REKLAMI GEÇ

HASTA ADAM TÜRKİYE…

25 Ağustos 2014 Pazartesi

Geçen hafta Cumhurbaşkanlığı seçimi hakkındaki yazımın duygularımı yansıttığını, daha sonra düşüncelerimi yazacağımı belirtmiştim. Ortaya çıkanbu hastalıklı tablonun çaresi nedir?

Hemen bazı okuyucularım, zaten her şey güllük gülistanlık, hastalık olmayan yerde çareye ne gerek var diye cevap vereceklerdir(Ya da daha ağır kelimelerle hakaret edeceklerdir). O zaman önce durumu tanımlayalım, sağlıklı olup olmadığını sonra söyleriz:

1. Türkiye’de çoğunluk düşüncesini açıkça ifade etmekten korkmaktadır.

2. Adalet mülkün temeli olmaktan çıkmıştır. Tam tersine temeli oymaya başlamıştır.

3. Hiçbir üniversite, hiçbir öğretim üyesi toplumun gerçek sorunları veya bilimin sınırlarında çalışma yapacak, sonuçlarını açıkça ilan edecek özgürlüğe sahip değildir.

4. Sivil toplum kuruluşlarının çoğu samimi değildir. Kuruluş amaçlarının arkasında duran ve bunu açıkça anlatan kuruluş azdır. Çoğunluğu var olan birlikleri bölmek, yerel veya genel siyasetteranta ortak olmak için kurulmuşlardır.

5. Sosyal yardımlar devletin zaten düşük gelir gruplarına yapması gereken bir gelir transferiyken, sanki bir kişinin lütfuymuş gibi dağıtılmaktadır. Bu yardımlar kişileri üretkenliğe teşvik edecek şekilde değil, tam tersine fakirliğe mahkum edecek şekilde yapılmaktadır.

6. Sermaye giderek daha büyük grupların elinde toplanmakta, küçük işletmeler korunmamaktadır. Bunun sonucunda orta sınıf küçülmekte, gelir dağılımı uçurumu açılmakta, ülkenin ürettiği kaynakların yabancı sermaye tarafından satın alınması kolaylaşmaktadır.

7. Adam kayırmacılık, günlük değişen kurallar, içerden bilgi sızdırma, vergi silahı, danışıklı ihaleler serbest piyasa ekonomisinin kuralı olarak yutturulmaya çalışılmaktadır.

8. Ekonomi üretime değil, ranta dayanmaktadır. Geçmişi olmayan kişiler bir anda trilyoner olmakta, ticaretin kurallarına uygun çalışan babadan oğula onlarca yıl emek verilen üretim tesisleri, işletmeler ortadan kaybolmaktadır.

9. Ekonominin ayakta durması belirli ülkelerden gelecek sıcak paraya bağlıdır. Bu da hükümetin ülkemizin çıkarları doğrultusunda karar almasını engellemektedir.

10. Çalışanların büyük çoğunluğu örgütlenememektedir. Örgütlenmeye çalışmak işten atılma nedeni olarak kabul görmektedir.

11. İktidara yakın sarı sendikalar ortalığı kaplamıştır. Örgütlenen azınlık için de bu sendikalara üye olmak yeni bir rant kapısı olarak kullanılmaktadır.

12. Eğitim sistemi yaratıcı, hür düşünceli, uluslararası alanda rekabet edebilir bireyler yetiştirmek yerine, içine kapanık, dünyayı tanımayan, ders çalışıp test çözmeyi başarı sayan, gerçekle hayali birbirinden ayıramayan gençler yetiştirmektedir.

13. Tarımsal üretimimiz kendini bir türlü dış destekli spekülatörlerin ve siyasetçilerin iş bilmez müdahalelerinden kurtaramamıştır. Köylünün, üreticinin kendi birliklerini kurması ve bunlar eliyle pazara ulaşması engellenmektedir.

14. Dış politikamız komşularımızı, oralarda yaşayan soydaşlarımızı kana bulamıştır. Hala 49 vatandaşımız hükümetin terör örgütü bile diyemediği bir vahşetin elinde esirdir. Bu esaretin birinci derecede sorumlusu Başbakan olacaktır.

15. Basının büyük çoğunluğu halkına doğru haber verme sorumluluğunu unutmuştur. Maddi çıkarları uğruna, tek yanlı propagandanın gönüllü temsilcileri olmuşlardır.

16. Payına düşeni aldıktan sonra, devleti yönetenlerin yolsuzluk yapmasına aldırmayan, buna itiraz edenlerle dalga geçen yoz, ahlaksız bir düşünce sistemi geniş kabul görmektedir.

17. Düşüncesi, cinsiyeti, dini, mezhebi farklı diye hor görülen, öldürülen insanları savunmak düşmanlık vesilesi yapılmaktadır.

18. Birey olmaya, ortak amacın yarattığı ulusal kimliğe dayalı,demokrasiyi kurmaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti hor görülürken, kimliksiz, aidiyetsiz, ümmete mensup kulları sömürmeye dayanan Osmanlı yönetimi allanıp pullanmaktadır.

19. Ülkenin ordusu iğdiş, polisi paramparça edilmiştir. İkisi de ülkesini, halkını, devletini kollayan değil hükümeti kollayan kurumlara dönüşmüştür.

20. Her seçim dönemi oy almak için yapılan kandırmacalar, alenen söylenen yalanlar, seçim hileleri siyasetin gereği sayılmaktadır.

Bütün bunlar ağır bir yozlaşmanın belirtileri değil mi?

Türkiye sadece hasta değil, komadadır.

Söylediklerimi hastalık olarak kabul etmeyenler veya “Ama”lı “Fakat”lı cevap yetiştirmeye çalışanlar bu yozlaşmadaki sorumluluklarını hiçbir zaman anlamayacaklar.

Benim derdim onlara laf anlatmak değil,üzerlerinde emperyal planlar yapılan, hayallere dalmış, umut dolu olan yeni nesli uyarmaya çalışmak. Bu yozlaşmaya mahkum olmadıklarını, doğruların var olduğu başka bir dünyanın da kurulabileceğini, bunun için birçok idealistin kendini feda ettiğini, zindanlarda çürüdüğünü, ararlarsa fikirlerini, yapılan mücadeleleri anlatan kitapları bulabileceklerini söylemek.

Sorumluluk onlara geçtiğinde ellerinde kalan için bizlere küfredecekler. Halbuki biz, bizden önceki fedakar insanları hep minnetle anıyoruz.

Bu mirası düzeltmek için ne yapmalıyız?

Onlara iç huzuru olan, komşularıyla barış içinde, refah seviyesi yüksek, özgür bir ülke nasıl bırakabiliriz?

Yine yerim tükendi, bir türlü çareye gelemedik, gelecek hafta inşallah!

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

sistematik   -  Bağlantı 26 Ağustos 2014, 12:21

Siyaset kişinin bakış açısına göre algıda farklılıklara neden oluyor sanırım.. Değerli Yazar da sanki bu bakış açısıyla objektif olmaktan ziyade subjektif bir bakış açısıyla olayların üstünden objektif bir açıyla değil kendini olayların içinde hissederek nesnel bir bakış açısına sahip.
Mesela bir taraf diyor ki “Taksim’de ve Gezi Parkında ve kürsülerden yapılan eleştirilere neden sert cevap veriliyor..Bu baskı rejimine gidişin işaretidir..”
Diğer taraf ise “izinli gösteri dışında yapılacak gösteriler kanunsuzdur ve müdahale edilir.. (Ve tabi bu izini verecek olan da siyasi taraf olunca elbetteki işler karışıyor)Devamla “Kürsülerde hitabetin bir kuralı vardır ve bu kurala uymak protokol nezaketinin bir gereğidir.. Aynı zamanda bu eleştiride bulunanlara makamından el mi çektirilmiştir?. Yada bu muhalif çizgide olan bu gazete dahil kapatılmaya mı çalışılmıştır.” Münferit olaylardan genellemeye gitmek tarafgirliğin gereğidir kanaatimce.. Siyasi arenada olmayıp siyaset yapmaya çalışanlar cevaplarını herzaman siyasi üslupla almışlardır bu ülkede.. Siyasi irade de eleştirilecek şeyler mutlaka ki çokdur, rüşvet ve adam kayırma herzamanki azgınlığıyla devam etmektedir.. Ancak ‘sol’da olduğunu iddia eden arkadaşların özgürlükçülük ve özellikle hümanizm anlayışlarını gözden geçirmeleri gerekliliği aşikardır. Cumhuriyetçi olduğunu iddia edenlerinde Antik Yunanda kalan cumhuriyet anlayışından yada Antik Hint kastlarındaki gibi bir sistemi özlüyor olma hastalığından kurtulmaları bir gereklililktir. Mevcut sistem, dini yok sayan bir anlayıştan, dini değerlere önem veren bir anlayışa kaymaktadır ve tabiki bu kaymanın gideceği yer konusunda kaygıları olanların veya bu kaymayı istemeyenlerin olması da normaldir.

dabancaliibrahim   -  Bağlantı 25 Ağustos 2014, 19:24

sayin serkan efendi 80 yildir bagiramadigindan bahsediyorsun sen su an tersine bagir da basina gneler gelecek bri deneyever

Necati.   -  Bağlantı 25 Ağustos 2014, 16:57

Sayın Hocam; Allah aşkına yazınızı okuyanlar fevkaalede her şeyi çok iyi anlıyor ve anlamış durumdalar,siz kendinizi yormayın ama lütfen yorumlarınızı(fikir ve düşüncelerinizi)devam ediniz.Tüm maddelerinizin haklılığını ve doğruluğunu katılıyorum. Saygılarımla.

Fazıl Necdet Ardıç   -  Bağlantı 25 Ağustos 2014, 15:47

Kendi yazımın altına not düşmek garip olsa da aşağıdaki tartışmaya bir açıklık getirmek gerekir diye düşünüyorum. Birinci madde de kullandığım “çoğunluk düşüncesini ifade etmekten korkuyor” cümlesinin biraz açıklanmaya ihtiyacı var. Okuyan herkes bu özgürlük ifadesini kendi deneyimlerine göre yorumluyor. Normal yaşamınızda sokakta meydanda, dostlar arasında fikrinizi söylerken korktuğunuzu zannetmiyorum. Ya da şu an hakim görüşü savunurken bağırmaktan çekinmiyor insanlar. Benim kastettiğim, iktidar karşısında farklı bir fikir üretme potansiyeli olan, insanlar tarafından saygı gören veya kitleleri uyarabilme olasılığı olan insanların korkuları. Bu insanların çoğu şu anda işten atılmış, bir kenara çekilmiş veya sesini kısmış durumdalar. Sesini çıkarmaya çalışan kişiler direk kürsülerden hakaret görüp, aşağılanıyor, hedef gösteriliyorlar. Bu da ülkemizin düşünce dünyasının giderek bir zorbalık rejiminin gölgesi altına kısıldığını gösteriyor. Sorunlara çok yönlü bakış açılarını öğrenmek, alternatif çözümleri tartışmak giderek imkansız hale geliyor. Bu yaşananları günlük yaşamın hay huyu içinde fark etmek mümkün değil.Ama bu düşünce şekli çocuklarımızın geleceğini tehdit ediyor.

düşüncematik   -  Bağlantı 25 Ağustos 2014, 15:25

Sayın abuzer, sayın serkan’a yazmış olduğum tavsiyelerden siz niye üzerinize alındınız ki? Size de tavsiyem önyargılarınızdan, ezilmişlik ve engellenmişlik psikolojisinden biran önce kurtulmanız belki hayata daha fazla umutla ve cesaretle bakabilirsiniz. Tehlikeli çalışmanızın basılmamasından dert yanmışsınız, tehlikeli olup olmadığına kim neye göre karar vermiş, siz çalışmanıza güveniyorsanız engin sular sizi korkutmasın, cesur olun sorun yok, değerli hocamızın düşüncelerinden faydalanmaya bakın.

abuzer   -  Bağlantı 25 Ağustos 2014, 14:17

sayın düşüncematik sizin düşünpte yazamadığınız, veya tehlikeli olduğu için basılmayan bir çalışmanız oldu mu? olmadı ise niçin hala prangalarınızdan ve ithal malı gözlüklerinizden kurtulamıyorsunuz? lütfen birazda topuğunuzu aşan sulara açılmayı deneyin.

düşüncematik   -  Bağlantı 25 Ağustos 2014, 13:49

Sayın Serkan, 80 yıldır rahat haykıramadığınız fikirlerin ne olduğunu sizde değerli hocamız gibi belli bir sistem içinde açıklayınız, kendi düşüncelerinizi anlatınız, varsa düşünce sisteminizin dünyadaki uygulamalarını örnek gösteriniz, başarılı ise neden başarılı olduğunu değil ise nedenlerini aktarınız, sonra biz okuyucu olarak benimseyip benimsemeyeceğimize karar veririz. Aksi halde şu anda buraya yazdığınız yorum çok sığ bir düşünce.

serkan   -  Bağlantı 25 Ağustos 2014, 09:36

Türkiye’ de çoğunluk 80 yıldır bu kadar rahat haykırmadı fikirlerini sayın Ardıç. Çoğunluktan yana değilim ama bunu artık benimseyin.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı