REKLAMI GEÇ

ANKARA REFERANDUMU NE KADAR İSTEMİYOR/DU?

27 Eylül 2017 Çarşamba

Toplum olarak ortak tepkilerimiz son yıllarda koro halinde seyreden hamasete teslimiyetin muhtelif örnekleriyle dolu. Son olarak Kuzey Irak Kürt yönetiminin bağımsızlık referandumuna karşı geliştirilen sorgusuz sualsiz tepkiler, aynı hamasi teslimiyetin tezahürünü oluşturuyor.

Ne var ki bu kez iş oldukça ortada ve ayan beyan seyretti. Geliyorum dedi ve geldi.

***

Hiç kimse bu referandumun kendi kişisel ya da uydurduğu geleneksel yöntemleriyle uyuşup uyuşmadığını karşılaştırma hakkına sahip değil. Çünkü inanılmaz bir cesaret ve güç isteyen bu iş, her şeye karşın Kuzey Irak’ta gerçekleşti. Hangi usuller geçerli olmalıydı, demokratik teamüllere uydu mu?.. Bu soruların ne muhatabı var, ne de mesnedi. “Kendine liberal, başkasına radikal” olma alışkanlığının yinelenmiş bir göstergesi sadece. Hem bu kez “atı alan Üsküdar’ı değil ama Dicle’yi açık açık geçerken”, istediğin kadar sızlanabilirsin.

“Bir gece ansızın gelebilir misin?”

Irak silahlı kuvvetleriyle ortak tatbikatlarda gözdağı mı verirsin?

Bir yandan “referandumu tanımıyorum” deyip, ardından “referandum şaibeli” türünden zımnen kabul edişini açık mı edersin?

“Tüh, Allah kahretsin, yine aldatıldık” diye hayıflanır mısın?

***

Kanımca hiç biri gerçeğin üstünü örtmeye yetmeyecek. O denli tuhaflıklar barındırıyor bu tür tepkiler.

Bütün tepki biçimlerinin ortak paydasına gelince; itiraz sesleri ve biçimlerine bakarak diyebiliriz ki, söylenen her söz, atılan her adım referandumun meşruiyetini sonradan tanımayı kolaylaştıracak bir yumuşaklık içeriyor.

Sözün kısası, bu referandum bölgesel olarak en fazla İran ve Irak merkez yönetimini rahatsız etti. Ancak bölgenin diğer aktörleri, özellikle Suriye ve Türkiye aynı ölçüde rahatsız olmadılar. Göreceğiz, kamuoyunda hafta sonuna kadar atılan medya başlıkları dahil her şey unutulacak ve bambaşka bir yakınlaşma mecrasının kulvar çizgileri belirginleşecek.

Olan kime mi olacak? Bahçeli bu işin asıl kaybedeni olacak. Bu sadece varsayım. Çünkü hafta başından beri esip-gürlemeyi kestiğine göre, ondaki değişimin düzeyini doğru saptayamıyor olabiliriz. Kim bilir, belki o da iktidar ortağından gelen bir takım talimatlara uyum gösteriyor olabilir.

***

Algılama alışkanlığımız, toplumun ötekileştirme kültürüne teslim oluşundan sonra, mantıkla pek uyuşmayan bir zemine oturdu. Yukarıda yazdıklarımızın şöyle bir sorgulamayla okunduğunu hissediyorum: “söyleyeceğini geveleyip durma, açık söyle, sen Kuzey Irak Kürt bölgesindeki bağımsızlık referandumunu destekliyor musun, desteklemiyor musun?” açıkça dile getirilmese de, en iyi ihtimalle bu soruya yanıt arayan satır arası okuması yapıldığını varsayıyorum.

Ancak bu soruya yanıtın o kadar zor olmadığını biliyoruz. Üç aşağı, beş yukarı algılarımız bizi yanıltmaz. Oysa sorun bu mu? Benim mantıksal çıkarımdan ziyade, bölge diplomasisi ve ekonomik-siyasal ilişkiler çerçevesinde olgusal bir değerlendirmeye ihtiyacım var.

Hangi olgular demeyelim. İsrail gerçeğinden, Filistin’in varoluş savaşına, Suriye iç savaşından Irak’ın parçalanmasına, İran’ın yalıtılmışlık halinden, Türkiye’nin petrol çıkarları hesabına… Unutulmaması gereken başka esaslı boyut, ABD ve genel olarak batı kapitalizminin paylaşım iştahının hangi dümenleri çevirmeye veya yürürlüğe sokmaya başladığı/başlayabileceği olasılığı.

Hadi, bunlara cevap verelim hep birlikte ve ondan sonra Kuzey Irak partilerinin bağımsızlık referandumunu destekliyor muyuz, köstekliyor muyuz, ona yanıt arayalım. Ardından ne diyeceksek işte o zaman topluca bağırıp çağıralım.

***

Halkların kendi kaderlerini tayin etme hakları vardır. Hiçbir halk, kendine ait olanı kolayca ötekine teslim etmez. Bu kurala yurt, dil, inanç, yaşam kültürü ve etnik kimliğini niteleyen öteki unsurlar da dahildir. Azıcık tarih bilenlerin idrak edebileceği basit bir gerçektir bu. Soyut değil, somut bir gerçektir. Kürt halkı Kuzey Irak’ta bunu bir tercih olarak sandık sonuçlarına yansıtmıştır. Bizim arzumuz, isteğimiz ne olursa olsun, belirleyici olamaz, olmadı da zaten. Bundan sonrası mahalle kavgasında dayak yiyen çocuğun pencere altından galiz küfürlerle ulu orta bağırmasına dönecektir. Ama böylesi yaygaranın inandırıcılığı tartışılabilir.

***

O kadar karşı beyanatlar veren Cumhurbaşkanı Erdoğan ne kadar karşı sizce? Ya da AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın partisi ne kadar karşı? Bir kaç küçük karşı çıkışın, uluslararası diplomasiye eklemlensin diye söylenmiş soyut itirazların ve ‘tehditlerin’ gerçekliği nedir? Dahası, Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt varlığı hem Türkiye, hem de Erdoğan açısından ne ölçüde tehlikeli olabilir? Başka bir savımız şu, 2011-13 arasında “Türkiye’de Kürt Realitesini tanımak” olarak adlandırabileceğimiz hükümet politikaları döneminde, toplumun neredeyse %70’i izlenen politikaları gerçekçi buluyordu. Yani o dönem bunu kabul ettirmiş, bir süre sonra tam tersi politikaları yine aynı toplum kesimine neredeyse koşulsuz kabul ettirmişti. Şimdiki referanduma gösterilen cılız tepki bir süre sonra olumlu ‘komşu ilişkilerine’ dönerse ne diyeceğiz? Bu olasılık dahilinde mi değil mi, siz karar verin.

***

Kuzey Irak’ta olan biten, Suriye’de yıllardır yaşanan gerçekliğin arka planını oluşturan realiteyle aynıdır. Uluslararası ilişkiler bağlamında da böyle görmenin doğru olacağını sanıyorum. En önemlisi İran, İsrail ve ABD güçlerinin diplomatik baskısı olmalı. Ayrıca çevre ülkelerinin bu güne kadar gösterdiği periferik (besleyici çevre) rolün hala ortadan kalkmadığını unutmayalım.

Ne için? Elbette uzun vadeli bölgesel çıkarlar için! Bir de son otuz yıl içinde Türkiye’nin bölgesel emperyalizm rolüne iyice ısınmaya başladığını, eski başbakanlardan Davutoğlu’nun “Stratejik Derinlik”ine doğru kulaç atmaya devam ettiğini hesaba katalım. Böyle bir parametre içinde Irak Kürt bağımsızlık referandumu AKP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı, Devlet Başkanı Erdoğan için ne kadar olumsuz olabilir, hesabını varın yapın.

 

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı