REKLAMI GEÇ

Denizli’nin Geleceği-İnovasyon

24 Kasım 2014 Pazartesi

Geleceğimizi inovasyon kelimesinin üzerine kurmaya hazırlanıyoruz.

OECD’nin Oslo kılavuzuna göre “İnovasyon, yeni veya önemli ölçüde değiştirilmiş ürün (mal ya da hizmet), veya sürecin; yeni bir pazarlama yönteminin; ya da iş uygulamalarında, işyeri organizasyonunda veya dış ilişkilerde yeni bir organizasyonel yöntemin uygulanmasıdır.”

Önce keskin bir yargı cümlesi söyleyelim. Denizli’nin geleceği Türkiye’nin geleceğinden bağımsız değil, yani ülkemizin kaderi neyse Denizli’nin kaderi de odur. Tek başına ne kalkınma, ne demokratikleşme olur. Tarım, turizm, ticaret, sanayi, eğitim alanlarında gelişme istiyorsak ülke politikalarının buna göre düzenlenmesi gerekir.
Yalın gerçek bu mudur? Her konuda elimiz kolumuz bağlı, edilgen konumda mıyız? Var olan siyasal, yasal, bürokratik ortam içinde hiç mi farklı hareket etme şansımız yok?

Bu kadar başarılı girişimciyi yetiştiren Denizli’nin genel karakterinin bu kadar edilgen olmadığını düşünüyorum. Yani geleceğimizi yönlendirme olanağı yaratabiliriz! Peki, bu nasıl olacak?

Bugüne kadar Denizli’nin geleceği için yapılan o kadar çok beyin fırtınası toplantısına, stratejik plan çalışmasına katıldım ki sayısını hatırlamıyorum. Bu raporlar Denizli’nin resmi, özel bütün kurumlarında var. Yapılacak işler belli. Bizim gibi belli bir eşiğe gelmiş şehirler için tek kelime ile ifade edilebilir: inovasyon. Bunu sokaktaki vatandaştan, Ekonomi Bakanımız Nihat Zeybekçi’ye kadar herkes biliyor, söylüyor. Bizim kaderimizi kendi ellerimize alabilmemiz için asıl yapmamız gereken şey bu raporların, planların neden işlemediğini bulmak. Aslında bu sorunun cevabı gören gözler için gizli değil.

Doğruları söylüyor, fakat doğruları yapmıyoruz!

Bu iktidarla birlikte doğruları büyük reklamlarla ilan edip, gizlice kendi bildiğini yapmak, sonuçların sadece işe yarayan kısımlarını açıklamak adet haline geldi. Basını açıp okuyun herkes akıllı, herkes stratejik, bütün istatistikler güzel, gel gör ki yapılanlar söylenenlerin tam tersi, ortaya çıkan sonuç hayal kırıklığı.

İnovasyonun bazı temel şartları var. Eğitimin, altyapının nasıl yapılacağı, insan gücünün nasıl yetiştirileceği, düşünce sisteminin ne olması gerektiği ve destek mekanizmalarının nasıl kurulacağını dünya biliyor. İnternet arama motoruna yazmanız yeterli, standartlar belli. Ama ülkemizdeki uygulamaları örneklediğimizde şunlarla karşılaşıyoruz:
Temel eğitimi 12 yıla çıkardık diye reklam yapıyoruz, 4’er yıllık 3 bölüme parçalayarak eğitimden koparılan çocukları görmezden geliyoruz. Sınavlarla öğrencileri performanslarına göre sıralayıp bilim okulları oluşturuyoruz, başlarına çocukların yarı kapasitesinde yöneticiler atıyoruz. Bilim, inovasyon, Ar-Ge laflarını ağzımızdan düşürmüyoruz, bilim öğreten okullar yerine, imam hatip yetiştiren okullar açıyoruz.

Üniversiteleri evrensel bilimin kaynağı, geleceğin umudu ilan ediyoruz, bilim dışı politikalarla, yerel kriterlerle idare etmeye çalışıyoruz. Türkiye’nin her yerine üniversite kurmakla övünüyoruz, hepsini altyapı yatırımlarının kara deliği ile baş başa bırakıyoruz. Düzgün bir kütüphanesi, araştırma laboratuvarı olmayan üniversitelere cami yapmak için kollarımızı sıvıyoruz.

Bilim adamı yetiştirme programları oluşturup devletin milyarlarca dolarını yabancı üniversitelere aktarıyoruz, yetiştirdiklerimizi ülkelerine döndüklerinde üniversite bürokrasisinin derinliklerinde umutsuz bir hayata mahkum ediyoruz. Kaliteli eleman sayısını arttırmak için doktora yapmayı teşvik ediyoruz, evrensel standartları taşımayan kalitesiz doktora ve yüksek lisans programlarının açılmasına izin vererek doktora çalışmalarını değersizleştiriyoruz. Akademik çalışmaları teşvik ettiğimizi söylüyoruz, atamalarda adam kayırmayı adet haline getirip, örnek olacak, yol gösterecek başarılı akademisyenleri tasfiye ediyoruz.

Sahip olduğumuz işletmelerde Ar-Ge yapmayı ağzımızdan düşürmüyoruz, altımızdaki arabanın değeri kadar bile bütçe ayırmıyoruz. Es kaza bütçe ayırmayı başarsak bile, haftasında bitmiş ürün istiyoruz.

Gençler girişimci olsun, Ar-Ge yapsın diye konferanslar, sertifika programları düzenliyoruz, bağımsız düşünmeye, farklı fikirleri savunmaya başladıklarında üzerlerine gaz bombaları, coplarla yürüyoruz.

Ar-Ge için bir sürü destek programları kurduğumuz, mali kaynak ayırdığımızı söylüyor, bunların iş bilmez siyasetçilerin veya siyasete odaklı bürokratların elinde savrulmasına izin veriyoruz.

Orta gelir tuzağı dedikleri tıkanmanın nedeni işte bu söyledikleri ile yaptıkları birbirini tutmayan, neme lazımcı, samimiyetsiz davranış modelidir. Gençlerimizi de aynı şekilde davranmaya teşvik ederek kaderimizi sonsuza kadar kısırlığa mahkum ediyoruz.

Evet, ülke genelinde uygulanan politikalar bizi etkiler. Ama bizim de şehrimizde yapabileceklerimiz var!
Çocuğumuzun okulu nasıl bir eğitim veriyor? Öğretmenleri, müdürü nasıl? Bulunduğu yeri hak etmeyenleri gördüğümüz zaman mücadele ediyor muyuz?

Gençlerin söz söyleme, bilgiye ulaşma, yeni akımları takip etme ve inandığı fikrin arkasından gitme hakkını savunuyor, deneyim kazanmalarına izin veriyor muyuz?

Bulunduğumuz kentte üniversitenin özgürlüğünü, performansını, topluma katkısını, oluşturduğu örneği takip ediyor muyuz, yetersizliğini, hatalarını sorguluyor muyuz?

Yaşadığımız bölgede ne kadar Ar-Ge bütçesi kullanılıyor? Hangi kuruluş ne kadar, kime para vermiş, proje neymiş, ne sonuca ulaşmış, bunlar ilan edilmiş mi ilgileniyor muyuz?

Şehrimizin geleceği ile ilgili taleplerimizi çekinmeden temsilcilerimize ifade ediyor muyuz, topluluklar, birlikler, dernekler kurarak etkili olmaya çalışıyor muyuz, onların bu görüşleri savunup savunmadıklarını takip ediyor muyuz?

Yerel yöneticiler, milletvekilleri, odalar, dernekler, bölgesel kurullar niye var? Görevleri merkezi kararlar karşısında boyun eğmek, deli gömleğini giymeye bizi ikna etmek mi, yoksa sonuna kadar bizim yanımızda durup doğruları savunmak mı?

Doğruları söyleyip doğruları yaparsak, gerçeklerin siyasi çıkarların kurbanı olmasını kabul etmezsek, şehrimizin eğitim sisteminin ve demokrasisinin işleyişine müdahil olursak o zaman hep birlikte başarırız. Bunun için merkezi hükümetin kararlarına, kanunlarına, teşvik tedbirlerine ihtiyacımız yok.

Denizlililerin devletten yardım almadan hızlı bir ihracat modeli geliştiren kendine güvenine, yatırımlarını kendi memleketine yapan bağlılığına, onlarca okul, hastane, hayır kurumu bağışlayan cömertliğine, sayısız dernek kuran inisiyatifinin güçlü bir şekilde tekrar ortaya çıkarılmasına ihtiyacımız var.

Güçlerimizi bir araya getirebilirsek geleceğimizi genel gidişten farklılaştırabiliriz.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Bakış Açısı   -  Bağlantı 25 Kasım 2014, 11:11

TEKNOKENT’te 19 TL ye m2 si yer vermekten vazgeçin. Ne yaptığı belli olmayan firmalarla doldu orası. Üniversite hocalarına teşvik verin. Denizli sanayiicisinde iş kalmadı.

Bakış Açısı   -  Bağlantı 25 Kasım 2014, 11:09

Türkçesi YENİLİK sayın hocam YENİLİK. DEVRİM kelimesinin LİBERAL söylemidir.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı