REKLAMI GEÇ

ULUSLARIN DÜŞÜŞÜ

20 Nisan 2017 Perşembe

Türkiye 16 Nisan’da yapılan halk oylaması sonucu tercihini yeni bir sistemden yana yaptı ve bu sonuca kimse bir şey diyemez. Demokrasiye inanan herkese düşen, bu sonuçlar sonrasında ülkemiz için en iyi, en modern en geçerli, en mantıklı ve en bilimsel olanı yapmaktır.

Çünkü geleceğimizi yeni uygulamalar, yeni üsluplar, yeni yöntemler ve yeni topluluklar şekillendirecek. Yeni dönem gerçekler göz ardı edilmez ve propaganda amacı ile kullanılmış olan restleşme dili ile incittiği insanlar ve ülkeler ile ilişkilerini mantıklı bir düzeye getirilebilir ise Türkiye vizyonu olan medeni ülkeler seviyesine ulaşabilir ve kalkınmış milletler arasındaki yerini alabilir.

Türkiye ekonomik ve sosyal gelişmişlikte dünyada üst sıralardaki yerini almak üzere yaklaşık 50 yıldır AB-Aday ülkesi ve aynı zamanda OECD üyesidir. Bu toplulukların amacı katılımcı ülkelerin karşılıklı etkileşim ve işbirliği çerçevesinde kalkınmışlığı sürekli gelişerek vatandaşlarının barış ve refah içerisinde yaşamasını sağlamaktır. Bizim de amacımız budur ancak artık herkesin bildiği nedenlerden dolayı kalkınmışlığın en önemli ve ölçülebilir göstergesi olan kişi başına gelir yani gayri safi milli hasıla rakamlarını ele aldığımızda yarım yüz yıldır gerilerdeyiz ve OECD ortalamasını bile yakalayamamışız.

Halbuki refahın kaynağı bellidir ve bilgiye ulaşmak günümüzde zor değildir. Yapmamız gereken öz değerlerimize bağlı bir vizyona kilitlenmemizdir. Tabii vizyonunu tayin edecek olan milletin menfaatini düşünen yöneticilerdir. Kalkınmış ülkelerin bunu nasıl başardığını ve geri kalmış ülkelerin neden başarısız olduğunu kısacası ulusların neden farklı geliştiğini kurumsal iktisat, gelişme iktisadı ve ekonomi tarihi açısından son yıllarda en iyi açıklayan Massachusetts Institute of Technology Üniversitesi’nin Türk Profesörü ekonomist Daron Acemoğlu James A. Robinson ile birlikte yayınladığı “Ulusların Düşüşü” kitabında herkesin anlayacağı dilde yazmış ve Nobel’e aday gösterilmiştir.

Bazı ülkeler neden fakir hiç düşündünüz mü? Fakirliğin nedenleri nelerdir? Yeteneksizlik mi, tembellik mi, eğitimsizlik mi?
Bazı ülkelerin nasıl kalkındığını bazı ulusların refah seviyesinin neden düşük olduğunu, hatta aynı milletin benzer coğrafyada yer alan ve benzer yer altı kaynaklarına sahip iki farklı ülkesinden hatta bir şekilde ortadan duvar veya sınır çizgisi ile bölünen aynı şehirden bir yarısı kalkınırken diğer yarısının düşüşünün nedenlerini hiç düşündünüz mü?

Örneğin aynı dili ve kültürü paylaşan Kuzey ve Güney Kore, Doğu ve Batı Almanya, Kuzey ve Güney Amerika arasındaki fark. Bazı devletler kişi başına düşen yüksek bir gelir ile vatandaşlarına yüksek hayat standartları sunarken, diğerleri bunu neden sunamıyor? Neden binlerce mülteci ölümü göze alarak Afrika, Orta Doğu ve Güney Asya’dan kaçarak sığındıkları Türkiye’yi beğenmeyip Avrupa ülkelerine özellikle Almanya’ya gitmek için uğraşıyor? Günümüz dünya düzenini şekillendiren Sanayi Devrimi neden İspanya veya Fransa yerine İngiltere’de başladı ve gelişmiş ekonomilerin bu zenginlikleri nereden geliyor?

Acemoğlu bu kitabında ülkelerin hatta aynı millete mensup insanların kurduğu farklı ülkelerin güçlenmede ve refah yaratmada neden farklı gelişmeler kaydettiğini bu can alıcı soruları sorarak ele almakta ve gelişmişlik ve kalkınmaya dair önemli tespitler yapmaktadır.

Kitapta varılan sonuca göre, milletleri zenginleştiren ana unsur ekonomik değişimler değil kurumsallaşmış siyasal yapılardır. Bu anlamda devlet kurumları kapsayıcı ve sömürücü kurumlar olarak ikiye ayrılıyor. Kapsayıcı kurumlar, tam demokrasiyi sağlayarak kalkınmayı teşvik ederken, sömürücü kurumlar ise mevcut sistemin oluşturduğu oligarşik bir yönetici zümrenin menfaatini savunan kurumlar olarak çalışıyor. Kapsayıcı kurumlar milletin menfaatini sağlarken, sömürücü kurumlar, bu kurumları yönetenlerin iktidarını tehlikeye sokma ihtimali olan her türlü toplumsal değişmeyi engellemeye çalışıyor. Bilimin uygulaması olan teknolojik gelişmeler ülkelerin kalkınmasını sağlarken, her yenilik eski yapıyı ortadan kaldırmak anlamına geldiği için, günümüzde hala pek çok ülkede devam eden sömürücü kurumlar iktidarlarını sürdürmek üzere tarih boyunca bilimsel ve teknolojik gelişmelerin ve dolayısıyla ekonomik gelişmelerin önünü tıkamışlardır. Bu sömürücü kurumların dayatmalarını sorgulayarak karşı koyan ve bunu başaran toplumlar tarihte zenginliğe ulaşmışlardır. Sistemin değişmesi, mevcut yapı ile zenginlemiş kişilerin zenginliklerinin ve menfaatlerinin sona ermesini getireceğinden, sömürücü kurumların dışlayıcı ve değişime karşı olması doğaldır. Türkiye örneğinde güçlü ve kalkınmış bir ekonomi için inşaat sektörüne değil tüm dünyaya rahatlıkla pazarlanabilecek ürünlerin üretilmesine yönelmek gerekir cümlesini kurarsanız birçok ortamdan aforoz edilirsiniz. Çünkü birçok kesim ve özellikle siyasetçiler inşaat sektöründen beslenmektedir.

Halbuki siyasi kurumların dışlayıcı üsluptan kurtularak kapsayıcı kurumlara dönüşmesi için yapılacak reformlarla ekonomik ve sosyal birçok problemimiz kolayca çözülebilecektir. Özellikle de Türkiye içine düştüğü orta gelir tuzağından girişimcilik bilincinin yaygınlaşması ve katma değerli ve tüm dünyaya satabileceğimiz ürün ve hizmetleri sunarak kurtulabilecektir. Çünkü gençlik potansiyelimiz buna çok uygundur ancak bahsettiğimiz dışlayıcı siyasi kurumlar nedeniyle kullanılmamaktadır. Sömürücü kurumların menfaatine ithalata dayalı ihracatı arttıralım veya yatırım çekelim derken büyüyemeyen, hatta eskiye oranla çok daha kırılganlaşmış bir ekonomiye ortaya çıkmıştır.

Artık öz değerlerine bağlı ve Türk Milleti odaklı kapsayıcı kurumlar oluşturma, girişimciliği ve refahı tüm ülkeye yayma zamanı gelmiştir. Yeni dönemde ancak devleti ve bazı kesimleri değil tüm milleti kucaklayan bu doğrultudaki ciddi kapsayıcı kurumlar oluşturacak reformlar ülkemizin ihtiyaç duyduğu ekonomik gelişmeyi ve refahı sağlayabilir. Aksi takdirde düşüş kaçınılmazdır.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı