REKLAMI GEÇ

SUFİ YAŞAM TERBİYESİ

15 Mart 2018 Perşembe

Sağlıklı aşk üzerine yazmak istemiştim bugün. Ancak makaleleri tararken aşk üzerine çok güzel bir sözle karşılaştım. “Sûfî yaşam terbiyesi aşkın ince ve zarif tanım¬¬larıyla doludur.”

Bu tanımlardan biri Hallac’ındır: “Bir şey ancak anlamı kendinden daha ince olan bir şeyle açıklanabilir. Anlamı aşktan daha ince olan bir şey de yoktur; o hâlde aşk nasıl açıklanabilir?”

Bir başka düşünüre göre “Her aşık Platoncudur.” O halde bu ince anlama ilişkin bildiği, aşığın sevgilisine dair bildiği tek masum bilgidir. Sevgili bütündür, sonsuzdur ve tamdır. Aşık bun¬dan ötesini açıklayamaz.

Düşünselleştirdiğimiz, göklere çıkardığımız yerlerin ardında aşk vardır. Aşağılarda ise bütün aşk iliş¬ki¬lerinde görülen korku, güç¬süzlük, şüphe ve kıskançlık gibi platonik aşklarda, umutsuzluk ve kara rüzgârlar esmeye başlar.

Bir kültürün içinden yer etmiş, kendi hikayelerini oluşturmuş ve aklımızın bir köşesinde duran aşıklar vardır. Efsanevi aşk kah¬ramanları ilham kaynağı olan duyguların efsanevi olduğu kadar kültür¬le¬riy¬le de ince ince anlatmışlardır.

Bilimsel araştırmalara göre aşkın insan üzerindeki etkileri saymakla bitmez. Aşk kişide üretkenliği coşkuyu ortaya çıkarır. Bunun bir tek izahı vardır, mutluluk arttıkça hoşgörü de artar, agresiflik azalır.

Prof. Dr. Sedat Özkan bir röportajında, “Aşık beyin daha üretken daha sağlıklıdır. Beynin en sağlıklı vitamini; aşk ve sevgidir. Aşk, beyin kabuğunun işlevini hızlandırır. Bağışıklık sistemi üzerinde de olumlu etkileri vardır, direnci artırır. Sevdiğini kaybedenlerde ise tam tersi olur, vücut direncinin azalmasıyla hastalıklara yakalanma riski artar” demişti.

Aslında aşk insanın önce kendini sevmesiyle doğru orantılıdır. Kişi kendisini, hayatı, dünyayı, canlıları, doğayı severse sağlıklı bir aşkın ve ilişkinin içinde bulur kendini.

Ancak birey tüm sevgisini tek bir kişiye yönlendiriyorsa; işte o zaman bağımlı aşk çıkar ortaya.

Bağımlı aşk kişiyi depresif yapar ve ilişkide sorunlar başlar. “Sensiz bir hiçim!” ya da “Sensiz hayatın tadı yok, hayattan keyif alamıyorum!” düşünce modelleri ortaya çıkar. Bu tür yaklaşımlarla gelen bağımlı aşkta bir süre sonra sevgi ihtiyacı karşılanmayınca, dış dünya ile aramıza duvarlar örmeye başlarız, bu durumda bilinmelidir ki depresyon kapıyı çalmıştır.

Bağımlı aşka yakalanan kişi yalnız kalmaktan hoşlanmaz ve sürekli bir partner arayışı içine girer. Sonuç alamadığı hallerde de iç hesaplaşma beraberinde kendini değersiz görme dürtüsünü ortaya çıkarır.

Ama garip olan bir durum vardır ki, bu durumda olanlar bağımlılıklarından şikayetçi değildirler ve bu dürtüden beslenirler.

Sürekli kafaları meşguldür, deli sorular dolaşır zihinlerinde. “Acaba sevdiği insan ne yapıyordur?” “Kimle birliktedir?” “Ne yiyor, ne içiyordur?” “Aramalı mıdır, aramamalı mıdır?” Doğal olarak gün içinde bu düşüncelerle boğuşan birinin hayatı verimli yaşaması da beklenemez.

Tüm suçu bağımlı aşığa yüklemek haksızlık olur. Bu durumlarda biraz daha geriye bakmak gerekir. Burada da devreye çocukluk dönemi, ardından da ebeveyn ilişkisi girer. Sevildiğini hissetmeyen çocuk, yetişkin olduğunda ilişkilerini sağlıklı yaşamakta zorlanır, sevilmeye yoğun bir şekilde ihtiyaç duyar. Bilmediği bir kavram olduğu için de sevgisini nasıl ifade edeceğini bilemez.

Çocuğunuzla ilişkilerinizin önemini “aşk”tan çıkarımlarla ele aldık bu kez. Ebeveynler ile çocukları arasındaki sağlıksız ve sevgisiz ilişkinin sonucu yalnızca “aşk” ile sınırlı değil elbet.

Aile içindeki ilişkilerinizi, çocuğunuza karşı yaklaşımınızı, attığınız her adımın onun geleceğini inşa ederken kullandığınız tuğlalar olarak görmeyi ihmal etmeyin.

Çocuğunuzu önce sevin ve bunu hissettirin. Sevilmeyi bilen çocuk, emin olun sevmeyi de bilecektir.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı