REKLAMI GEÇ

LİDERLİK VE TARİH

14 Aralık 2017 Perşembe

Liderler ve yöneticiler başında bulundukları grubu, topluluğu, kurumu, kuruluşu, şirketi, çalışanları, milleti, vatandaşı veya devleti idare eden kişilerdir. İdare etmek, yönetmek, yönlendirmek önder olarak kontrol etmek anlamına gelir. Yönetici kişi etkinlik ve gücünü eğitim yoluyla öğrendiği yönetim becerileri ile sahip olduğu pozisyon, makam ve mevkiinden alır. Genelde yöneticiler atanır veya terfi yoluyla yönetici koltuğuna oturur.

Lider kişi ise etkinlik ve gücünü kişiliğinden alır. Lider kişi bu cihetle kendi kişiliği ile kafasında şekillendirdiği bir ülkü (vizyon), çok güçlü değerler ve inançlar ve cesaret sahibidir.

Liderlik yetkisi, Liderlik Kültürü veya Liderlik Kültüne sahip kişi, önderi olduğu topluluğu ve taraftarlarını, elindeki gücün farkına vararak ve bu yetenek ve gücünü doğru zamanda kullanabilen kişidir. Lider aldığı kararlar için doğru zamanı iyi belirleyerek gerektiğinde sonuna kadar durabilen ve ortaya çıkan sonuçlara da katlanabilen kişilik özelliklerine sahip olmalıdır.

Liderlik kültü ise genelde liderin sosyal, kültürel, siyasal ya da ekonomik anlamda yüceltilmesi bir başka deyişle putlaştırılması demektir. Bu tariften hareketle liderlik ile liderlik kültü arasında önemli uygulama ve işleyiş farklılıkları bulunduğunu söyleyebiliriz. Bu bağlamda lider olarak kabul edilen kişinin etrafında bulunmaktan menfaat elde eden taraftarların çabası sonucu ilerleyen zamanlarda bir liderlik kültü oluşması muhtemeldir. Bu çıkarımları Türk Tarihinin ilk Siyaset Bilimcisi Yusuf Has Hacib’in ünlü kitabı Kutadgu Bilig’te ve Batı dünyasındaki liderlerin vazgeçilmezi Makyavelli’nin Prens kitabında bulmak mümkündür. Bu eserlerde bir liderde bulunması gereken özellikler ve davranış biçimleri yoğun olarak işlenmiştir. Aralarında yüzlerce yıl ve müthiş kültür farklılıkları bulunmasına rağmen, her iki eserde yazarlar Yusuf Has Hacip ve Makyavelli bir liderde bulunması gereken en önemli özelliklerden birisinin “gerçek tarih bilgisi” sahibi olması gerektiği hususunda hemfikirdir. Makyavelli, kendisine hediye olarak sunulacak en değerli şeyin tarihteki büyük insanların eylemleri ve tecrübeleri hakkındaki bilgiler olduğunu söylemiştir. Tarihe ve geçmişteki olaylara büyük önem verilmesi gerektiğini, yöneticilere ve ordu komutanlarına Söylevler hem de Savaş Sanatı eserlerinde tavsiyelerde bulunurken dile getirir. Çünkü Makyavelli’ ye göre insanın doğası değişmez ve sabittir. Yöneten kişi geçmiş tecrübelere bakarak geleceği (özellikle kendi geleceğini) görebilir ve yöneteceği insanları tanıyarak yönlendirir. Hükümdara büyük ve değerli insanların geçtiği yolları tanıması için tarih okumasını ve araştırmasını tavsiye etmektedir.

Aynı şekilde Yusuf Has Hacib, lidere alime kulak vermesini ve geçmişten ders almasını öğütlemektedir. Biz de yönetim danışmanı olarak bu eserlerdeki öğütleri güncelleyerek yöneticilere bol bol liderler hakkında yazılan biyografi kitaplarını okumaları tavsiyemizi eklemek istiyoruz.

Türkiye Tarihinin en önemli antlaşması Lozan antlaşmasıdır. Antlaşmanın gizli açık hiç bir maddesinde ne bir sona erme süresi ne de güncelleme maddesi bulunmamaktadır. Zaten uluslararası hukuka göre antlaşmalarda her hangi bir güncelleme mümkün değildir. İşin aslı, Ankara da Atina da Lozan’ı “tapu senedi” olarak görmektedir. Bu konudaki siyasetçilerin polemiği, iç politikaya verilen mesajlardan başka bir şey değildir.

Makyavelli ve Yusuf Has Hacib’in önerileri doğrultusunda konuyu ele alacak ve tarihe bakacak olursak benzer antlaşmalar gibi Lozan antlaşmasının da hiç bir dönemde güncellenmediği ve gündemden kalkan veya olumsuz etkisi büyük maddelerin yeni bir antlaşma ile düzeltildiği görülecektir. Örneğin Türkiye, Lozan’daki Boğazlar ile ilgili olumsuz maddeleri gündeme getirerek Cumhuriyet kurulduktan 13 yıl sonra Montrö Antlaşması ile kaldırmıştır. Günümüzde Türkiye’nin aleyhine olan ve uygulanmayan bazı Lozan Maddeleri gündeme getirilerek yeni bir antlaşma talep edilebilir.

Bu maddeler çerçevesinde Batı Trakya Türklerinin yaşadığı ciddi sıkıntılar ve Ege denizindeki işgal edilen adalarımız masaya yatırılabilir. Bu en mantıklı ve hukuki yoldur ve yapılabilir. Yapılmasına da kimse karşı çıkmaz.

Ancak Lozan Antlaşmasının güncellenmesi için Türkiye ve Yunanistan’ın yanında, 24 Temmuz 1923’te Leman Gölü kenarında bulunan Beau-Rivage Palace’ta heyetleriyle hazır bulunan ve o büyük antlaşmaya imza atan İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya devletlerinin tekrar bir araya gelmesi olası değildir. Kaldı ki, Türkiye’nin bu kadar yalnızlaştığı bir dönemde, büyük bir askeri zafer sonrası imzaladığımız Lozan Antlaşmasının güncellenmesi ile ne olabileceğini kestirmek zor değil.

Lozan Antlaşmasını güncellemek isteyenlere birilerinin; 100 sayfa tarih okusunlar demesinin sebeb-i hikmeti budur.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı