REKLAMI GEÇ

İADE-İ İTİBAR

1 Temmuz 2017 Cumartesi

Yolcu “hırsız var” diye bağırınca, şoför otobüsü karakola çekti!..

İçinde duruşmaya yetişmeye çalışan avukat mağdur, üniversitede sınavına yetişmeye çalışan öğrenci mağdur, işine yetişmeye çalışan memur mağdur…

Öyle ya, öğrenci sıfır alacak, avukat müvekkilini savunamayacak, memur geç kaldığı için soruşturma geçirecek!..

Bundan aylar önce FETÖ ile ilgili operasyonlar ve yaşanan/yaşanabilecek olası mağduriyetler adına Ankara’nın iyi avukatları arasında gösterilen hemşerim, Ankara Denizlim Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Av. Hasan Oymak ile konuşuyorduk.

Bana tam da bu örneği verdi.

Otobüste giderken bir kadın çantasının çalındığını söyler, yolcuların arasından da suçlu ortaya çıkmazsa, otobüs şoförünün yapması gerek tek şey, aracı karakola çeker.

Dolayısıyla polis içerideki gerçek suçluyu ararken alınan bu tedbir pek tabii ki mağduriyetler doğuracak ama devlet bu mağduriyetleri, üzerine düşen sorumluluğu, gerçekleştirilecek hukuki prosedür bittikten hemen sonra gidermek için gereğini zaten yapar…

Öğrenciye, avukata, memura yaşanan hırsızlık olayı ve sonrasında mağduriyeti doğuran prosedür ile ilgili belgeleri verecek; onlar da bu belgeleri haklı gerekçelerini kanıtlamak adına ilgili yetkililerle paylaşacaktı.

Dolayısıyla Türkiye’yi o otobüse benzeten Oymak, yaşanan operasyonların ortaya çıkardığı ve tartıştığımız mağduriyet konularını tam da mesleki bir dille, hem de aylar öncesinden özetlemişti…

Geçen süreçte Denizli’de binlerce insan, FETÖ operasyonları sırasında idari ve adli işlemlere maruz kaldı.

Bunlardan elbette ki bir kısmı belki bir iftiranın ve ortaya çıkan enteresan ama yanlış şüphelerin kurbanı oldu…

İnanıyorum ki tüm bu mağduriyetler şu ya da bu şekilde giderilir, gereği yapılır…

Ve fakat benim asıl değinmek istediğim nokta; selden kütük kapmaya çalışanların yarattığı/yaratacağı mağduriyetler…

Herkes adı gibi biliyor ki bir süredir BİMER, CİMER gibi vatandaş ihbar hatlarına sırf başka başka nedenlerden dolayı on binlerce yüz binlerce gerçek dışı ihbarlar yağıyor!..

Dayağından bıktığı kocasını FETÖCÜ ihbar eden de var, gıcık kaptığı amirini FETÖ’cü ilan eden de!…

Siyasi rakibine utanmadan sıkılmadan FETÖ yaftası yapıştıran da var bal gibi cemaat karşıtı adama FETÖ kriptosu çamuru atan da!..

İşte tam bu noktada bir empati yapmak lazım gelmez mi?

Sen devletin ihbar hatlarının başında oturan, yaşanan süreçte soruşturma ve veya kovuşturma mercii olan birisin örneğin!..
Önüne böyle bir ihbar geldi!..
N’aparsın?

Dikkate alıp değerlendirdiğinde bunun iftira olma olasılığı var ve fakat dikkate almadan es geçtiğinde de görevi suiistimal var!..

Dolayısıyla ilgili birime durumu iletir, topu senden bir uzaklaştırırsın..

O topu alan sen de elbette ki doğal olarak yarın öbür gün zan altında kalmamak için de elinden gelen prosedürü yerine getirmekle baş başa kalırsın!..

En azından idari ya da adli olarak soruşturur, bu süreçte ihbarın nevine göre tedbirini belirler, ardından da ortaya çıkan bulgular üzerine bir adım atarsın!..

Şimdi bir başka empati daha yapalım!..

Hakkında o ya da bu şekilde bir ihbar bulunan kişisin!..

Ama suçlu değilsin!

İster öğrenci ol gelecek kurgulamaya çalışan, ister milyon dolarlık bir işadamı…

OHAL’de, yani bu halde başına gelecekleri bir düşünsene!..

Bir kuru iftiranın kurbanı olmak da kötü, adalete olan güvenin sarsılması da!..

Yol kazaları?
Amenna!..

Hatalar?
İnsana mahsus!..

Peki ya Denizli’nin yaşadığı Zafer Katrancı ve Süleyman Kocasert örnekleri?

Bir telefonla güvenlik güçleri ve veya savcılarına koşarak gidecek bu 2 tanıdık ismin onca yıllık itibarlarını sarsacak bir durumla karşı karşıya kalmaları nasıl yorumlanmalı?

Şimdi sakın ha aklına onlar işadamı oldukları için hassasiyet gösterilmeli, gariban her türlü muameleye maruz kalabilir yanlışı içine düştüğüm gelmesin kardeşim!..

İsmini verdiğim zatlar, bu kentte o adli/idari işlemi yapan ve veya bu durumlardan bir şekilde haberdar olan her türlü yetkili makamın, protokol üyesinin ve kamuoyunun yakından tanıdığı, aynı masada kah yemek yiyip, kah sohbet eden kişiler!..

Tabii ki varsa haklarında bir iddia, bir şüphe; bunun gereği, her neyse; gözaltına alınacaklarsa alınmalı, ifade vereceklerse de vermeliler…

Ama bu iki isim artık 15 Temmuz’dan sonra kafalarda soru işareti yaratan, altında ne yattığını bilmediğimiz, anlayamadığımız uygulamalar nedeniyle oluşmuş isimsiz onca mağduriyetin sembolleridirler!..

Sokakta, işyerinde, fabrikada, siyasi parti il binalarında, kulislerde, medya ofislerinde, dereceli makamlarda konuşulan konudur bu yazdıklarım Zafer Katrancı’dan aylar sonra yaşanan Süleyman Kocasert olayının ardından…

Denizli’nin dört bir köşesinde yapılan binlerce sohbete hiç değilse 10 dakika da olsa konu ediliyor günlerdir…

“Şehrin markası yok” diye yakınırken tekstilde marka olmuş, binlerce işçi istihdam eden, Denizlispor Kulübü Başkanlığı yapmış, yalnız kendi için değil kenti için kaygılar gütmüş, elini taşın altına koymuş Zafer Katrancı için “Çağırılıp ifade veremez miydi sanki” diyen de var,

İhracat kenti Denizli’nin ihracatçılarının temsilcisi DENİB Başkanı, Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkan Vekili bir isim olan Süleyman Kocasert için “Bir gün önce iftar yemeğinde yan yana oturduğu Vali Bey’in davetiyle ertesi gün Emniyet Müdürlüğü’ne çağrılsa olmaz mıydı?” diye soran da!..

Otobüsün içindeyiz şu an!..

İçinde gerçek suçlular da var, mağdurlar da var!..

Şu yaşanan olaylar gösterdi ki;

Devletin, otobüs karakolun önünden ayrıldıktan sonra atması gereken en elzem adım-ismini bilelim ya da bilmeyelim-gerçek mağdurlar için iade-i itibar!..

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı