REKLAMI GEÇ

UYANIŞA DAVET

19 Aralık 2016 Pazartesi

İnsana özgü bir yeteneksizliktir yaşayamamak, yoksa hangi balık boğmuş kendini? Hangi serçe atlamış damdan…(Dostoyevski)

Bu evrende yaşabileceğim tek bir gezegen var. ya sizin?
“Yeşil ağaçları görüyorum
Kırmızı çiçekleri de
Onların açtığını, sizin ve benim için.
Ve düşünüyorum kendi kendime
Ne muhteşem bir dünya.
Gökyüzünün maviliğini görüyorum,
Bembeyaz bulutları da,
Parlak kutsanmış günü,
Gecenin karanlığını.
Gökkuşağının renkleri gökyüzündeki,
rengarenk hem de insanların yüzlerinde,
Gözlerinde yansıyan.
El sıkışan dostluklar, kucaklaşan;
Seni seviyorum her şeye rağmen;
Bir bebeği görüyorum emeklerken,
Bir su kaplumbağasını yuvadan suya doğru,
sürünüyorken;
Yavru köpekleri büyürken izliyorum,
Kedileri de…
Çok şey öğreniyorum onlardan,
Hep hatırlamam gereken.
Ve yine düşünüyorum…
NE MUHTEŞEM BİR DÜNYA…”.

Son günlerin acısı herkes gibi içime düşmüşken ve ben hep acıya değil güzele konsantre olalım çığlıklarımı tekrarlarken, yine de kelimelerin bittiği, içimin sustuğu anda, ne yazacağımı bilmiyorken; çok uzaklardan bir dostum, bu da sana gelsin demiş; Bir İngilizce şarkı, bir siyahi şarkıcı ama adını bilmiyorum. Ezgisi gibi sözleri de, içimi aydınlattı, sevginin notaları doldurdu her hücremi. Sizin için çevirdim yukarıdaki sözleri. “Ne muhteşem bir dünya…”.

“Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik, ancak kardeşçe yaşamayı unuttuk…” diyor, Martin Luther King.

Bitkiler ve hayvanlar dünyanın titreşimine ayak uydurabilen canlılar. Çünkü dünya onlara ait, onlar dünya canlıları. Bizler ise dünyada yaşayan bir türüz. Dünya bizsiz çok daha güzeldi. Dünya biz olmadan da olabilir, ama biz dünya olmadan olamazdık, yaşayamazdık. Yaşayabileceğimiz tek gezegeni, savaşlarla, bombalarla, kötülüklerle kirlettik. Dünyamız hayvan ve bitkilerin rezonans ve titreşimleriyle uyumlu, bu yüzden yenileniyor, değişiyor, temizleniyor durmadan. Biz insanlar bunu bir an önce anlamak ve uyum sağlamak zorundayız. Çok geç olmadan. Hala geç olmadan.

Bir olay gerçekleştiğinde, o olayla ilgili olan ya da olmayan kişilerin etkileri, düşünceleri, duyguları, evrende bir enerji alanı yaratıyor. Ve o enerji alanı asla kaybolmuyor. Sadece dönüşüyor. Var olan yok olmuyor, yok olan var olmuyor yani. O olayın derinliği, insanların o enerji alanını düşünceleriyle beslemeleri ne kadar yoğun ise, olayın tekrarlanması ve yeniden yaşanması o kadar kaçınılmaz ve hızlı oluyor. Enerji bütünü, kollektif düşünce etki etmeye, çalışmaya başlıyor. Bu bir değişmez yasa. Bütün bu olumsuzlukları bertaraf etmenin tek yolu: Dünyayla aynı rezonansta titreşmek!

Bu şu demek: Lanet yok! Kınamak yok! Mümkün olduğunca çabuk toparlanıp, negatif duygu ve düşünceleri iptal etmek ve güzel olana odaklanmak! Güzel ülkemize! Güzel insanlarımıza! Birliğimize ve tekliğimize!

Çünkü rezonansa girdiğimiz her şeyle etkileşim halindeyiz. Tam da bu sebeple arınmak ve temizlenmek, lanet ve öfke enerjilerinden temizlenmek zorundayız. Düşünceler, öfkeler, lanetler titreşir, ve bu enerjide titreşen başka negatif enerji türleriyle bütünleşir ya da kesişir, rezonansa girer. Kısır döngü.

Düşünce yapısı değişmediği sürece, düşüncelerimiz olumlu ve pozitif düşüncelerle rezonans halinde olmadığı sürece bu devam etme olanağı taşır. Karanlık güçlerin çok çabalamasına gerek yok, domino taşları gibi, en uçtaki taşa, parmaklarının ucuyla dokundular; Bütün Ortadoğu ülkeleri birbiri üstüne yıkılıyor, onlar için müthiş bir seyirlik sinema gösterisi. Biliyorlar insanlığın uykuda olduğunu, biliyorlar zayıflığımızı, duygusallığımızı…

Şifalanmanın başka bir yolu da: Niyet. Niyet etmek bir şeye başlamanın ve başarmanın en kritik yanıdır.

En başta ülkemden ve ülkemin insanlarından başlayarak, bütün gezegen ve insanlık için, sevgi, barış ve huzura, insanlığın uyanış ve farkındalığına niyet ediyorum…

Ve öyle de oldu…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Adile ÇAKA   -  Bağlantı 12 Mayıs 2022, 10:48

Uyanış,âh ne sımsıcak bir kelime!

Can   -  Bağlantı 19 Aralık 2016, 21:26

kader hayat denen yolculuğun herkesçe bilinen başlangıç ve bitiş noktaları arasındaki uğranacak noktaların bilinmesidir. yani yol üzerinde hangi noktaya uğrayacağını bilirsin ama oraya nasıl gideceğini ancak sen belirlersin, bu sayede günah, sevap, cennet, cehennem kavramları daha bir anlamlı hale gelir. insanın bilincinin olmasının anlamı olur. varacağın durak belli de oraya nasıl ulaşacaksın?

muharrem apa   -  Bağlantı 19 Aralık 2016, 12:11

Gerçekten duygularımıza tercüman olmuşsunuz Mukaddes ablacım kaleminize yüreğinize sağlık

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı