REKLAMI GEÇ

BAŞKA DENİZ ARAMA!

3 Nisan 2015 Cuma

“Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın.
Aynı mahallede kocayacaksın;
Aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka birşey umma
Bineceğin gemi yok, çıkacağın yol yok.
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
Öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.”

Düşler ülkesi İskenderiye’nin dramatik şairi, Konstantinos Kavafis’in en sevdiğim şiiri bu…
Mekan değiştirmekte ferahlık olsa da, pek de etkili değildir. Ülke değiştirmekle kıskançlık, öfke, kırgınlık, aldatılmışlık, korku, tutku, aşk bizi bırakmaz.
“Öldürücü yara bağrımızda kalır” der Virgilius.
Acılar, dertler şatoda, sarayda, denizde, ormanda peşimizi bırakmaz.
“Ve keder, atımızın terkisine binip gelir”.( Horatius).

Çoğu kez insan yer değiştirerek özgürleştiğini sanır, oysaki bu zincirlerin yerini değiştirmek gibidir, esaretten kurtulmak değil. Başka bir yerde aynı esarete gönüllü olmaktır. Ruh nerde bunalırsa bunalsın hep aynı ruhtur çünkü.

Ama biz ruh halimiz değiliz. Biz yaşadığımız ruh hallerimizin, bir tek saniyede değiştirebileceğimiz yaratıcılarıyız. Biz düşüncelerimiz değiliz. Düşüncelerimizin düşünürleriyiz. Ruh hallerimizin ötesine geçmeyi, düşüncelerimizi seçmeyi ve değiştirmeyi öğrenmeliyiz ülkemizi değil…
“Niçin başka güneş başka toprak ararsın? Yurdundan kaçmakla kendinden kaçar mısın?” Diye soran Horatius’a: ” içimizdeki kalabalık hallerimizden kurtulmamız, kendimizi kendimizden koparmamız gerek” diye atıfta bulunur Montaigne…

Seni sürgüne gönderecekler diyenlere Epiktetos: “Dünyanın ötesinde beni gönderecekleri bir ülke var mı? Gittiğim her yerde gökleri, güneşi, ayı, yıldızları bulmayacak mıyım? Rüyalarım ve bir talihim olmayacak mı? Kederlerim ve acılarım olmayacak mı? ” diye cevap verir…

İçimiz arınmadan huzura kaçmak mümkün mü? Yaşamımızı kendi ellerimizin arasına almadan, kendi hayatımızın başrolünü oynamak mümkün mü?

Kişisel öykülerinizin zümrüt yeşili dekorlarında sıkışıp, uzak şehirlerde tutsak kalmak yerine, kendi hayatımızın sorumluluklarını üstlenmek mümkün mü?

Yaşam muhteşem bir inci kolye gibi dizilmiş günlerden ibaretse ruhumuzun uzak ülkelerine hapsolmak yerine; safir mavisi göklerin tadını çıkarmak özgürce mümkün mü?

Epiktetos ” düşünceler ve sohbetler” de şöyle anlatır: ” Yalnız kalınca çocuklar ne yaparlar? Eğlenirler, çakıl taşı ve kum toplayarak küçük şatolar yaparlar ve biraz sonra da onları yıkarlar. Böylece her zaman eğlence hiç eksik olmaz. Onların çocukluk ya da delilik yüzünden yaptıklarını irfan ve akıl ile yapamaz mısın? Her taraf çakıl ve kum dolu. Zaten içimizde inşa edecek ve yıkacak o kadar şey var ki. Yalnızlıktan ve kederden hiç şikayet etmeyelim”.

Yaşamlarımızı değiştirmek için illaki kumdan kaleler gibi birşeyleri yakıp yıkmak gerekmez. Değişim içtenlikle karar verdiğiniz anda başlar. Aylar yıllar geçmesine de gerek yok; Mümkün olduğunca düşüncelerinize odaklanın ve içsel diyaloğunuzun farkına varın. Tüm dikkatinizi düşüncelerinizin kalitesine yönlendirmeye çalışın. Bu farkındalık onları değiştirmenin ilk adımı olacak. Bir kaç ay, en azından 21 gün zihninizi sadece olumlu, yüreklendirici, güzel ve huzur veren düşüncelerle eğitin. Bu yolla yavaş yavaş değişen hayatınızın dışsal etkilerini görün…

İçinize huzur ve mutluluk doldukça, sevgi taşmaya, sevgi aktıkça, huzur sağlık ve başarı akmaya başlayacak zincirleme ve mucizevi bir şekilde, tabi ki ilahi olarak olması gerekiyor ise;
Bir çin atasözünde olduğu gibi:
KALBİNDE YEŞİL BİR DAL BULUNDURURSAN, ŞAKIYAN KUŞLAR GELİR…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Adile ÇAKA   -  Bağlantı 23 Mayıs 2022, 12:02

Son cümle ne kadar anlamlı!

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı