REKLAMI GEÇ

Zeytin Alanlarını Uluslararası Tekellere Kurban Etmeyelim

17 Temmuz 2014 Perşembe

Hükümetin yasaları tek tek değil, bir torbanın içine sokarak çıkarma yöntemi artık en üst noktaya ulaştı. Gerekli komisyonlarda tartışılmadan, kamuoyunun tepkisi oluşmadan,  kimsenin bütünlüğünü anlayamadığı, şu yasada şu madde, o yasada bu madde şeklinde kanunlar kabul ediliyor. Son torba yasada Tıp Bilimini tamamen ticari hale getiren, Tıp Fakültelerini devlet hastanesine dönüştürecek maddelere bakarken, zeytin alanları ile ilgili bir madde gördüm, tabi ki hiçbir şey anlamadım. Ama daha sonra ziraat odalarının ve zeytincilerin açıklamalarını okuyunca toplumu yine aptal yerine koyan bir maddenin araya sıkıştırıldığını anladım.

25 dekarın altındaki zeytin alanları zeytinlik statüsünden çıkarılıyor, maden ve enerji alanları için kullanılabilir hale getiriliyor. Ülkemizde ortalama zeytin alanı büyüklüğü 12 dekar. Bu pratik olarak bütün bölgelerde geniş alanların yok edilmesi imkanı veriyor. Bir bölgeye maden ruhsatı verdiğiniz zaman çevresindeki alanlardan da hayır gelmeyeceği malumunuz. Bu teklif daha önce 4 kez zeytin üreticilerinin girişimi ile meclisten dönmüş, bir kez de Danıştay tarafından iptal edilmiş. Anlaşılan rant lobisi durmamış. Türkiye net yağ ithalatçısı bir ülke her sene daha fazla yağ ithal ediyor. Tabi insanın aklına sorular geliyor, sağlıklı zeytinyağı üretiminin düşmesi ile açığı pahalı zeytinyağı ithal ederek mi kapatacağız? Yoksa belli bir ülkenin üretim fazlası GDO’lumısır yağı için pazar haline mi geleceğiz?

Ülkemiz ekilebilir arazi varlığı açısından dünyada 12. sıradadır. Bu bize tarım politikalarının milli gelirin üretiminde ve dağılımında önemli bir araç olarak kullanılması olanağını vermektedir. Destekleme alımları bu yüzden kar-zarar mantığı için değerlendirilemez. Bu toplumdaki gelir düzeyini dengelemek, işsizliği azaltmak için bir fırsattır. Fakat bu durum bütün ülkeler için geçerlidir. Tek akıllı biz değiliz. Bu yüzden tarımsal üretimi olan ülkeler bunu özenle korumakta ve rakip olabilecek ülkelerin üretimini baltalamak ve kendilerine pazar yaratmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar.

Zeytin örneği ile güncel hale gelen durum son 10 yılda birçok üründe başımıza geldi.

Örneğin tütün üretimi: daha önce kıraç topraklarda yetişen kendi tütünü ile net ihracatçı konumunda olan ülkemiz, artık net ithalatçı durumunda. 2006 yılından önce hiçbir zaman 100.000 tonun altına inmeyen tütün üretimi 2011 yılında 45.398 tona düşmüş. 2002’den bu yana tütün üreticilerin sayısı 405.882’den 50.669’a düşmüş. Neredeyse bir milyona yakın insanın bir anda geçim kaynağı ellerinden alınmış. Türkiye’de tütün ürünleri sanayisinin %83’ü yabancıların kontrolündedir(2008 rakamı).

Ya pamuk: 2000’li yıllarda pamuk üreticisinin sayısı 130.000 iken, bu sayı 75.000’ne gerilemiştir.  Kapanan çırçır fabrikalarının sayısı bilinmiyor. Maliyet dezavantajı nedeniyle üretimi bırakıp ithalata yönelmişiz. Halbuki bu maliyet farkı hükümet tarafından pamuk üreticisine gelir transferi fırsatı olarak değerlendirilebilirdi. Yurtdışına döviz çıkışı durur, binlerce insana iş ve gelir sahibi olma fırsatı yaratılırdı.

Ya şekerpancarı: ülkemizde yaklaşık 450.000 çiftçi geçimini şekerpancarından sağlamaktadır. Hasat döneminde 250.000 kişiye geçici iş yaratmaktadır. Yan ürünleri ile hayvancılığa destek olması, toprağı başka ürünlere hazırlaması ise diğer avantajları. Şeker üretimi dünyada stratejik kabul edilmektedir. Dünya nüfusunun artışı ile ihtiyaç artmakta, Brezilya şeker kamışından etanol üretimine ağırlık verdikçe şeker üretimi azalmaktadır. Çıkarılan şeker yasası ile GDO’lu mısırdan üretilen nişasta bazlı şekerin kotası %15’e çıkarılmıştır. Bu oran AB ülkelerinde %2’dir. AB ülkelerinin kendi şekerpancarı üreticilerini korumak için uyguladıkları gümrük vergisi oranı %200’dür. Bizde ise bu oran giderek düşmektedir. Bu politikaların sonu şekerpancarı üretiminin düşmesi ve ithal GDO’lu nişastanın pazara hakim olmasıdır.

Tarım ürünleri tekstille birlikte ülkemizin en önemli ihracat kalemlerinden biridir. Bu avantajımızı işsizliği önlemek, gelir dağılımını dengelemek, mesleki eğitimi yükseltmek için kullanabiliriz.  Ama bugüne kadar olduğu gibi uluslararası tekellerin önerdiği politikaları uygulamaya, bize propagandası yapılan piyasa, kar/zarar gibi terimlere kanmaya devam edersek, kent varoşlarını dolduran, işsiz, makarna/kömür yardımına muhtaç, fırsat eşitsizliği nedeniyle imam hatip liselerine mahkum, terör örgütlerine militan havuzu olabilecek kalabalıklarla karşı karşıya kalırız.  Egemen güçlere karşı başkaldırdığını iddia eden hükümetimizin uyguladığı politikalar, sözleriyle uyumlu değildir.

 

Not: Konu hakkında daha ayrıntılı bilgi isteyen okuyucularıma aşağıdaki kaynakları önerebilirim.

Kaynaklar:

  1. M.T.Özkayal, R.Tunalıoğlu,Ş.Eken, M.Ulaş, M.Tan, A.Danacı, N.İnan, Ü.Tibet. Türkiye Zeytinciliğinin Sorunları ve Çözüm Önerileri. http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/1e2ad6bf99300cd_ek.pdf
  2. Mustafa SEYDİOĞULLARI . Türkiye’de tütün üretimi ve alternatif politikalar. http://www.tekgida.org.tr/Dosya/5552/T%C3%BCrkiye’deT%C3%BCt%C3%BCn%C3%9Cretimi_5552.pdf
  3. Sema KONYALI,Okan GAYTANCIOĞLU. Türkiye’de şeker pancarında uygulanan tarım politikaları.http://www.dunyagida.com.tr/haber.php?nid=521
  4. Süleyman Yeşildağ. Pamuk Üretimi Ve Sorunları Araştırma Notları.http://www.manisatb.tobb.org.tr/97/PAMUK-URETIMI-ve-SORUNLARI-ARASTIRMA-DOSYASI.aspx#.U8TSVKh_uLU

 

 

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Necati.   -  Bağlantı 17 Temmuz 2014, 10:48

Sayın Rektörüm, İlginize teşekkürler…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı