirilmiştir. Anayasa da belirli hakları ihlal edilenlere verilen bir haktır. Temel hak ve özgürlüklerinin çiğnenmesini önlemek için kamu gücü işlemlerine karşı yapılmaktadır.

Avrupa insan hakları Mahkemesi’ne Türkiye’den açılan davaların yirmi binleri bulması nedeni ile bunun önüne geçmek için getirildiğini sanıyoruz. Ülkemizde Adli ve İdari Yargı, Vergi Yargısı, Askeri yargı yolu ile hak aranmaktadır. Bölge Adliye mahkemeleri kanunu çıkarılmış ancak henüz bu mahkemeler çalışmamaktadır. Temyiz yolu olarak Yargıtay ve Danıştay’a başvurulmaktadır. Durum böyle iken Anayasa Mahkemesi ne bireysel başvuru hakkı yargı da birçok sorun yaşatacaktır. Yüksek Yargının üzerinde bir temyiz mahkemesi varmış gibi anlatılacak ve anlaşılacak büyük kargaşalara neden olacaktır. Anayasa Mahkemesinin bunun altından kalkması mümkün görünmemektedir.

07.06.2012 tarihinde Hukuk Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanunu kabul edildi. Tarafların iş ve işlemlerinden doğan özel hukuk uyuşmazlığının çözümlenmesinde uygulanacaktır. Bu düzenleme bir yargılama biçimi mi veya bir tahkim yolumudur bilemiyoruz. Adli Yargının iş yükünü azaltma gibi amacı var gibi görünüyor. Öyle düşünülüyorsa böyle bir faydası olacağını sanmıyoruz. Hukuk Muhakemeleri Kanununun temel amacı da taraflar arasındaki anlaşmayı sağlamaktır. Bu kanunla Adalet Bakanlığında arabuluculuk daire Başkanlığı ve arabuluculuk kurulu gibi makamlar oluşacaktır. Yeni bir bürokratik yapı meydana getirilecektir. Pratikte hiçbir yararını göreceğimizi düşünmüyorum. Yargı kültürümüz ve alışkanlıklarımız henüz o seviyeye gelememiştir.

Arabulucuların kararları ve çalışmaları sonunda mahkemelere intikal edecektir. Yargının bu karmaşık hali ve davaların uzaması belki arabuluculuğu çözüm gibi düşündürmüş olabilir. Avrupa da uygulanıyor diye bizde de uygulanır demek doğru değildir. Batılı ülkelerin hak ve adaleti beyninde sindirdiğini düşünürsek bizim biraz daha zamana ihtiyacımız var. Cumhurbaşkanlarının bisikletle kendi alışverişlerine gittikleri, bedava maça giden devlet görevlilerinin hakkında soruşturma yaptıkları, en ufak yolsuzluk dedikodularında da dahi istifa ettikleri toplumlarda mümkün olabilir. Bizde herhangi bir kanunlaştırma halinde şüpheli tartışmalar hemen başlıyor. Acaba şöyle mi olacak, böyle mi olacak diye.

Benim de aklıma farklı bir komplo teorisi geliyor, inandırıcı gelmemekle beraber, yargı özelleşecek mi. Yoksa yargıya alternatif mi yaratılmak isteniyor, diye düşündüğüm oluyor.

Yukarıda bahsedilen arabulucu kanunu gibi literatüre yeni giren Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bu Kanunun amacı ise Kamu hizmetlerinin işleyişinde bağımsız etkin şikayet yoluyla, idarenin her türlü eylem ve işlemlerini, insan haklarına dayalı, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönünden incelemek, araştırmak ve önerilerde bulunmaktır. Bu kavram yeni bir kavram değildir. Zaten idarenin her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine tabidir. Bu konulardaki uyuşmazlıklara adli ve idari yargı yolları ile hak aranmaktadır. Etik Kurulu, Rekabet Kurulu, BDDK, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu gibi kurumlar faaldir. Meclise komisyonlara bu şikayetler yapılmaktadır.

Getirilen Kamu Denetçiliğinin yaptırım gücü bulunmamaktadır. Yüksek maaşla birçok çalışan kendine iş bulacak ve zamanla işlevi olmayan kurum haline gelecektir. Daha çalışmaya başlamadan baş denetçi ve denetçiler atanması konusunda büyük eleştiriler meydana gelmiştir.

Toplumlarda kişilerin alışkanlıklarını her ne maksatla olursa olsun aniden değiştirmek hep kargaşa yaratmıştır. İhtiyaç oldukça elbette yeni yasalar çıkarılacaktır. Hep öteden beri söylenmektedir. Bir kanun düzenlenirken uzmanlar taslağı hazırlar ve tartışmaya sunulur.

Sivil toplum örgütleri, ilgili kurumlar ve üniversitelerin görüşü alınır. Mecliste komisyonlarda tekrar çalışılır ve alt komisyonlarda görüşülür. Meclis gündemine gelir. Bir kaç saatlik zaman içinde yüzlerce madde tartışılmadan kanun haline gelmektedir. Gönül istiyor ki ülkenin geleceğini ilgilendiren bu gibi temel kanunlar enine boyuna araştırılsın ve görüşülsün. Kanun yürürlüğe giriyor ancak halkın fazlaca bilgisi olmuyor. Hatta kanunun çıkışından yürürlüğe girişine kadar bile maddeler değiştiriliyor. Şimdi bu yazıyı yazarken düşünmüşümdür, yüzde kaç kişi bahse konu kurumlar hakkında ne kadar bilgi sahibi diye.

Hep beraber göreceğiz, Yeni Büyükşehir yasası ile belde ve köylerdeki hizmet nasıl yapılacak, vatandaşın vergi yükü artacak mı, köylerde tarım ve hayvancılık ne hale gelecek, güneydoğudaki Büyükşehirlerin yapısında olumsuz gelişmeler olacak mı ? merak ediyoruz. Arabuluculuk ile ilgili düzenlemelerle getirilen haklara alışacak mıyız veya yargının yükü azalacak mıdır. Dileğimiz Kamu Denetçiliği ve bireysel başvuru konularında da istenen amaç gerçekleşir ve bizde toplum olarak bu endişelerden kurtuluruz.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı