REKLAMI GEÇ

MANKURTLARIN DİRİLİŞİ

2 Şubat 2017 Perşembe

Dünyaca ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov dünya edebiyatına onlarca kitap kazandırmış, birçok dile çevrilen kitaplarını sistem gereği Rusça yazmıştır. Ancak her platformda Türklerin birlik olması gerektiğini ifade etmiştir.

1928 yılında Kırgızistan’da doğan Cengiz Aytmatov 10 Haziran 2008 tarihinde 79 yaşında ebedi dünyaya göç etmiştir. Kendisi ile 1992 yılında Almanya’da Almanca yayınlanan “Dişi Kurdun Rüyaları“ kitabının tanıtımı toplantısında tanıştığımdan beri hafızamdan hiç silinmeyecek cümlesi “Sovyetler Birliği yıkıldı, Türk Birliği kurulmalıdır“ olmuştur. Usta yazar bilindiği gibi sonra da yıllarca Türk birliğinin yılmaz savunucusu oldu.  Türk edebiyatına armağan ettiği onlarca kitap arasında 1980 yılında yazdığı önemli bir romanı “Gün Olur Asra Bedel” kitabında ilk defa bir Türk efsanesine dayanan “Mankurt“ kişilikten bahseder. Bu hikayede bazı kişilerin öz benliğine karşı nasıl yabancılaştı(rıldı)ğını anlatır.

Geçmişten beri köklerine sağlam bir şekilde bağlı olan Türk toplumu arasında kurt motifi, günümüze kadar birçok farklı şekilde yaşatılmıştır. Oğuz Kağan’ın otağına giren gök tüylü, gök yeleli erkek kurt, Göktürkler dönemine ait olan Bozkurt efsanesinde Türk soyunun yeniden dirilerek çoğalmasında ana kurt olarak karşımıza çıkarken, Uygur Türkleri‘ne ait Türeyiş Destanı’nda Tanrı’nın tecelli ettiği bir erkek kurt şeklinde tasvir edilmiştir. Aradan binlerce yıl geçmesine rağmen kurt motifi günümüzde halen canlı bir şekilde romanlarda ve hikayelerde de ele alınmaktadır. Mankurtlaşma konusu bilimde, teknolojide, biyolojide ilerleyen günümüzde kurtların köpekleştirilmeye çalışılması üzerine ilk defa 1980 yılında Cengiz Aytmatov’un Gün olur Asra Bedel romanında ve sonra birçok hikayede ele alınmıştır. Esasında Rusça yazılan eserde Mankurt kavramıyla verilmek istenen mesaj, Sovyet dönemindeki baskılar sonucunda açıkça ortaya konulamasa da özgürlüğün sembolü olan kurtlar daima bağımsızlığına düşkün insanların simgesi olmuş, bazılarının mankurtlaşmalarına anlam verilememiştir.

Söylenceye göre, Juan Juanlar denilen barbar bir kavim, esir aldığı kişileri kullanabilecekleri zararsız köleler haline sokmak için uyguladıkları bir hafıza silme yöntemiyle “mankurt” haline getirirmiş. Bu uygulamaya göre bir insanı “mankurt” haline sokmak için esir alınan kişinin kafası iyice kazınıyor, başına yeni kesilen bir devenin boyun derisi ıslak halde gerdirilerek geçiriliyor, esir başını sağa sola vurmasın ve ciğerleri parçalayan bağırmaları duyulmasın diye ağzı kapalı, elleri ayakları bağlı ağır bir ağaç kütüğüne bağlanıyor, ıssız çölde sıcak güneş altında beş altı gün aç ve susuz bırakılıyor. Kızgın sıcaktan dolayı deve derisi iyice büzülüyor ve kafayı bir mengene gibi sıkıyor. Deve derisi sonunda kafa derisine tamamen kaynıyor. Bu arada kazınan saçlar yeniden çıkmaya başlıyor. Ancak zaten sert olan deve derisi kafaya sıkı sıkıya yapışıyor ve sıcağın da etkisiyle iyice sertleşiyor ve uzayan saçların deriyi delmesi mümkün olmuyor ve saçlar kafanın dışına değil, içine doğru uzamaya başlıyor. Sıcaktan iyice büzülen deve derisinin kafatasına yaptığı baskı ve kafanın içinde ters yönde uzayan saçların kafatası kemiğini delip, beyine doğru ilerlemesiyle esir büyük acılar çekiyor ve beşinci günün sonunda genelde esirlerin çoğu ölüyor. Sağ kalan esirler bir zaman sonra kendine geliyor. Kendilerine verilen yiyecekler ile güç topluyor. Fakat esir, artık idrak sahibi bir insan değildir. Tüm hafızası silinmiş, ölünceye kadar geçmişini hatırlamayacak bir “mankurt” olmuştur. Hafızası olmadığı için soyunu, boyunu, huyunu, anasını, babasını ve çocukluğunu, yani kim olduğunu bilmez bir kişi hale dönüşmüştür. Esir insan olduğunu bile bilmiyor ve düşünemez hale geliyor. Artık ağzı var, dili yoktur, tehlikeli değildir ve kaçmayı dahi düşünmeyen bir köledir. Öz benliği ve bilinci olmadığından daima efendisine boyun eğen sadık bir köle olmuştur. Artık önemli olan tek şey efendisinin vereceği emirleri sessizce yerine getirmektir. Bu hikayenin yayınlanmasından sonra kendi aklını kullanmayan yani akıldan yoksun kişi anlamına gelen “mankurtlaşma” özellikle milliyetçi camiada yaygınlaşarak etkili ve anlamlı bir kavram olarak kullanılmaktadır. Şimdi şu soruyu sormanın zamanı gelmiştir. Yıllarca bozturdun asaletini, hür düşünce ve bağımsız davranışını örnek alarak ülkenin bağımsızlığına halel getirecek şer güçlere göz açtırmayan, haksızlığa her şart altında dur diyen, tükürdüğünü yalamayan, sözü kıvırmadan söyleyen, özü sözü bir olarak bilinen ülkücüler bugün ne oldu da birilerinin kulu kölesi olmakla itham edilir hale geldi. 40 yıllık ülkücü hareketin hafızası silinemeyeceğine göre, bu hafıza kaybının nedeni nedir? Bozkurtlara en çok ihtiyaç duyulan şu dönemde mankurt denilmesi reva mı? Yoksa “Bozkurtların Ölümü“ yaklaştı mı?

Unutmayın: Özü sözü bir Anadolu insanı belki mankurt deyimini kullanmıyor, ancak Orta Asya’dan çıkılan göç yollarında  değişikliğe uğramış fakat aynı kökenden geldiği kesin olan ifade ile aklını kullanmayan kişilere ne diyor biliyor musunuz?: “Mankafa”

Acaba neden?

 

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı