REKLAMI GEÇ

TUZUN SAḠLIḠIMIZA ETKİSİ

13 Haziran 2016 Pazartesi

Sofralarımızdan eksik etmediğimiz ve yiyeceklerimize tat veren tuz, vücudumuz için de oldukça önemlidir. Kan basıncının düzenlenmesi, böbrek üstü bezinin çalışmasının desteklenmesi ve beyinle kaslar arasındaki iletişimin sağlanması, karbonhidratların iyi sindirilmesi için tuz kullanımına ihtiyaç vardır.

Tuz sodyum ve potasyum iyonu içerir. Vücudumuzun normal çalışabilmesi için her iki iyona da ihtiyacı vardır. Ancak, sofralarda kullandığımız kimyasal işlemden geçmiş beyaz sofra tuzunun sodyum miktarı yüksek, potasyum miktarı ise düşüktür. Alüminyum silicate içerir. Bu da Alzheimer hastalığı riskini arttırır.

Sofra tuzundaki bu iyonlar dengede olmadığından, sodyumun su tutma özelliğinden dolayı, kan basıncının yükselmesine, safra taşı oluşumuna, kilo artışına, ödeme neden olur. Bu nedenle, uzmanlar tuz kullanımının azaltılmasını önerir.

Tuz kullanımının azaltılması, yukarıda söz edilen durumları önlemek için çaremidir? Yoksa, beraberinde başka sorunları da getirir mi?

Yapılan araştırmalarda, yüksek tuz kullanılmasında olduğu gibi, tuz kullanımının azaltılmasında da kalp krizi, felç ve ölüm riskinin arttığı gösterilmiştir. Sağlık için, günlük 3gr (yaklaşık bir çay kaşığı) tuz kullanılması önerilmiştir.

Potasyum değeri yüksek gıdaların yeterince tüketilmemesi (yeşil sebze, muz, domates, mantar, avakado, kayısı, kabak çekirdeği, balık…), diüretik kullanımı ve tuz kullanımının kısıtlanmasında da vücuttaki potasyum değeri iyice düşer. Bu durum, böbrek taşlarına, hafıza problemlerine, katarakt, kemik erimesi, mide kanseri, eklem iltihaplanmalarına, saç dökülmesi, depresyon, yorgunluk ve kas güçsüzlüğüne neden olur.

Neler yapılabilir?

Sofralarımızda sodyumu yüksek, potasyumu düşük ve minerallerden yoksun beyaz tuz yerine, himalayan pembe tuzu veya deniz tuzu kullanılması önerilmektedir. Bu tuzların sodyum değeri düşüktür ve 84’ün üzerinde değişik, vücudumuz için gerekli önemli mineraller içerir. Mineraller hücrelerin yenilenmesinde önemli rol oynarlar.

Kimyasal işlemden geçmemiş bu tuzlar, sindirim sistemini temizleyerek toksinlerin atılmasını sağladığı gibi zararlı bakterilerin de yaşamasını önler. Kan şekerini ve kan basıncını düzenler, alerjiyi önler (doğal anti-histaminik), kas krampını engeller, uykuyu düzenler ve varis oluşumunu engeller.

Eğer gün içerisinde yüksek miktarda tuz tüketildiyse, potasyum değeri yüksek gıdalar tüketilerek sodyum fazlalığı dengelenmelidir.

Salata sosları, «fast-food» tüketilmesinin azaltılması, yemeklerin yanında verilen tatlandırıcılarla zenginleştirilmiş soslar kullanılmamalıdır. Dışarıda tüketilen yiyecekler tuzsuz olarak istenmeli ve isteğe göre yanınızda taşıdığınız himalayan tuzundan yemeğe ilave edebilirsiniz.

İçilen suyun içine bir tutam himalayan tuz konulması hem suyu alkalin hale getirir, hem de önemli minerallerin alınmasını sağlar.

Sebzelerin veya meyvelerin tüketilmeden önce bu tuzları içeren suda bekletilerek yıkanması, bu gıdaların sindirilmesini kolaylaştırır.

Günlük tuz miktarının azaltılması hastalıkların oluşumunun önlenmesinde tek başına çözüm değildir. Önemli olan, hangi tuzun nasıl tüketildiği ve yeme alışkanlığımızın gözden geçirilmesidir.

Sağlıklı ve güzel günlere…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı