REKLAMI GEÇ

Toplumsal Bilinçaltımızı Okumak

30 Aralık 2011 Cuma

Türk Milleti’ni tanımlarken ne gibi sıfatlar kullanırız genelde?

Biz misafirperveriz, sıcakkanlıyız, cömert bir milletiz, yardımseveriz, alçakgönüllü insanlarız, saygılı bir toplumuz.

Ve kendimizi çok zeki zannederiz.

Peki gerçekten inanıyor muyuz bu özelliklere sahip olduğumuza?

Türk Milleti’nin yüzyıllardır bilinçaltına yerleşmiş olan devlette otorite eksikliği ve devletin dönem dönem yaşadığı çaresizlikler insanımızda, bir doğruyu keşfederken geçerli disiplinlere ve koyulmuş kurallara göre değil ama kendi mantığına ve duygularına göre hareket etme refleksi geliştirmiştir.  Osmanlı İmparatorluğu’nun son iki yüzyılından Türkiye Cumhuriyeti’nin bugününe kadar, yurttaşların devletin kurumlarına ve tabiî ki bu kurumların yurttaşla doğrudan iletişim içinde olan bürokrasi ve memur kadrolarına duyduğu güvensizlik sanırız hepimizin malumu.  Bu yüzden Türkiye’de siyaset ve siyasetle hep etkileşim içinde olagelmiş yargı kurumları maalesef en az güven duyulan kurumlar olmuştur.  Türk siyaset hayatı boyunca isyanların ve darbelerin odağı haline gelmiş ordu kurumu ise maalesef dışa kapalı duruşu ve elbette fütuhat ve istiklal kavramlarının baş aktörü olarak halkın en güven duyduğu kurum olarak kalmıştır.

İşte böyle bir güvensizliğin içselleştiği, otorite, disiplin ve düzen kavramlarının yerleşmediği bir toplumda elbette bireyde doğru yolu kendi iradesiyle bulma yoluna itilmiş oluyor.  Sonuçta da toplumsal bilinçten bencil bir bilince sahip olmak yurttaşın kaçınılmazı oluyor.

Çok sık telaffuz edilen bir kavramdır vatandaşlık bilinci.  Pekiyi Türk Milleti’nin bireyleri vatandaşlık bilincini nasıl telakki ediyor?  Bu kavramı nasıl ve ne kadar algılıyor?

Vatandaşlık bilincini oluşturan en önemli kavram saygıdır desek yanlış olmaz sanırım.  İnsanı, sadece insan yapan değil, çağdaş birey yapan etken de, insanın saygı kavramını algılayışındaki başarısıdır.  Kısaca Türk insanının saygı anlayışını analiz edelim o halde;

Kendimize saygı

İnsanın kendine saygısı ne demektir?  Bu özdeğer olarak da nitelendirilebilir.  Aslında insanın belki de saygı çerçevesinde en yabancı olduğu kavram bu maalesef.  Özdeğer insanın kendini objektif bir süzgeçten geçirip tanıması ve kendi değerinin farkında olması, kendisiyle ilgili olumlu özelliklerin bilincinde olmasıdır.  Kendimizi değerli görüp bununla beraber gerekli kişisel tatminlerimizi ve yaşamamız gereken keyfi ve huzuru kendimize yaşatma isteğimizdir.  Ve tabiî ki maalesef Türk insanının uzak olduğu bir kavramdır.  Türk insanı bazen fedakarlığı, bazen de sevgiyi o kadar abartır ki mantığın önüne geçen duygusal yapısı yüzünden kendini değil, başkalarını düşünüp kendini tüketir.   Farklı bir açıdan bakacak olursak özellikle kırsal coğrafyalarda baskı altında yetişen genç kızlarımız, bırakın kendi özdeğerlerinin farkında olmayı, yaşadıklarının bile farkında değillerdir.  Karanlık, kapalı, taassup altında ve töre, gelenek, adet gibi ilkel değerlerin kıskacında devam eden yaşantılara mahkum genç kızlarımız gibi tüm gençlerimiz de ekmek parası kazanma uğruna özdeğerlerini çoğu zaman önemsemez.  Sonuçta toplumun çekirdeğidir özdeğer kavramı ama biz kendi değerimizi unuturuz, kendimizi unuturuz…

Çağdaş insanlar peki ne yapar?  Kendi değerinin farkında olan, bencillikle özdeğer arasındaki dengeyi iyi bilen insan ne yaparsa onu tabiî ki.

İnsanın kendine güvenidir özdeğer fakat buna sahip olunması için de çocuğunuzu büyütürken kendisinin bu dünyada tek başına çok önemli bir değer oluşturduğunu bilinçaltına işleyin.

******

Bireye saygı;

Aile kültürümüzden gelmedir bireye saygımız.  İlkokulda Andımız’da bağıra bağıra okuduğumuz gibi büyüklerimizi saymak, küçüklerimizi sevmek önemlidir kültürümüzde.  Belki bu konuda çok eleştirilecek tarafımız olmayabilir ancak ataerkil yetiştiriliş tarzından yola çıkarsak kadına saygıda sınıfta kaldığımızı kabul etmek gerekir.  Kadına saygı medeniyetin göstergesidir çünkü.  Kadına saygı, analık gibi bir içgüdüye doğuştan sahip olan kadınların hak ettiği bir şeydir.  Cumhuriyet kazanımları sayesinde iyiye doğru belli bir yol almış olsak da, bu konuda önümüzde çok daha uzun bir gelişme süreci bizi bekliyor.

Sadece kadına saygıda mı sınıfta kaldık?  Elbette hayır.  Aslında bireye saygının ve medeniyetin en önemli göstergesidir bence özürlü insanlara saygı.  Elbette onların hayatını kolaylaştırmak için devleti yönetenlerin duyarlılığı ve icraatları da bunun göstergesidir.  2011 yılında bile bu konuda kat ettiğimiz yol ortadadır.  Şehirlerimizin ve kamusal yaşam alanlarımızın özürlü yurttaşların ulaşımına ne kadar elverişli olduğu ortadadır.

******

Topluma saygı

Topluma saygının en önemli göstergesi ne olabilir?  Genel anlamda topluma karşı olan sorumlulukları yerine getirmek desek doğru olur mu acaba?

Vergi vermek, dürüst ve ahlaklı bir insan olmak, kurallara kanunlara uymak vs…

Bu kadar basit mi?

Bir söz vardır; trafik saygı işidir, başaran çağdaş kişidir…

İşte topluma saygının en önemli göstergesi tartışmasız trafikte saygı ve çevre bilincidir.  Belki de bu konuda dünyanın en geri kalmış toplumuyuz maalesef.  Ama bunun altında yatan neden yukarıda, yazının başında belirttiğim gibi devlete, kanunlara, yargıya vs. olan güvensizlik değil de nedir?  Bilinçaltımızda bu güvensizlik olduğu için herkes kendi kanununu kendisi bencilce uygulamıyor mu?  Türk insanı tanıdıkla iş halletmeyi, nüfuzunu kullanarak iş bitirtmeyi, birilerine iltimas etmeyi çok sever.  Toplumsal eşitsizliğin tescili olan bu davranışlar artık insanımızın genlerine işlemiş durumda.

Türk toplumu hiçbir zaman batı toplumlarının tarihinde olduğu kadar, sahip olması gereken haklarını elde etmek için mücadele vermedi.  Tabiri caizse mücadele yoluyla almamız gereken haklarımızı bize Cumhuriyet’i kuran kadrolar hediye etti.

En basitinden başlarsak; işte bu yüzden trafikte yayalara yol vermek gibi çağdaş insan profiline uyan davranışların tam tersi davranışlarla sürekli karşılaşıyoruz.  İşte bu yüzden yayaların olması gereken kaldırımlar taşıtların istilasına uğruyor.  İşte bu yüzden insanımız en ufak bir çöpü bile kamusal alanlara rahatça atarken biliyor ki devletin kurumları hiçbir zaman kendisine karışmayacak kadar aciz.  İşte bu yüzden çağdaşlarına göre kaba ve geri kalmış bir toplumuz.

Toplumu yöneten ve yönlendiren devlet kurumlarını, belediyeleri yönetenlerin zihniyeti de bu rahatlığın ve rehavetin esiri olduğu için topluma saygı denen kavram insanımıza hala çok uzak.  Çünkü kamu çıkarlarını korumak adına tepki vermeye eğilimli değiliz.  Bana dokunmayan yılan bin yaşasın kültürünün esiriyiz.  İnsanımız hakkını arama, koruma, kollama yönünde çaba sarf etmektense birilerinin tepeden inme yollarla kendisine hak tanımasını bekleyerek vatandaşlık görevini yerine getirdiğini sanıyor.

Umarım yeni nesiller bu bilinçlere sahip insanlarca eğitilir ve saygı kavramının önemini idrak ederek yetiştirilir.

 

 

 

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı