REKLAMI GEÇ

POLİTİKA VE DİN

12 Ocak 2017 Perşembe

Orta Doğu’da 1990 öncesi sadece İsrail Filistin problemine bağlı olarak yaşanan terör olayları 1990 sonrasından günümüze kadar artarak devam etmiş ve gelecekte de daha şiddetli bir şekilde süreceğe benziyor.

ABD’nin Körfez Savaşı veya kod adı Çöl Fırtınası Harekatı (Operation Desert Storm) dediği, 2 Ağustos 1990’da Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesiyle başlayan krizin sonucunda, ABD öncülüğünde, Birleşik Krallık, Fransa, Suudi Arabistan, Suriye, Mısır’ın da aralarında bulunduğu 40’a yakın ülkenin dahil olduğu koalisyon gücünün Irak’a karşı düzenlediği askeri harekat sonrası bölge kaynamaya başlamış ve yer yer atılan bombalar bölgeyi terörün beşiği haline getirmiştir. El Kaide, IŞİD, PKK Terör örgütlerinin vahşice ve bunlara destek veren bazı ülkelerin mantık dışı tutumları nedeniyle 3. Dünya Savaşı’nı tetikleyecek hale gelen tedhit ve savaş girişimleri Orta Doğu’yu bir bataklık haline getirerek medeniyetler beşiği denilen kadim Orta Doğu’yu belki de tarihteki en kanlı günlere sürüklemekte.

Economics and Peace Enstitüsü 2016 raporuna göre en fazla terör yaşanan ülke Irak. 2003’te başlatılan 2. Demokrasi getirme harekatı sonrasında Saddam’ın devrilmesinden beri savaş alanı olan Irak 2015 yılında terör saldırılarının en şiddetli olduğu yer olarak tarif edilmiş. Arap baharıyla savaş alanına çevrilen Suriye ise beşinci sırada. Enstitü 2016 yılını barış ve huzur içerisinde geçiren ülkeleri de tespit etmiş; buna göre Suriye 163 ülke içinde son sırada yer alıyor. Rapora göre barışın en az görüldüğü bölge Orta Doğu. Çünkü son 20 yıldır Orta Doğu’da akıl almaz silahlar patlatılarak savaşın sürmesi sağlanıyor. Silahların kaynağı ve kullananlar belli. Bölgedeki savaşların nedeni olarak petrol ve enerji kaynaklarına sahip olma amacı açıklanıyor. Ancak dünyada petrol ve doğal gaz çıkan birçok farklı nokta olmasına karşın savaşın bu bölgeye yoğunlaşmış olması bu tezi doğrulamıyor. Diğer bölgelerdeki petrol ve doğalgaz barış içerisinde çıkartılıyor. Örneğin Kazakistan, Türkmenistan, Amerika, Kanada Irak’tan ve Suriye’den daha fazla petrol rezervlerine sahip.

Orta Doğu’daki savaşın kök sebepleri arasında petrol ve doğalgaz gibi maddi nedenlerin yanında bölgedeki zihniyeti şekillendiren dini ve kültürel değerler yani manevi nedenler de ele alınmalıdır. Bölgedeki terörün kaynağı olan radikal zihniyet barışçıl İslam düşüncesinin değil aynı inançtan insanların arasına bir nifak olarak sokulmuş olan mezhepçilik belasının sonucudur. Sapkın mezheplere körü körüne bağlı olan taraftarlar kendilerinden olmayanları aynı ümmetin evlatları dahi olsa acımasızca katledebilmektedir. Bunun bir din hele hele İslam ile açıklanması mümkün değildir. Burada hayata geçirilmek istenen ümmetçilik tezine bağlı siyasal İslamcılık bütün inanan insanları aynı soydan olanlar dahil bir çatı altına toplamakta yetersiz kalmaktadır. Bu düşünce yüz yıl önce tecrübe ettiğimiz üç tarz-ı siyaset döneminde denenmiştir. Osmanlı İmparatorluğu dahi bunu başaramadığına göre birlik kültürü olmayan Arap dünyasında, mevcut radikal düşünceler ile bu hiç mümkün değildir. Yani dinin politikaya alet edilmesi huzur getirmemiştir ve getirmez.

İnsanların özünden koparılarak başkalarına benzetilmesi maksadıyla hareket edildiğinde, mecburen çatışma çıkar. Kendi İslam inancımızı yaşama biçimini, ümmetçi bir anlayış ile ele aldığımızda bazı öz kültür değerlerimizi dışlıyor ve hatta din dışı ilan edebiliyoruz. Radikalleşme, başka doğruların olabileceğini baştan reddeden, kindar ve mezhepçi her anlayış bugüne kadar birçok devlete zarar verdi, vermeye devam ediyor. Sonuçta felaketler kaçınılmaz oldu. Yüce dinimiz ayrışmanın, kavganın, öldürmenin kaynağı haline dönüştürüldü. Son yüzyılda ölen Müslümanların tamamına yakınını yine Müslümanlar öldürmüş. Yani hepsi de aynı ümmetten olmasına rağmen, bugün Türkiye’nin savaştığı terör örgütlerinin hepsi kendisinin en iyi Müslüman olduğunu söylüyor. Ölen Müslüman, öldüren Müslüman; hepsi de kendi ölenine şehit diyor.

Orta Doğu’da dinin politikaya alet edilmesi keşmekeşinden bizim insanımız da etkileniyor. Bizim Müslümanlığımız böyle olmamalıdır. Yüzümüzü tekrar Türk Müslümanlığı’nın kaynağı Maturidi’nin önerdiği İslam’ın aydınlığına çevirmeliyiz. Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz.” düsturu uyarınca aramızdaki bölücü, ayrımcı, ötekileştirici, cemaatçi, mezhepçi dili bırakmalı birbirimize kenetlenmeli ve özümüze dönmeliyiz. Tarih, terör örgütlerinin vicdansız yüzünü zamanında göremeyenleri affetmeyecektir. Türk Milleti, devleti ve ordusunun kararlı hareketiyle IŞİD, PKK, PYD, FETÖ ve diğer terör örgütlerine karşı verdiği haklı mücadelesinden zaferle çıkacak ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti ebediyen var olacaktır.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı