REKLAMI GEÇ

BARDAĞI YERE BIRAK

13 Kasım 2014 Perşembe

Profesör elinde içi su dolu bir bardakla derse başladı. Herkesin göreceği bir şekilde tutuyordu bardağı ve bardağın ağırlığını sordu öğrencilerine. 50 gram, 100 gram, 150 gram değişik cevaplar geldi öğrencilerden. ” Bardağı tartmadıkça gerçekten ben de bilemem” dedi profesör. “Ama benim sorum şu ki; bu bardağı böyle birkaç dakikalığına tutsaydım ne olurdu?”

“Hiç bir şey” diye cevap verdi öğrenciler. “Tamam, bir saat boyunca tutsaydım ne olurdu?” diye sordu profesör bu kez. “Kolunuz ağrımaya başlardı efendim” dediler. “Peki bir gün boyunca tutsam ne olurdu?”

“Kolunuz iyice ağrır, kas spazmı yaşardınız, hastaneye gitmek zorunda kalırdınız” gibi yorumlar yapıp gülüşmeye başladı öğrenciler. “Çok iyi. Peki, tüm bu sorunlar olurken bardağın ağırlığında bir değişme olur muydu?”
” Hayır”. “Peki, o zaman kolumun ağrımasına ve kas spazmına neden olan şey neydi?” öğrenciler bulmaca çözermişçesine düşünmeye başladılar. “acıdan ve ağrıdan kurtulmak için ne yapmam gerekir bu durumda?” 

” Bardağı bırakın, yere düşsün!” dedi öğrencilerden biri.
“Kesinlikle” dedi profesör. “Hayatın problemleri de böyle bir şeydir. Onları kafanda bir kaç dakika tutarsın ve bir sorun yokmuş gibi görünür. Uzun bir süre düşünürsün, başın ağrımaya başlar, daha uzun düşünürseniz, artık sizi bitirmeye ve hiç bir şey yapamamanıza neden olmaya başlar. Hayatınızdaki mücadeleleri ve problemleri düşünmek önemlidir. Fakat daha önemlisi onları her günün sonunda uyumadan önce yere bırakmaktır, tıpkı bardak gibi. Bu şekilde strese girmez ve her gün taze bir beyin ile uyanır ve her konuyla ve yolunuza çıkan her mücadele ile başa çıkabilecek güçte olursunuz”.

O halde: BUGÜN BARDAĞI YERE BIRAKIN!!!

Sevgili Cengiz Erşahin’in kitabından aldığım bu hikaye… Çok uzun yıllardır yatmadan önce yaptığım, Krishnamurti’den öğrendiğim bir meditasyonu hatırlattı bana. Bugün sadece size onu, illaki öğretmek istedim. Eğer bir şeyi önemsersek, o şeyi büyük bir dikkat, duyarlılık ve özenle izleriz. Acılarımızı, hırs, düşmanlık, tedirginlik, yalnızlık, rekabet, ihanet bütün bu şeylere son verirsek yaşam ve ölüm bizim için başka bir anlam kazanacak. Her şey yaşamın içindedir ve her son bir başlangıçtır. Eğer aynı şeyi tekrarlamayı sürdürürsek, yeni olan hiç bir şey olamaz. Yalnızca bir son olduğunda, bir çiçek açabilir. Yalnızca bir insan, korktuğunu, hırslı olduğunu, incindiğini, üzüldüğünü bilir. Kendine özgü hazlarının farkındadır ve kanıt gerekmeden, bastırma olmadan, bunlara bir son verir, kolayca güzelce. Bunu yaptığınızda farklı bir başlangıcı göreceksiniz. Çünkü o zaman, yokluğun gerçek yüzü var olacak ki o ölümdür. Bu bütün bağlamların sonudur… Ondan başkasına çare yok…

Her gece uyumadan önce şunu yapın: Yatağa uzanın dümdüz. Elleriniz yanlarda, ayaklarınız dümdüz uzanmış halde gözlerinizi kapatın ve artık hiç açmayın. Zihninizi ve düşüncelerinizi serbest bırakın! Bırakın uçuşsunlar! Onları izleyin! Göndermeyin, durdurmayın. Şimdi simsiyah kapkaranlık dünya büyüklüğünde bir boşluk hayal edin. En büyük sorun acı üzüntü neyse onu iki elinizle tutun ve o simsiyah boşluğun arkasına atın. Sırayla diğerlerini de aynı yöntemle atın. Atın her şeyi! İnsanları olayları nesneleri sizi üzen her şeyi!!! Gözlerinizi açmayın sakın. Şimdi ayak parmaklarınızdan itibaren tüm hücrelerinizi tek tek öldürün. Yukarıya doğru ayaklar bacaklar kalçalar karın kollar boyun yüz eller parmaklar sırasıyla… Öldürün… Yapışın yatağa… Ağırlığını hissedin bedenin. Bugüne kadar aslında yatar gibi yaptığınızı gerçekte hiç yatmadığınızı göreceksiniz… Zaten siz tüm hücrelerinizi ölmüş gibi yapıp öldüremeden çoktan uyumuş olacaksınız…. Yeni bir güne arınmış ve tertemiz uyanmak üzere…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Adile ÇAKA   -  Bağlantı 25 Mayıs 2022, 10:00

Yüklerden arınmak!

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı