REKLAMI GEÇ

BİR OKUMANIN ARDINDAN

11 Nisan 2018 Çarşamba

 

Doların ateşi baş döndürücü biçimde yükselir ve dokunduğunu yakarken, kitap fuarında Pamukkale Şarapları’ndan dostumuz Saim Tokat’ın hediye olarak aldığı, aynı gün fuarda kaybettiğim, sonra yenisini aldığım bir kitabın sayfaları arasında dolanıyorum kaç gündür.

Konu ekonomi olunca kitaptan söz etmek farz oldu. Çünkü ekonomi tarihinin en önemli uzmanlarından birinin, Prof. Dr. Şevket Pamuk’un “Türkiye’nin 200 Yıllık İktisat Tarihi” başlıklı yapıtını okuyorsanız, bu sadece tarih okumak olmuyor. Hele tespitlerin, saptamaların ve tezlerin sonuçları ile düşünsel yakınlığınız varsa, gündelik gelişmelerle kurduğunuz korelasyon kaçınılmaz oluyor.

***

Şevket Pamuk klasik bir paradigma üzerinden kaleme almış yapıtını. “Büyüme kurumlar ve bölüşüm” alt başlığı söz konusu paradigmanın ipuçlarını veriyor. Kapitalizm, bunalım, süreklilik ilişkisi!

“19. Yüzyılda Açık Ekonomi 1820-1914” ara başlığıyla analitik bir giriş yapıyor. Son bölümü ise “Neoliberal Politikalar ve Küreselleşme 1980-2010” ara başlığıyla özetliyor. Anlaşılacağı üzere 19. Yüzyıl Osmanlı ekonomisinden başlayarak 21. Yüzyılın ilk on yılı sonuna, neredeyse 200 yıllık ekonomik gelişmelerin panoramasını çiziyor.

***

Yazar kitabın önsözünde “Niçin 200 Yıl?” sorusunun yanıtını vererek devam ediyor. “Türkiye’nin iktisadi tarihini 200 yıllık bir bakış açısı ile ele almamızın temel nedeni” diyor, “hem dünyada hem de Türkiye’de bugünkü iktisadi yapıların 19. yüzyılda Sanayi Devrimi sonrasında biçimlenmeye başlamasıdır.” İktisat tarihçilerinin ortak görüşü diyebiliriz bu tespite. Çağlar Keyder’den Zafer Toprak’a kadar Türkiyeli pek çok ekonomistin üzerinde mutabık kaldığı genel bir görüş.

Pamuk bu görüşü temellendiren tarihi olguları açıklarken de ortak argümanları kullanmaktan sakınmıyor. Özellikle 1914 yılına ülkeyi taşıyan sürecin ekonomik evreleri konusunda oldukça tutarlı bir yaklaşım sergiliyor. Bundan 20 yıl önce okuduğum “Osmanlı Ekonomisinde Bağımlılık ve Büyüme 1820-1914” adlı kendisine ait başka bir kitabının temel tezlerini burada yineliyor.

***

Yazar kitabın son bölümünü Neoliberal politikalara geçiş ve sonrasının tarihselliğine ayırıyor. Neoliberal politikalara geçişin tarihi iktisat bilimcileri tarafından ortalama olarak 1980 yılına endekslenir. Yazar bu belirlemede diğerleriyle mutabık.

Devamında 1940’ların Bretton Woods sabit kur sisteminin 1970’lerde geri dönülmez biçimde çözümsüzlüğe dayanmasını ve neoliberal tercihleri zorlayan diğer faktörleri özetliyor.

Türkiye’de neoliberal politikaların kısa bir özetinden sonra Turgut Özal fenomeni bağlamında ihracat artışı, siyasal istikrarsızlıkların tekrarı, enflasyon, borç sarmalı ve AB ile gümrük birliğine uzanan görüşmeleri değerlendiriyor.

Bu tür bir araştırma kaçınılmaz olarak krizlere gelip dayanır. Şevket Pamuk’un yapıtı da aynı sonuçtan yola çıkan açımlamalar ile devam ediyor. Önce devrevi toparlanmalar, ardından devrevi krizler…

Bölümün son başlığı “Ak Parti Yılları.” Alt ara başlık ise “Kriz ve Yeni Program.”

Yeni program bir toparlanma dönemini getiriyor. Beraberinde Avrupa Birliği süreci canlanıyor. Ancak toplam beş yıl devam eden balayı 2008 küresel krizi ile bu günkü Türkiye profilinin biçimlenmeye başlamasıyla son buluyor. Ekonomik önlemlerin yanı sıra sosyal politikalar, büyüme olgusu ve çevre konusu dönemi tanımlamak için kullanılan argümanlar. Kurumların yeniden şekillenmesi, kurumsal sürekliliklerin aldığı tahribatlar, yeni sanayi merkezlerine gösterilen ilgi ve gelişme dinamikleri ile gelir dağılım ve bölüşümü kitabın son kısmında özetlenmiş.

***

Doların ateşi yükselmişken diye başlamıştık, devam edelim. Bu ateş nasıl ve hangi saiklerle yükseldi, öğrenmek için kitabı okumak gerekiyor. Çok zor değil. Kendinizi kaptırırsanız, ilginizi toplarsanız, yaşadığınız gündelik hayatın sorunlarının kaynağını merak ediyorsanız okumak o kadar güç değil. Aksine kahve muhabbetinizi bir tık yukarı çıkarmış olur, daha gerçekçi bir hayatın kapı aralığından bakmaya başlarsınız…

***

Entelektüel bir gevezelik notu:

Kitapta Cumhuriyet dönemini okurken biraz hayal kırıklığı yaşamadım desem yalan olur. Önceki yapıtlarında utangaç biçimde öne sürdüğü “Osmanlı’dan Cumhuriyete süreklilik”, Immenuel Wallerstein’in tarihsel kapitalizm üzerine tezlerinden ödünç alınmış “süreklilik” tezlerini anımsattı. Gerçi “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçerken siyasal yapılarda ortaya çıkan büyük dönüşümler” vurgusuyla geleneksel Birikim tezlerinden uzaklaşıyor görünse de, kitabın genel başlığının çağrıştırdığı gibi, sürekliliğin kesintisizliği içkin bir iddia olarak varlığını sürdürüyor.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı