REKLAMI GEÇ

HARF DEVRİMİ İLE BİR GECEDE TÜRKÇE KURTULDU

1 Mart 2018 Perşembe

Türkçe kökleri binlerce yıl öncesine dayanan dünyanın en zengin dillerinden biridir. Türkçe zenginliğini ve gücünü Türk tarihinden almaktadır. Tarih boyunca birçok kültürle karşılaşan Türkler dillerini geliştirmeyi ve korumayı başarmıştır. Bugün Türkçe Dünya’da en çok konuşulan ilk beş dil arasındadır. Bunun nedeni halk edebiyatında dilden dile, nesilden nesile aktarılan eserlerdir. Bugün bundan 500- 600 yıl önce çalınıp söylenen türküler genç nesil tarafından eksiksiz anlaşılabilmektedir.

Aynı şekilde bir Uygur, Özbek veya Azerbaycan ezgisi dikkatli dinlendiğinde neredeyse tamamen anlaşılmaktadır. Tabii ki ayrılık yılları Türkçe lehçe ve ağızların farklılaşmasına neden olmuştur. Şimdiye kadar yüzlerce Türkçe ağız ve lehçesi kaybolmuştur. Bunları saymazsak bugün genel olarak Balkanlardan Tanrı Dağlarına, Sibirya’dan Ortadoğu’ya konuşabildiğimiz günümüz Türkçesi kendisini korumuş ve geliştirebilmiştir.

Bu bölgelerde rahatlıkla anlayabildiğimiz Türkçe tarih boyunca farklı alfabelerde yazıla gelmiştir. Bugünkü anlam farklılıkları genelde ayrı ülkelerde yaşamak zorunda kalmamızdan kaynaklanmaktadır. Batıda konuşulan Osmanlı Türkçesi ve doğuda konuşulan Çağatay Türkçesi 19. yüzyılın ortalarına kadar söz varlığı ve gramer açısından birbirinden çok farklı değildi. Kırımlı İsmail Gaspıralı’nın ‘Tercüman’ gazetesiyle simgelenebilecek ‘Ortak Dil Birliği’ kurma çabaları oldukça olumlu sonuçlar vermiştir. Ancak Çarlık Rusya’sı ve 1917 Ekim Devriminden sonra Sovyetler Birliği, sınırları içerisinde yaşayan Türklerin ortak yazı dili Çağatay Türkçesini işlevsiz hale getirmesi, kamu dairelerinde kullanımını yasaklaması ve böl ve yönet ilkesiyle çok sayıda mahalli suni yazı oluşturması sonucunda Türk dilleri anlaşılamaz ve neredeyse yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldı.

Neyse ki Sovyetler birliğinin dağılması ile Çağatay Türkçesi bu akıbetten kurtuldu. Başta Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan olmak üzere birçok Türk Cumhuriyeti ve muhtar bölge Türkçe’nin ses yapısına uygun olmayan Rus-Kiril alfabesini terk etti. Türkiye’nin de kullandığı Latin alfabesini kullanmaya başladı. Rusçanın tasallutundan kurtulmak için dilde sadeleştirme çalışmaları başladı. Yüzlerce yıldır Rusçanın etkisi altında kalmış olan Çağatay Türkçesi bugün tekrar kendine gelmiş ve canlanmaktadır.

İnsanlığın en kıymetli hazinelerinin başında dil gelmektedir. Duygularımızı, düşüncelerimizi, bildiklerimizi ve tecrübelerimizi aktarmak için dil aracını kullanırız. Yeterli bir dil bilgisine sahip olmadan, kelimeleri doğru ve yerinde tam anlamıyla kullanamayan insan sağlıklı düşünemez. Bunun için yazım kurallarına bağlı yazılmış eserler çok önemlidir. Bilgiye sağlıklı ve hızlı ulaşmak, bilginin birçok insan tarafından paylaşılması ve faydalı işlere çevrilmesi yazılı eserler sayesinde mümkündür. Bu sayede bilim ve teknoloji gelişir ve insanlar refaha erişir. Çağdaş aklı, bilgiyi, bilim ve teknolojiyi yakalayan milletler, yüksek medeniyet seviyesine ulaşma konusunda mesafe kat etmiş kabul edilir. Dil insan şuurunun sırlarını keşfettiğinde, yüksek bir medeniyet inşa etmeye yarayan önemli bir kültürel değerdir. Dili sayesinde bir milletin geçmişi ve bugünü geleceğe taşınır. Bu bağlamda Türk dili Türk milleti için kutsal bir varlıktır. Türk milleti geçirdiği son bulmaz felaketlerden sonra bugün hala öz değerlerini ayakta tutan milliyetini dili sayesinde muhafaza edebilmiştir.

Türk Milleti Orta Asya’dan çıktığı göç yolculuğunda Arap ve Fars medeniyetleri ile tanıştı. Din birlikteliğinin de bir sonucu olarak Göktürk ve Uygur alfabesini terk ederek Türkçe ses uyumuna aykırı Arap alfabesini yazı dili olarak kullanmaya başladı. Zamanla binlerce Arapça ve Farsça kelime Türkçeyi istila etti. Bir dönem sonra millete öncülük yapması gereken Türk aydınları kullandıkları dil yüzünden anlaşılamaz hale geldi. Bu karmaşık dil farklı kültür kodlarını içerdiği için doğru kullanılamadığından dolayı Türk aydınları dünyanın sırlarını çözmek üzere fazla eser veremedi. 19. Yüzyıl’a gelindiğinde maalesef dünyanın gerisinde kaldık ve basılan Türkçe eser sayısı neredeyse yok denecek kadar azdı.

Okuma yazma bilen insan sayısı da parmakla gösterilecek kadar az olunca dünyadaki gelişmeleri okuyamadık ve 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti işgal edilerek parçalandı. Son dönem Osmanlı Padişahları Latin alfabesinin bazı okullarda ve ordu içerisinde kullanılmasını talep etmeleri sonucu bazı yayınlar Arap alfabesi yanında Latin alfabesi ile de yayınlanır olmuştu. Yani Latin alfabesine bir aşinalık vardı ve okuyan yazan kesim tarafından bilinmekteydi. Aksi takdirde bir gecede yeni harflere geçmek mümkün değildi.

1918-1922 yılları arasında tam beş yıl süren işgal, esaret ve taciz yıllarından sonra yedi düvele karşı kazandığımız Kurtuluş savaşı sonunda Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Ulu Önder Atatürk Osmanlı Devletinin son kırk yılını canlı canlı yaşadığı dönemde Türkçe’nin yok olmakta olduğunu görmüştü. Türk dili Türk Milletinin kalbidir, zihnidir diyordu. Osmanlıca döneminde Türkçe hafızasını kaybetmişti. Sadece geçmişten süzülüp gelen sözümüzü değil, geleceğe bakan özümüzü de içerdiği için Türkçenin korunması ve zamanın gereklerine göre geliştirilmesi şarttı. Dünya ile yarışabilmemiz için kendimizi net olarak ifade etmemiz gerekliydi.

1928 Yılında karar verildi ve eski yazı terkedildi. Türkçe yüzlerce yıllık Arapça ve Farsça tasallutundan bir gece de kurtulmuş oldu. Gelişim için önemli bir engel aşılmıştı. Hızla Türkçe hutbeler yazıldı ve camilerde okutulmaya başlandı. Gerekli ve önemli Osmanlıca kitaplar yeni harfler ile basıldı. Eğitim ve okuryazarlık yaygınlaştı. Kalkınma, sanayileşme, ekonomi, spor, sanat ve kültür gelişmeye başladı. Türkiye yeni dünyada tekrar söz sahibi olmaya başladı.
Tabii tüm bu gelişmeler olurken ve bugün olduğu gibi bazılarının iftiralarının aksine bu ülkede Arapça hiçbir zaman yasaklanmadı. Arapça yazılması gereken metinler Cumhuriyet’in başından bugüne istisnasız her yılında ilgili kitaplarda, ilmihallerde, namaz duaları ve hutbe kitaplarında ders kitaplarında, bilimsel kitap ve dergilerde, basıldı. Bunun için kütüphanelerde 1928-2018 yılları arasında basılmış dini içerikli kitaplara bir göz atmak yeterlidir. Çünkü bu kitaplar din kültürümüzün bir parçası olarak gerekliydi.

Türkçe bugün kaybolma tehlikesi altında değildir. Dünyada 300 milyondan fazla kişi tarafından konuşulmaktadır. Öğrenilmek istenen diller sıralamasında yukarılardadır. Tabii ki küresel rekabet için İngilizce öğrenmek önemlidir. Ancak Türkçe’mizin kullanımını yaygınlaştırmak için harf inkılabı düşmanlığını bırakıp her ülkede devlet denetiminde Yunus Emre Enstitüsü gibi Türkçe dil öğretim merkezi açılmalıdır. Türk Cumhuriyetleri ile dil birliğine gidilmesi için sosyal medya, android uygulamaları gibi modern yollar aranmalıdır. Eğitim kalitemizi yükseltip Türk üniversiteleri cazip hale getirilmelidir. Bunların sonucunda Türk dünyasında bir dil birliği oluşturulması iş ve fikir coğrafyamızda ülkemiz için yeni fırsatlar doğuracak ve ufukları açacaktır.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı