REKLAMI GEÇ

Denizli’den Rock Yıldızlığına: Sarp

13 Mart 2013 Çarşamba

denizli-sokaklarindan-rock-yildizligina-sarp-h

Hacı Şerif’in katkılarıyla hazırladığımız İstanbul’daki Denizli’de Mehtap Koç’un ilk konuğu Rock Yıldızı Sarp oldu. Sarp, Denizli’de arkadaşlarıyla okulu asıp kaçtıkları Çamlık ve volta attıkları Delikliçınar’dan Rock Yıldızlığına uzanan müzik kariyerini Mehtap Koç’la paylaştı.

Başlarken…

Saat 10:00… Henüz gözlerimi yeni açmıştım ki telefonum acı acı çalmaya başladı. Hatta Bay Panik (Sedat Kurt) Fotoğraf makinen hazır mı? Ses kayıt cihazının pilleri dolu mu? Bugün saat 15:30’daydı değil mi röportaj? Birbiri arkasına kesilmeden tek nefeste sıraladı bütün soruları… Tıpkı son 4 günde olduğu gibi… İşin doğrusu röportajlara  1 yıl ara verdikten sonra ben de çok heyecanlı olduğumu farkettim… Sedat’ın da bu paniği heyecanımı 2’ye katlamaya yetiyordu…

Sedat’ın da talimatları ile J son kontroller yapıldı ve Kartal Sahil’e doğru yolculuk başladı… Tam 2 yıl aradan sonra yeniden Sarp’la söyleşi yapmak amacıyla kararlaştırdığımız yere ulaştığımda iki güzel insanın beni beklediğini gördüm… Sarp ve eşi Meris… İnanılmaz şirinler ve canı yakınlar… Ee hal böyle olunca sohbet de uzadıkça uzadı… Ben de bu keyifli söyleşiden öne çıkan detayları siz sevgili okurlarımız için paylaşmaya başlıyorum… 

sarp-mehtap
2 yıl oldu ve hiç değişmemişsiniz… Nedir bu genç kalmanın sırrı?

Kendime iyi bakıyorum. Mümkün olduğunca her sabah spor yapmaya özen gösteriyorum. Elbette beslenmeme aynı şekilde… Sanırım özenli yaşam beni bu kadar enerjik kılan. Ee bir de genler var.

 

Sahi genler demişken… Gözlerinizin genlerini kimden aldınız?

Annemden… Sadece gözlerimi değil, müzik ruhumu da annemden aldım… Kendisi yıllarını Türk Sanat Müziği’ne adamış ses sanatçılarından biridir. Denizli’de Belediye Konservatuarı tarafından verilen konserlerde de yer almaya devam ediyor…

sarp-mehtap-4

O zaman çok şanslısınız diyebiliriz… Başarılı bir sahne ve ses performansı olan bir anneye sahip olmak işinizi kolaylaştırıyordur…

Bugün bile hala tüyolar alıyorum… Sesim kısıldığında ya da ses tellerimi biraz zorladığımda neler yapmam ve nasıl söylemem gerektiğini annemden öğrendim…

Anneniz sizin hayatınızı kolaytırmışa benziyor… Peki ya siz, özellikle gençlik yıllarınızda hayta bir delikanlı mıydınız?

Her delikanlı kadar diyebiliriz… Aşırılıklarımız yoktu. Ama bugün geriye dönüp sarp-mehtap-2baktığım zaman o yıllara dair ‘Keşke şunu da yapsaydım’ diyebileceğim hiçbir şey bırakmadım geride… 

O yıllara mekanlık eden bir de şehir var hatıralarda… Denizli! O yılların Denizlisine dair unutulmaz anılarınız var mı?

Çamlık bizim birinci eğlence bölgemizdi zaten. Öyle çok sosyal etkinlikler, konserler tiyatrolar falan olmazdı bizim zamanımızda… Biz de kendi etkinliğimizi kendimiz yapardık.

Tam delikanlılık çağında yapılan etkinlikler… Mesela desem altından neler çıkar acaba?

Arkadaş grubumuzdan biri  ailesinin arabasını kaçırırdı. İlk rota Çamlık olurdu hiç kuşkusuz… Orada müziği açar dilediğimiz gibi eğlenirdik…

Sonrasında da Çınar turu… O zamanlar yalnızca Çınar’da tur atılırdı. Biz de onu yapardık…

Müzikle müzisyen olarak tanışmanızda bu yıllara dayanıyor değil mi?

Çocukluğumdan beri müziğe ilgim vardı. Ortaokul yıllarında gitar çalmayı öğrendim ve kendi kendime ilerlettim. Denizli Anadolu Lisesi yıllarımda da okul arkadaşlarımla birlikte Butterfly isimli bir müzik grubu kurduk.

Hangi tarz çalıyordunuz?

Rock. Dinlediğim müzikler de çaldığım müzikler de çocukluğumdan beri hep rock türündeydi. O yıllarda CafeStop adında bir yer vardı Denizli’de. Şimdi yok galiba. Oraya gidip canlı müzik yapmayı teklif etmiştik.

Ne oldu peki? Kabul ettiler mi?

Hemen kabul ettiler. Bizi dinlediler ve haftanın belirli günleri çalmamızı kabul ettiler. Bu hem bizim hem de Denizli için bir ilkti. İlk kez bir rock grubu Denizli’de bir cafede canlı performans yapıyordu.

SARP-poster

Daha sonrasında da zaten İzmir yılları başlıyor. Ege Üniversitesi Kimya Bölümü’nü birincilikle kazanıp Denizli’den ayrılıyorsunuz… O yıllar nasıldı?

Yine müzikle doluydu. Çocukluğumdan bugüne olduğu gibi İzmir’de müzikle iç içeydim.
O dönemde de müzik yine pek çok şeyin önüne geçti galiba…

Okulun bile önündeydi… O yıllarda üniversite arkadaşlarımla Trap isimli bir grup kurduk. Punta isimli bir mekanda sahne alıyorduk… Haftada 5 bazen 7 gün sahne alıyorduk. Sahne bu kadar yoğun olunca okula da gidemiyordum.

Peki anneniz… Akademik kariyerinizle bu kadar yakından ilgilenen bir anne buna nasıl sessiz kaldı?

Sessiz kalmadı. Benim müzikle uğraşırken annem de okula gitmediğimi nereden öğrendiyse öğrenmiş… Bir gün beni aradı ve ‘Sen okula gitmiyormuşsun’ diye bir başladı ki… Çok büyük bir tartışma olduğunu hatırlıyorum…

Peki ya sonra?

Sonra baktı ki benim gönlüm tamamen müzikte ve hiç bir şekilde ikna olmayacağım; annem de ‘Tamam’ dedi ve beni desteklemeye başladı.

İzmir’den sonra yolunuz İstanbul’a düşüyor ve albüm çalışmaları başlıyor. Yıl 2000… Peki sizi kim keşfetti?

Ayna’nın solisti Erhan Güleryüz beni ilk keşfeden isim oldu. O zaman Erol Köse ile ortak çalışıyorlardı. İzmir’de sahne aldığım mekanda beni dinledi ve sesimi beğendiğini söyleyerek, beni albüm çalışması için İstanbul’a davet etti.

________________________________________

haci-serif-don-hel

________________________________________

İlk albüm… Nasıldı zorlandınız mı?

Albüm yapmaya dair hiçbir şeyi bilmeden geldim İstanbul’a o yüzden çok zorlandım diyebilirim. Her şeyin benim kontrolümde olacağını sanıyordum ama öyle değilmiş. Ben yalnızca müzik yapıp, sahne alıyordum. Nasıl kayıt alınır, çalışmalar ne kadar sürer hiç bir fikrim yoktu. Çok sancılı bir dönemdi.

Pişman mısınız?

Hayır. Çok şey öğrendim. Çok da ün getirdi ilk albümüm bana. Ne kadar yorucu olursa olsun, keyifli zamanlardı.

Bu süreç yalnızca ilk albümde değil, ikinci albümde de biraz zorlanmalar, gecikmeler oldu galiba…

İlk albümü çıkardığım firma ile olan sözleşmemin bitmesini bekledim ve ondan sonra çıkarabildim ikinci albümümü. Bu son albüm de aynı oldu aslında. Ama sonunda uzun süre beklememe değdi…

İkinci ve üçüncü albümün arasında da evlilik haberinizi aldık… Özellikle sizin gibi bir hayran kitlesi olan pek çok müzik adamı evlilikten uzak durur. Hayranlarının azalacağını düşünür. Sizde de böyle bir düşünce oldu mu?

Ben değil de etraftan bu şekilde tepkiler geldi açıkçası. Ama ben bu tarz şeyleri düşünerek yaşamıyorum. Hiç bir zaman ve hiç bir konuda… İçimden ne geliyorsa onu yapıyorum. Hiç düşünmedim açıkçası ‘aman şimdi hayranlarımı kaybedebilirim’ diye. Bana göre önemli olan samimiyettir.

sarp-kopek

Peki evlendiğiniz için sizi takip etmekten vazgeçen hayranlarınız oldu mu sizce?

Olmuş olabilir biraz. Ama önemli mi? Hayır. O kısım benim için gerçekten önemli değil. Sonuçta ben yakışıklıyım diye ya da benimle hayal kurma ihtimalleri var diye hayran olanları kaybetmek bana bir şey kaybettirmez. En azından ben öyle hissediyorum. Benim gerçek anlamda sesimi, sahne performansımı ve şarkılarımı seven insanların hayranım olması çok daha önemli.

sarp-mehtap-4

Bir de coverlar var her albüme serpiştirilen. Peki o proje nasıl gelişti?

‘Nikah Masası’nı albüme koymayı ben istememiştim açıkçası. Daha sonra bir şekilde albüme koyuldu. Ancak ikinci albümde yer alan ‘Tek Başına’ adlı şarkıyı ben istedim. Annem sayesinde bir Ayten Alpman hayranı olduğum için.

Bir de ‘Ben Böyleyim’ var. Üçüncü albümün de ilk klip parçası. O nasıl albümde yerini aldı?

Yine Ayten Alpman’dan severek dinlediğim şarkılardan biriydi ‘Ben Böyleyim’. Önce sahnede söylemeye başladım. Bu albümde hiç cover düşünmüyordum ki; sahne aldığımız yerlerdeki insanlardan bunu kesin albüme koymalısın gibi tepkiler alınca koymaya karar verdim. ‘Ben Böyleyim’in bir kaydını aldık ve şarkının söz yazarı rahmetli Ümit Aksu’nun oğlu Yaman Aksu’ya gönderdik. Çok güzel tepkiler aldım. Ben de çok sevindim ve albümde şarkı yerini aldı.

Gelelim üçüncü albüme… Sizi hayli yoran bir albüm oldu galiba…

Hazırlık süreci bu kez çok zor oldu. Çünkü bu kez her şeyi ben yaptım. Mixini de kendim yapmak istedim. Sözler ve bestelerden bana ait olan var, eşime ait olan da var. Demirhan Baylan’a ait olan var -ki o da çok iyi bir bestecidir-. Kendisi aynı zamanda Bulutsuzluk Özlemi’nin ilk basçısı. O zamandan beri hayranıyım. Albümün prodüktörlüğünü de kendim yaptım. Albüm için yirmiye yakın şarkı hazırladık. Onların arasından seçimler yaptık. Albümde hangi şarkılar olmalı kararını verdikten sonra, kayıtları kendim aldım. Düzenlemelerini de arkadaşlarımızla birlikte kendimiz yaptık. En önemlisi de mix süreci. Çünkü mixin de bir sanat olduğunu ve şarkının düzenlenmesinden sonra çok şey değiştirebildiğini öğrendim. Özetle baya zorladı beni diyebilirim. Ama sonunda her şey tam istediğim gibi oldu.

sarp-klip

İlk klip parçası seçimi de sizin mi?

Evet. Hangi parçaya klip çekeceğimizi belirledim ve hangi yönetmenle çalışılacağının, nasıl bir şey olacağının kararını verdim. Zaten klibin çekildiği gün de yönetmen yardımcısı gibi bir şey oldum. Gidip dinlenmem gerekirken ben sürekli çalıştım. Yaklaşık 16 saat sürdü çalışma. Duygu bütünlüğünü korumak için elimden geleni yaptım hala da yapıyorum. Şimdi ikinci klip için konuşuyoruz. O da bu albümün daha kayıtlarını yaparken, soundun bana çağrıştırdığı birşey vardı ki yönetmenimiz de şaşırtıcı bir şekilde bana aynı fikirle geldi. Öyle bir klip gelecek. O da yakın bir zamanda çekilecek. Şimdilik sürpriz olarak kalsın.

Müzik sektöründe idolüm diyebileceğiniz; ‘Ya bu adam da hakikaten çok başarılı’ dediğiniz isimleri sorsam…

Vokal ve müzik olarak dünya çapında adını duyurmuş ve gerçekten başarılı olan çok kişi var. Örneğin bugünlerde yine bir Pink Floyd’a dönüşüm sarp-kisa-kisasöz konusu. Pink Floyd dinliyorum. Bence onların üzerine yok… Hem müzik hem de vokal olarak… Solist olarak da; 17-18 yaşlarımda en çok dinlediğim The Doors’un solisti Jim Morrison ve Deep Purple ‘ın solisti İan Gillan beni çok etkileyen isimler arasında yer alıyor. Sesimin karakterini bulurken etkilendiğim insanlardan bir kaçı bu isimler… 


Peki ya Türkiye’de?

Bulutsuzluk Özlemi, Mavi Sakal, Kesme Şeker gibi grupları dinliyordum. Ama kendime vokal olarak örnek aldığım biri yok diyebilirim.

Gelelim ev yaşantınıza…  Evlilik nasıl gidiyor?

İki yıl oluyor. Çok güzel gidiyor. Oldukça keyifli. Beraber her şeye devam.

 

Zor olmuyor mu eş olarak çalışmak?

Yoo daha kolay oluyor. Çünkü menejerle sürekli bir telefon trafiği, bir şeyleri anlatmaya çalışmak gibi şeyler daha zor oluyor. Bu şekilde daha kolay oluyor.

 

Tabi ayrıca eşinizi de aramak zorunda kalmıyorsunuz. ‘Beni niye aramadın’ olmuyordur…

Tabi o da ayrı konu. Aynen öyle. (Gülüyor)

 sarp-mehtap-3

Hayvanlarla da aranız oldukça iyi. İki köpeğiniz var.

Maximus ve Achilles adında iki köpeğimiz var. Hatta klipte Maximus da oynuyor. Ayrıca hayvanların hepsiyle aram çok iyi.

Derken dakikaların birbiri ardına kovaladığını görüyoruz… Sohbet bitmiyor ama ayrılık vakti geliyor. Bu uzun ama bir o kadar da keyifli söyleşinin ardından tatlı ikramıyla günü tatlıya bağlayalım diyorum ve Hacı Şerif’in eşsiz lezzetleriyle donatılan paketi kendilerine uzatıyorum. Ben ‘tatlı’ der demez; insanı kıskandırmak istercesine ‘Biz diyetteyiz’ yanıtı veriyorlar –hiç ihtiyaçları olmadığı halde-,  ama elimdeki paketi ve içindeki lezzetleri görünce ‘Bundan bir şey olmaz’ yanıtı veriyorlar. Ertesi gün yaptığım teşekkür görüşmesinde de Hacı Şerif lezzetlerinin beğenisini dile getiriyorlar.

 

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı