REKLAMI GEÇ

Sadabat, Ak Saray ve Fırat

10 Kasım 2014 Pazartesi

Cami resmen yıkılmış, mihrap inatla ayakta tutuluyordu…

Kasaların boşaldığı, satıp pazarlanacak malın mülkün kalmadığı, vergilerin kat be kat arttırıldığı, ama dünyaya güçlü imajı verilsin diye gösterişli saraylar, hanların hamamların yapıldığı, en gözde yerlerinin lalelerle süslendiği dönemdi…

Buzlu bademli, sütlü banyolu, meyli, meşkli dönemler…

Halk, üzerindeki vergiler nedeniyle git gide fakirleşiyor, saray zevkten sefadan kırılıyordu..

Dedim ya, dünyaya güçlü görüneyim diye başladılar mal mülk yapmaya…

Topkapı Sarayı ve Yeni Cami’de birer kütüphane…

Ayasofya’nın karşısına hala görkemiyle anılan Üçüncü Ahmet Çeşmesi dahil olmak üzere; Yeni Postane arkasına, Ortaköy Camii ve Hüsrev Ağa Camii önlerine, Çubuklu Camii yanına görkemli çeşmeler yaptırdılar…

Batı mimarisinin hakim olduğu daha birçok bina yaptıkları gibi birçok mevcut binada da düzenleme yaptılar…

Yetmedi

Daha büyük, güçlü ve görkemli gözükmek gerekiyordu…

Sadabat Sarayı’nı inşa ettiler…

İstanbul esnafı, alışverişe çıkan saray ahalisine ne zaman bu görkemli yapılar hakkında bıdırdanacak olsa hemen susturuluyor, devletin tüm cihana gücünü kudretini gösteren bu yapılarını eleştirmenin vatan hainliğiyle eşdeğer olduğu söyleniyordu..

Yemeyenler içinse din devreye giriyor;  İslamiyet’in o dönemdeki en yetkin ismi olan halifelik unvanını elinde bulunduran sultanın,  yaptırmayı emrettiği eserlerin eleştirilmesinin günah olduğu bile dillendiriliyordu…

Üstelik, dönemin Başbakanı konumundaki Sadrazam İbrahim Paşa’nın götürdüğü cukkaların dedikodusu İslamabad’a kadar duyulmuştu….

İddiaya göre paşa, rüşvetin çarkını korumak için kritik bakanlıkların hepsine kendi adamlarını yerleştirmiş,  genel müdürlük tarzındaki üst düzey yöneticileri de bizzat kendi tayin etmişti…

Tüm bu inşa edilen görkemli binalar ve iddia edilen yolsuzluklar anasının gözü kadar maliyetlere neden olduğundan, hazine de suyunu çektiği için vergileri inanılmaz arttırdılar…

Önce esnaf ve zanaatkarlara ek vergiler geldi…

Ortadoğu’da yaşanan savaş nedeniyle zaten ağır olan vergileri misliyle arttırıp, ‘bu ne birader’ diye tepki gösteren tebaya ‘savaşıyoruz, vatan topraklarını savunuyoruz, sen vatan haini misin?” dediler..

Lüks ve gösteriş, ardından yapılan yüksek bütçeli mimarı yapılarla el’aleme gösterişli görüneceğiz diye, vergi üzerine vergiyle şaftı kayan vatandaşa tak etti!…

Hani ortaokuldan sonra hayatında hiçbir tarih kitabı okumamış insana bile sorsan, ne zaman nerede olduğunu bilmediği halde adını bildiği Patrona Halil isyanı var ya; işte o dönemde çıktı…

Sadabat’a daldı çapulcular… Ayakkabılarıyla mı girdiler, içerde içki mi içtiler bilmem…

Madem devletin, ‘öyleyse aynı zamanda da bizim’ deyip pay ettiler içeridekileri… Lüks ve gösterişli birçok bölümünün, balta, nacak, demir çubuk ve kibrit kullanarak mimarisini, statiğini değiştirdiler. Halk üzerindeki vergiler nedeniyle yıkılmış, bitap düşmüştü… O sarayın birçok yerini halk standartlarına indirdiler anlayacağın…

Vatandaşın fena halde cebine, dolayısıyla o biçim kanına dokunan lüksün ve gösterişin yaşandığı ve tam 12 yıl süren Lale Devri, Patrona Halil isyanı ile kanlı bir şekilde sona erdi…

İki yüz küsur yıl geçti üzerinden…

Şimdi 22 milyar küsur avroya dünyanın en büyük hava limanını inşa ediyoruz İstanbul’a…

Küsur dediğime bakmayın… Öyle küsurat ki 40 bin asgari ücretlinin 1 yıllık maaşı ediyor….

Yalova’daki yazlığının yerini ağaç kesilmesin diye altına tekerlek koydurup değiştiren bir ayyaşın bozkırı ağaçlandırarak kurduğu, Ankara’nın akciğeri haline gelen Atatürk Orman Çiftliği’ne 1.3 milyar liraya saray diktiler..

3 bin ağacı kesip yaptıkları sarayda kullanılan ağaç malzemeyi yurtdışından getirdiler, iyi mi?

Sit alanı statüsündeki 3 yüz bin metrekare üzerine yapılan yeni sarayımızın yanında Sadabat Sarayı gece kondu gibi kaldı…

Şimdi ve ileride bize başkanlık edecek devlet başkanımız, eşi ve velev ki 4 çocuğu yaşasın diye bin oda yaptılar…

Cumhurbaşkanlığı köşkü gösterişsiz bulununca yapılan Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na Ak Saray ismi pek yakıştı….

İhtişamı ve büyüklüğü nedeniyle “ne gerek var kardeşim böyle büyük yapıya” tepkisi gelince, Ak Parti hükümeti, Ak Parti’yi kuran başkanımızın yaptırdığı Ak Saray için “Başkanımızın değil, bu saray milletimizindir“ açıklaması yaptı…

Ak Saray’a ilişkin eleştiriler, “Yazıktır, israftır, günahtır” boyutuna taşınınca, Ak Strateji, tivıtırdan “Mülk Allah’ındır, Ak Saray da Allah’ındır. Bu yüzden Ak Saray için konuşmak günahtır” açıklaması yaptı…

Ak Saray tek başına ihtişam ve güç göstergesi olarak yeterli olmamış olsa gerek 410 milyon liraya başkanımız kullansın diye yeni uçak satın aldık…

Züürt çenemi yormamak için konforunu, lüksünü anlatmayacağım ama sana sadece şunu söyleyeyim;

Mesela acil bir durumda uçak havalandığında başkanımız ve ailesini Tahiti hariç dünyanın her yerine yakıt ikmali yapmaksızın uçurabilecek….

TC TUR ismindeki uçağın modeli bile prestij’li…

Ne demiştik?

İki yüz küsur sene geçti Lale Devri’nin üzerinden…

Ortadoğu yine cehennem gibi…

Bol bol odun taşıdığımız Ortadoğu cehenneminden kaçan milyonlarca garibanının barınmalarından yaşamsal diğer tüm ihtiyaçlarına biz karşılıyoruz…

 BM’nin resmi kayıtlarına göre Türkiye’nin geçen Mayıs ayına kadar sığınmacılar için harcadığı para 150 Milyon dolar… 300 milyon liradan fazla yani…

Bir taraftan devletimizin el’aleme güçlü görünme simgesi 1.3 Milyar TL’ye saray yaptırıyor, bir taraftan 410 Milyon TL’ye uçak alıyor, Suriyeli sığınmacılara 300 Milyon TL harcıyoruz…

Ama devletin temel hizmet bütçelerinde açık oluştu diye 99’da ‘kısa süreli ve geçici’ olarak hizmete sokulan ÖTV’yi kaldıramıyoruz…

Yetmiyor  zam kararı alıyoruz!…

Yalnız o mu?

Emlak vergisi, taşıt vergisi, binlerce kalemdeki harç ve ceza ücretlerine yüzde onla on beş oranındaki zammı şak diye geçirmenin hazırlığını yapıyoruz, ‘meclisten’…

Kamu çalışanı ücretlerine üçte birini yapmaya erinirken hem de…

İkiyüz küsur sene geçti Lale Devri’nin üzerinden…

Aynı tas aynı hamam harbiden…

Anadolu’da iktidarları, devletleri, sistemleri, yürütenleri değiştirdi elbet bazen ama değiştiremedi şu Anadolu insanının kaderini ne Patrona Halil İsyanının mimarları,

ne İttihat ve terakkiciler,
ne Ege’nin efeleri,
ne doğunun eşkiyaları,
ne 68, ne 78 kuşağı,
ne de Geziciler…

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Yeter ki Allah devletimize zeval vermesin, hanemize günah yazmasın…

Dinimiz, Sübhaneke, amin…

 

 

 

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

bekir çapar   -  Bağlantı 11 Kasım 2014, 09:32

sedat kardeş hesap hatası yapmışsınız 40 bin asgari ücretlinin değil 5 milyon asgari ücretlinin bir yıllık geliri yapıyor

ANIL   -  Bağlantı 11 Kasım 2014, 08:50

OLSUN VARSIN. HERYERE DUBLE YOL YAPIYORLAR AMA???. BİR DE ŞU “KUL HAKKI DENEN BİRŞEY VAR. ONU GÖTÜRDÜKLERİ İLE ÖEYEBİLECEKLER Mİ? BİLİNMEZ

seher akyol   -  Bağlantı 10 Kasım 2014, 13:42

mükemmel bir yazı çok doğru bir tespit şunu unutmuşsunuz ama devlet yol yaptı yaptıklarını yollamak için 🙂

ali   -  Bağlantı 10 Kasım 2014, 11:48

ÇOK GÜZEL…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı