REKLAMI GEÇ

YALAN YANLIŞ

19 Mart 2018 Pazartesi

Bazen anlamakta zorlanıyoruz. Bir takım zerzevatın kendi ülkesine, ülkesini kuran insana, insanlara nedir bu kini, nedir bu zavallı ortaçağ kafası? Mustafa Kemal Atatürk adını anmadan 18 Mart’ı anmaya, anlatmaya çalışan bu kafaların gerçek sorunu ne ola ki?

Konya’da bir okulun müdürü 18 Mart etkinlikleri programında Atatürk adının üstünü çiziyor ve Atatürk adı geçmeyen bir program istiyor. Diyanet Cuma hutbesinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün adını anmadan Çanakkale’yi anıyor.

Bilim yok, sanat yok, felsefe yok.

Çocuk yaşta kızlarla evlenmek, battaniyeden tahrik olmak, asansörde bir erkekle yalnız kalan kadını zina yapmış saymak, pantolon giyen kadını cehennemlik yapmak, uzay mekiğinin cıvatalarını gevşetip onu düşüren tarikat şeyhi çok.

Dil bilinci, tarih bilinci, toplum bilinci yok.

Dizilerden tarih öğrenmeler, devletin okullarında kız çocuklarımızın başlarının açık olmasından rahatsız olmalar, küçücük çocukları taciz etmeler, kadını dövmeler, öldürmeler, kafayı kiraya vermeler çok.

Araştırma, geliştirme, yazma, çizme, çığır açan buluş, üretim yok.

Çamur atma, dedikodu yapma, karalama, iftira, ön kesme, çılgınca tüketim, bol keseden vaaz verme, ahkam kesme çok.

Bir öykücük.

Ülkesini gerçekten seven, hastalarıyla yürekten ilgilenen, yarının doktoru olacak öğrencilerine aydınlık bir rehber olmak için çırpınan bir profesördür Bay A… Bay A’nın kendisi gibi profesör olan eşi, yaptığı çalışmaların beğenilmesi üzerine İngiltere’ye davet edilmiş ama o ülkesinde kalmayı tercih etmiştir. Karı-koca çevrelerinde sevilen, tıp camiasında saygı duyulan insanlar olmasına, hastaları tarafından ilahlaştırılmalarına karşın son derece mütevazi bir yaşam sürmektedirler. Makam, mevki peşinde koşmak yerine işlerini en iyi biçimde yapmak, iki güzel çocuklarını en iyi biçimde yetiştirmek için uğraşmaktadırlar. Bay A, tam da ülkeyi yönetenlerin hayalindeki bilim insanıdır. Günlük yaşamında ülkesine bağlı, işinde dünya standartlarında bir doktor vizyonuyla hareket edebilen biri. Bay A, herkes ve her şeyden bağımsız olarak ülkenin başındaki insanı sevmekte, ona saygı duymakta hatta karşısındakileri kırmadan, üzmeden eleştirenlere karşı onu savunmaktadır.

Ülke garip bir dönem içinde… Ortalık toz duman, rektörlere olağanüstü yetkiler tanınıyor.

Bay A’nın rektörü Bay A’nın tehlikelilerden olduğunu rapor edip Bay A’yı açığa alıyor. Bay A, sorguya alınıyor, sorgu-sual bitiyor ve Bay A’nın temiz olduğu, tehlikelilerle bir ilgisinin olmadığı anlaşılıyor ve Bay A aklanıyor. Bay A, onurlu insan, göreve iade edilmesine rağmen istifa ediyor. Yönetenlere ( bir anlamda ülkesine) küsüyor. Ülkesi için çalışmak, araştırma yapmak yerine köşesine çekiliyor; üniversitesinde araştırma yapıp öğrencilerine ışık olacak kendisi gibi çok başarılı, onurlu bir kadın olan profesör eşi de istifa edip köşesine çekiliyor.

Ne adınadır bilinmez, tehdit algılandığı için iki akademisyeni yol dışına itenler (belki de sırf kendi kariyerlerinin derdindedirler) artık rahat ve huzurlu. Ülkesi, şehri, gelecek kuşaklar tıbbın iki güzel güneşini kaybetmiş ve huzursuz.

Birileri kazandı, ülke ve toplum kaybetti. Öykü bitti.

Bilim, tarih, sanat, akıl diyenlerin kaybettiği; hırs, dedikodu, aymazlık diyenlerin kazandığı bir ülke olmamak için aklımızı, vicdanımızı, sağduyumuzu bohçadan çıkarma zamanı gelmedi mi?

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı