REKLAMI GEÇ

DEĞİŞİM PARADOKSU

15 Ağustos 2016 Pazartesi

Uzun yıllardır Gökova Körfezi’nin en güzel yerine kurulmuş, bana göre dünyanın en güzel cennetlerinden biri olan Akyaka’ya gidiyorum yüzmek için. Kimsenin bilmediği ve kimsenin gitmediği salaş bir restaurant olan, Akyaka’dan neredeyse 7 km. uzaklıkta derin bir tepenin ucundaki “Dolunay” Restaurant’ın, kel masa kırık sandalye terasında, asmalarla bezenmiş, salkım salkım üzümler sarkan çardağının altında, saatlerce oturur kitap okurum. Ta ki güneşin batımını an an ezberleyip, empresyonistlerin içsel coşkusunu yadettikten sonra, son bir tavşan kanı çayımı içip yavaş yavaş beldeye geri dönerim. Yolda sanki ilk defa görmüş gibi güzeller güzeli Gökova Körfezi’nin her köşesini içime çeke çeke, iyot kokusunun tadını daha oradayken özleyen iç çekişlerimle eve varırım.

Yarım saatlik bir hazırlık ve değişimden sonra akşam rutinim için önceden rezervasyon yaptırdığım “Orfoz Restaurant”ın sahibi Mesut’un benim için hazırladığı en güzel köşeye oturur, Azmak’ın tadını çıkarırım. Kah ekmek attığım kazlarla eğlenirim, kah balık başını kemiren yılan balıklarıyla; bazen de su samurlarının saldırısına uğrayan kaz grubunun çığlıklarıyla ürperirim. Ve her gelişimde; Azmak kıyısının kenarındaki okaliptüs ağaçlarında yuvalanmış ve bir çeşit kuş cenneti olan azmak bataklığındaki, binlerce çeşit kuşun beslenmesi için öldürülmesi yasaklanan milyonlarca sivrisineğin, saldırısına uğramamak için, bir şişe sinkovla yıkanırım. Alışkanlık haline gelmiş olan Akyaka kaçamaklarımın bir parçası olarak, Akçapınar tostçusunda karışık tostla birlikte yayık ayran içmek olmazsa olmazımdır. Ben Akyaka’yı seviyordum.

Yaklaşık iki yıldır yoğun iş tempom yüzünden Akyaka’dan uzak kaldıktan sonra iki hafta önce tekrar gittim. Daha beldeye inmeden seyir tepesinden itibaren bir kalabalık ve bir tuhaflık vardı. Yavaş yavaş Akyaka’ya dönen küçük tali yola döndüğümüz an, bir konvoy vardı ki yaklaşık bir dakikada indiğimiz evime 20 dakikada inebildik.

O gece; binlerce yerli turistin akın ettiğini öğrendiğim Akyaka’da, çocuklarını mutlu etmek için, büyük şehirlerden getirdikleri ve dönerken burada terk edip gittikleri, sokaklarda başıboş bırakılan onlarca sokak köpeğinin; ve tek bir caddesi olan, ana caddede yarış pisti gibi sürat yapan arabaların; sabaha kadar içip içip körkütük sarhoş olmuş Muğla Üniversitesi’nin yaz okullu öğrencilerinin çığlıkları ve naralarıyla sabaha kadar uyumadım.
Ertesi günü Dolunay Restaurant’ın yenilenip garip bir modernliğe büründüğünü gördüm. Artık çok şık arabalarla gelmiş, yerli yabancı turistlerle doluydu. Sandalyelerden daha konforlu koltuklar, daha moda yemek takımlarıyla, daha değişik menüler vardı.

Sahilde modaya uygun onlarca bar ve kafe açılmış, müzik sesleri bütün körfezi çınlatıyordu. Hatta ikincil üçüncül konumdaki daracık sokaklar bile barlarla ve hediyelik eşyalar satan dükkanlarla dolmuştu. Eskiden yemek yiyebileceğimiz bir tek restaurant bulamıyorduk, hatta bazen alışveriş için bile Marmaris’e gitmek zorunda kalabiliyorduk. Her ne kadar değişim herkes için daha iyi bir ortam yaratmış olsa da oturmamış ve doğal olmamıştı. Bundan hoşlanmamıştım. Bazı şeylerin değişim şekliyle ilgili yapabileceğimiz çok fazla şey olmayabilir. Ancak ona nasıl tepki vereceğimizle ilgili yapabileceğimiz çok şey var. Bunun üzerinde tam, gerçek ve bütün kontrole sahibiz.

Zamanımızı, geçmiş için boş yere pişmanlık duyarak ya da rahatsızlık veren değişimlerden şikayet ederek geçiremeyiz. Çünkü değişim yaşamın özüdür. Gelecek karanlık olsa dahi geleceğimizi bekleyebileceğimiz düşüncesinin garip bir rahatlığı vardır. Dayak yiyen kadınlar, kötü bir ilişkinin içinde kalmanın, terk etmekten daha az korkutucu olduğunu itiraf etmiştir. İnsanlar yıllarca sevmedikleri işlerde çalışırlar. En güzel fırsatları buldukları halde evlerini şehirlerini terk edemezler. Ve ben daha küçük ve imkanları kısıtlı, kırık bacaklı masaların, tahta sandalyelerin olduğu, içinde keçilerin oynaştığı, kendileri için pişirdikleri imam bayıldıyı müşterilerine servis yapan Dolunay Restaurant’ı seviyordum.

Ama değişimin nasıl işlediğini bilmek bize değişimin tamamını olumlu görebilme gücü verir. Değişime uyum sağlamayı konuşmak çok kolaydır, ancak yürütmek zordur, süreç zahmetli olabilir. Yine de tüm bunlar değişime karşı savaşmaktan daha az yorucu olacaktır. Artık olaylar, nesneler, insanlar, şehirler bugüne kadar olduklarından, çok daha birbirlerine benzer.

Aslında hepimiz değişime karşı koyarız, ama bir o kadar da değişimi ararız. Sanırım bu en büyük paradoksumuz. Bilinçsiz, istemsiz ve yıkıcı.

Sanırım en doğrusu değişimi, altüst olmadan, yaşamın doğal akışının bir parçası olarak yaratıp kabul etmek. Yaşamlarımızda bir şeyin işe yaramadığını keşfettiğimizde değişim yaratmak…. Artık bir şey işe yaramıyorsa değişim zamanı gelmiştir demektir.

Çünkü yaşam hareketle ilgilidir. Ve bir şeyin devamı durursa ölür.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Adile ÇAKA   -  Bağlantı 17 Mayıs 2022, 09:52

Akyaka ve Azmak’ın enerjisi gerçekten de çok farklı,gittiğimde ben de çok etkilenmiştim ve evet değişim çok yönlü bir olgu.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı