REKLAMI GEÇ

DARBENİN ENGELLENMESİNDE MEDYANIN ROLÜ

29 Eylül 2016 Perşembe

Buna karşın Türk milletine güvenen bazı gruplar ise, Türk milleti içerisinden hala ecdadını geride bırakabilecek feraset örneği göstererek, istiklaline ve istikbaline sahip çıkacak gençlerin olduğuna inandıklarını ifade etmekteydi.

Nitekim öyle de oldu. Özellikle gençler darbe emarelerini fark eder etmez korkusuzca sokaklara fırladı. Peki darbe girişiminin engellenmesinde önemli rol oynayan Türk insanına bu şuuru veren ve besleyen güç kaynağı ve nedenler nelerdir? Gençlerin sosyal medya paylaşımları, TRT’de darbe bildirisinin okunması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın canlı yayına katılması ve camilerden verilen salalar insanların sokağa çıkmalarında etkili olan başlıca nedenler olarak nitelendirilebilir.

1991 yılında Moskova’da Boris Yeltsin’e karşı Kızılordu tarafından gerçekleştirilen darbenin, Boris Yeltsin’in halkı meydanlara çıkma çağrısı yapmasından sonra TV’lerde tankların önünde elleri iki yana açık duran gençleri gören Rus halkı, bu gençlere destek olmak üzere Kızılmeydan’ı dolduruşunu ve darbenin geri püskürtülmesini bütün dünya TV’lerden izledi ve uzmanlar bu başarıda TV’nin, yani medyanın gücünde hemfikir oldu.

Komşu bir ülkedeki bu elim olaydan tam 25 yıl sonra özellikle televizyonların gücünün halen devam ettiği fakat bunun yanında sosyal medyanın etkisinin artık çok daha güçlü olduğu söylenebilir. Yani sokağa çıkma ve demokrasiyi sahiplenme motivasyonunun oluşmasında sosyal medya kullanım hızıyla ve erişilebilirliği ile çok büyük rol oynamıştır. Daha darbe girişiminin akıbeti bile belli değilken, yaratıcı gençler darbe girişiminin arkasında rol alan aktörlerin en başında FETÖ’nün olduğunu arşivden buldukları görüntüler ile delillendirmişlerdir.

Analizler derinleştikçe geçmiş tarihimizde sıklıkla gördüğümüz şeriat isterük diye Osmanlı padişahlarına darbe düzenleyerek, tahttan indiren, derdest eden, hatta katleden ve Cumhuriyet tarihinde İngiliz Muhibbi, Amerikan Mandacısı, Şeyhler gibi efendilerine hizmet etmek üzere yüce dinimiz İslam’ı pervasızca kullanan Amerikan Muhibbi Terösistbaşı Fetullah Gülen’in bu darbe girişimini ABD’nin desteğiyle, hatta ortak gerçekleştirdiği emareleri ortaya çıkmaktadır.

Darbe girişiminin nedeni sorgulandığında bazı kesimler uluslararası dengeler açısından önemli atılımlar yapmaya başlayan Türkiye’nin önünün kesilmek istendiğini ifade etseler de, gerçek neden dinci bir grubun özellikle koruma altına alınarak beslenmiş olmasıdır.

Halbuki yönetim bilimciler kuruluş, örgüt ve organizasyonların meşruluğunu çözümleme yöntemi olan “vizyon değerlendirmesi” ile yıllar öncesinden bu yapılanmanın tehlikeli olduğunu belirlemiş ve bilime inanan belirli sosyolojik ve siyasi grupları uyararak bu örgütten (cemaat) uzak durmasını sağlamıştır.
Birçoklarının iyi veya art niyetinden dolayı göremediği bu vizyon FETÖ’nün kafasında saklıdır. Peki teröristbaşı Fetullah Gülen’in kafasındaki nihai hedef nedir? Artık malum olduğu için yüksek sesle söylemekte bir sakınca yoktur. Gülen hareketinin vizyonu “Türkiye İslam Cumhuriyeti”ni kurmaktır. Yani temeli ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkeleri ile güçlendirilmiş “Türkiye Cumhuriyeti”ni yıkmaktır.

Yıkımdan sonra şeriata dayalı “Türkiye İslam Cumhuriyeti” ve “Kürdistan İslam Cumhuriyeti” kurulacak ve Kürt Sait’in intikamı alınacaktır. Misyonu ise bu vizyonun zamanı gelinceye kadar PKK dahil her kesime hoşgörü ve uzlaşı göstererek büyük bir gizlilik ile devletin kılcal damarlarına yerleşmektir. Bu yolda her yöntem mübahtır. Dış bağlantılar ve destekler için Amerika ile işbirliği yapılmalıdır. En önemli misyon yani uygulama metodu ise zamanı geldiğinde şiddet kullanarak darbe yapılması ve meşru yönetimin derdest edilerek şeriatı uygulayacak “Molla” veya “Mehdi”nin Türkiye’ye getirilmesidir.

FETÖ zamanı geldiğine inanarak bunu denemiştir. Ancak Türk Milleti’nin beka bilinci buna “dur” demiştir. Peki bu tehlike bitmiş midir? Kanaatimizce FETÖ’nün etkin hareket kabiliyeti şimdilik felç olmuştur. Yaşadıkları bu travmayı ve mağlubiyet psikolojisini uzun süre üzerlerinden atamayacaklardır. Bunun göstergelerini toplumda gözlememiz mümkündür. Şöyle ki; FETÖ sempatizanları Türk insanına reva gördükleri bu iğrenç darbe girişiminden ders alarak kendilerini tedavi edebilecek doğru islama sarılacaklarına, camilere gideceklerine tekrar ve hızla alıştıkları yöntem olan “dinciliğe” yönelmiş ve vizyonları ve meşrulukları sağlıklı olmayan mevcut diğer tarikatlara ve şeyhlere giderek, merdiven altlarındaki mescitlere gitmeye, sohbet ve zikirlere başlamışlardır. Sürekli yeni eleman kazanmak istedikleri için kapılarını sonuna kadar açan malum sığınma yuvaları bu yeni kardeşlerini bağırlarına basıyor ve ekonomik yönden daha da güçleneceklerini umarak ellerini oğuşturuyor. Önce demokrasi nöbetlerinde meydanlarda sonra AKP yetkilileri ile boy gösteren bu FETÖ mensupları akıllarınca kamufle olduklarını sanıyorlar. Gerçi bu kamuflaj hareketi yeraltına inmelerinden ve 1-2 yıl içerisinde ilk travmaları atlatıp güçlendikten sonra ihbarlar sonrası yakalanmazlar ise, ileride tekrar denemek isteyecekleri “15 Temmuz vakası nedeniyle yargılanan içeridekileri kurtarma operasyonu” sonrasında daha kolay tespit edilip yakalanmaları için önemlidir. Çünkü burada iyot gibi sırıtttıklarının farkında değiller. Şimdilik karşılıklı takiyye devam ediyor. Bakalım ne kadar sürecek.

15 Temmuz darbe girişiminin Türk toplumu üzerindeki bir başka önemli ise, bu saldırının TSK içinde örgütlenmiş olan FETÖ unsurlarının öncülüğünde, Türk milletine, kendi silahlarının doğrultularak ve müslüman kanı akıtılarak yapılması, doğal olarak TSK’yı toplumla karşı karşıya getirmiştir. Balyoz ve Ergenekon davalarında ordudan atılan general, subay ve pilotlar nedeniyle darbe almış ve zayıflamış olan Türk ordusunu bu kez toplum kucaklamış ve TSK’nın geriye kalanı ile TSK içinden bu darbe girişimine karışan FETÖ unsurlarını birbirinden ayırmıştır.

Türk milletinin bağrından çıkan kahramanlardan oluşan Türk Ordusu’na hızla sahip çıkılmasınn ana nedeni toplumun TSK’ya dair geleneksel yaklaşımının halen sürmesi olarak açıklanabilir. Bu bağlamda darbe girişiminin önlenmesinde başarılı bir performans sergilemediğini, istifa etmesini veyahutta görevden alınmasını öne süren gruplar dahi TSK’ya yönelik “peygamber ocağı” ve “göz bebeğimiz”, “Ordu bizim kanımız, canımız” gibi ifadeleri yüksek sesle vurgulamaktadır. Sevindirici olan en önemli gelişme ise “Türk ordusu bir daha asla darbe yapmaz” yargısının kesinleşmesi ve TSK’nın geçmiş darbe kültürünün ve orduya olan güvensizliğin ortadan kalkmış olduğunun gözlemlenmesidir.

Sıra hızla güvenli ve yaşanabilir bir Türkiye yaratarak, askerimizin hapis hayatı yaşadığı ayrı dünya olan lojmanlardan çıkması halkın arasına karışıp sivil evlerde normal insanlara komşu olarak yaşayabilmesine ve ordu millet kaynaşmasına gelmiştir.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı