REKLAMI GEÇ

BİRLİĞE ÇAĞRI

30 Ağustos 2016 Salı

Son bir ayda çok şey yaşadık. Toplumu bir araya getiren bir duygu birliği, bir heyecan dalgası oluştu. Ama gördüklerimizi, duyduklarımızı aklımızla değerlendirmezsek, anlık sevinçleri ile havalara uçan, anlık üzüntüleri ile kahrolan futbol seyircisine benzeriz.

Kimileri yaşadığımız olayların kökünü, 17/25 Aralık 2013’teki skandallara, kimileri 1Mart 2003’teki TBMM’de Kuzey Irak teskeresinin reddine, hatta bazıları Ecevit’in Irak’a Amerikan müdahalesine karşı çıkması üzerine çıkan ekonomik krize ve 2002 yılında Tayyip Erdoğan’ın yolunu açan TBMM oylaması ve Yüksek Seçim Kurulu kararına kadar götürmektedir.
Biz her şeyi bilemesek de eminim iktidarda ve muhalefette olan siyasilerin ve yüksek bürokrasinin çoğu olayların gerçek yüzünü biliyordur.

Amacım bu olayları tartışmak değil, sonuçta geldiğimiz nokta belli. Din temelli örgütlenen büyük bir çıkar grubu dünyanın hakim güçleriyle arasının daha iyi olduğunu düşünerek, ülke yönetimine el koymaya kalktı. Yüzlerce vatandaşımız öldü ve yaralandı. Askeri gücümüze büyük bir darbe vuruldu. Olay vatana ihanet boyutunda olunca, devletimizin bütün kurumları kendi içlerine dönüp temizlik yapmak zorunda bırakıldı. Bu arada çevremizi saran terör baskıyı arttırdıkça arttırdı.

Bu şartlar dahilinde ülkemizin üzerine çöken karabulutların dağıtılabilmesi için bütün siyasiler hepimizi birlik olmaya çağırdılar. Yenikapı mitingini bu birliğin simgesi ve başlangıcı olarak ilan ettiler.
Ben de aynı fikirdeyim. Ülkemizin bu darboğazdan çıkabilmesi içinülkesini seven herkesin birlik için uğraşmasını destekliyorum. Bu yazıyı bu birliği destekleyenler için yazıyorum. Madem birlik olduk, kaderlerimiz birbirine bağlandı; dediklerimi içinizden biri olarak dinleyin o zaman.

15 Temmuz’da saat 16:00’da MİT müsteşarının darbeyi öğrenmesi ile saat 00:25’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın televizyonlara bağlanması arasında neler olduğu henüz açıklığa kavuşmadı. Saat 23:05’te TRT’de bildiri yayınlayan Yurtta Sulh konseyinin üyelerinin kim olduğunu bilmiyoruz. Bunlar açıklığa kavuşmadan uygulanacak çözümler yarım, yapılacak yorumlarspekülasyon olmaya mahkumdur.

Devlet dairelerinin bu vatan hainlerinden temizlenme çabaları fırtına gibi devam ederken büyük küçük herkesin aynı torbaya atılması ve araya diğer muhalifleri de ekleme işgüzarlığı gösteren bazı yöneticiler yüzünden durum karışmaktadır. Bu durum adli makamların iş yükünü büyük oranda arttırarak asıl elebaşlarının yargılanmasını zorlaştıracaktır.

Bir cemaate mensup kişilerin devletten temizlenmesi sırasında başka cemaatlerin bunların yerini doldurmasına göz yummak çok büyük bir aymazlık olacaktır. Bağlılığı devlete değil cemaate olan kişilerin işine geldiğinde başka birileriyle anlaşmayacağını kimse garanti edemez.

Devletin en uç dairesinde sıradan memur bile bu örgüte yardım ve yataklığın bedelini öderken, FETÖ örgütünün önünü açan, önemli mevkileri ele geçirirken destekleyen, bu desteğin maddi ve manevi yararlarından faydalanan siyasetçilerin hiçbir bedel ödememesi toplum vicdanında kabul edilebilir bir şey değildir. 17-25 Aralık’ta suçüstü yakalanan siyasetçilerin vicdanlarda açtığı yara henüz kapanmamıştır.

Suçluları cezalandırırken köklü kurumları yıkmanın geleceğe faydası olmayacaktır. Askeri liseleri, hastaneleri, harp okulunu kapatmanın, kurmaylığı kaldırmanın gelecekte askerlerin yeni bir darbe girişimi yapmasını engelleyici hiçbir rolü yoktur. Eğer faydası olsaydı 2.Mahmut yeniçeri ocağını yıktıktan sonra bir daha askeri kalkışma olmazdı. Bu kurumlar için yapılan sınavların şeffaflaştırılması, her kurumda demokrasinin oturması ve halkın demokrasiye sahip çıkması bu kalkışmaları önlemenin tek çaresidir.
OHAL kanunları çerçevesinde güvenlikle ilgili bir sürü karar alınırken, araya çevre ve imar kanunlarını sıkıştırmak, adli ve kolluk kuvvetlerinde başörtüsünü serbest bırakmak, el konulan okulları imam hatip lisesine çevirmek iş bilirlik değildir. Olsa olsa birliğe inanan insanları aptal yerine koymak anlamına gelir. Siyasetçilerin, etraflarını saran danışmanların kendi ajandalarını takip eden önerilerini süzgeçten geçirmeleri hepimiz için önemlidir. Gelecekte birliğimize bir şey olursa bunun sorumluluğu danışmanların değil, siyasetçilerin olacaktır.

İlk günlerde televizyonları dolduran aklı selim yorumcuların yerini yine çıkarcı propagandistler almaya başlamışlardır. Özenle olayların gerçek nedenlerinin gözden uzak tutma uğraşı vermekte, sanki hiçbir şey olmamış gibi eski politikaları dayatmaya çalışmaktadırlar. Üstelik bu sefer karşı çıkanları vatan haini olmakla suçlayarak işlerine devam etmektedirler.

Eğitim sistemimizin bizi gelecek yüzyıla taşıyamayacağı belli olmuştur. Din eğitimini sistemin odağına koymak ne dinimizin daha iyi öğrenilmesini sağlamaktadır ne de dünya ile rekabet edecek bilgi üretimini desteklemektedir.

Birliğe inanan bütün vatandaşlarımız nefeslerini tutmuş bu sürecin hata yapılmadan atlatılması için dua etmektedir. Aynı zamanda düşmanlarımız da hırsla ilk yapılacak hatayı beklemektedir. Artık kandırılmayla harcanacak başka bir şansımız yoktur. Bu karanlıktan bizi biat etmeye ve ayak oyunlarına dayanan Osmanlı politikaları çıkaramaz. Ancak birbirlerine güvenen insanların birlikte mücadelesine ve bilime dayanan Cumhuriyet politikaları bizi aydınlığa çıkarır. 15 Temmuz’a kadar her gün ayrı bir hakarete maruz bırakılan Mustafa Kemal Atatürk’ün yolunu izlemek tek çaredir.
Dost acı söyler.
30 Ağustos Zafer Bayramı birliğimizi göstermek açısından önemli bir fırsattır. Hepinizin Zafer Bayramı kutlu olsun.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı