REKLAMI GEÇ

YASTIKALTI: ÇARESİZLİĞİN YEDEK AKÇESİ!

4 Ekim 2017 Çarşamba

Siyasetin yastıkaltına gözünü diktiği dönemler, tutunacak dal arayacak kadar ekonomik ve politik zora düştüğü dönemlerdir.

2000’lerin ortalarındaydı sanırım. Yastıkaltı, 2001 krizinden sonra uygulanmaya başlayan ‘Kemal Derviş programına’ AKP tarafından pratik bir parasal kaynak olarak öngörülmüştü. O dönem sonuçları fena olmamıştı. Hatta diyebiliriz ki, AKP’nin son on beş yılık ekonomi yönetiminin en başarılı olduğu sınav, Yastıkaltı kaynağını sermayeye dönüştürmüş olmasıdır. Bu tespite abartı olarak bakmayalım.

Şimdi yeniden aynı çağrı yapılıyor. Yastıkaltının ekonomik ve dolaylı olarak siyasal faziletini keşfeden AKP iktidarı, alarm düdükleri ötmeye başlayan ekonominin bozulan ayarını çekirdek ailenin ahirliğini kullanarak düzeltmeye çalışıyor.

Bakmayın Ekonomi Bakanının ikide bir çıkıp ‘kişi başı milli gelir 20 bin doları geçecek’ türünden kendine moral, medyaya manşet açıklamalarına. Sadece emeklinin emeklemekten kurutulamayan maaşına dönüp göz atsa, bunları söylerken biraz temkinli davranmasını bilecek. Ama hesap başka olduğu için ‘atmak’ kolayına geliyor.

***

Türkiye bu günlere bir tür deja vu hissiyatıyla geldi. 2011 itibariyle değişen dengelerin 2013 sonrası zembereğinden boşanmasının önüne geçilemedi. Sürekli bir geriye gidişin payanda arayışıyla toplum yönetildi.

Oysa kökleri onlarca yıl geriye giden bir başkalaşma evresinin son tezahürü olduğu fark edilseydi, belki geleneksel muhafazakarlığın sadece tüketmek üzerine kurulu politik taktiklerinin bundan böyle yetmeyeceği görülebilirdi.

Çünkü bu, dünya kapitalizminin kültürel tasarımı olarak yarım yüzyılı aşan bir şecereye sahipti. Dünya sağının soğuk savaş kültüründen devşirdiği ekonomik gaddarlık boyutuydu. Uygulamada kendini yeniden üretme imkanlarını çoğaltamayışın göstergesiydi.

***

Dünya politikası 1980’lerden beri ilk kez bu denli güçlü bir sağa kayış yaşıyor.

O ilk dalga öyle güçlüydü ki, kırk yılı bulan tüm soğuk savaş boyunca neredeyse bir adım önde olan Sovyetler Birliği bir anda çökmüştü.

Üzerinden otuz yıla yakın zaman geçti. Bunca yıl neo liberalizmin inşası diyebileceğimiz sonraki yıllar boyunca küresel sağın saldırıları geri planda devam etmiş, esas olarak kültürel alanda köklenmeyi ve kalıcılaşmayı hedeflemişti.

Sağ/gerici dalganın geri çekildiği dönemler, toplumların aldığı ekonomik ve sosyal yaraları, yaşadığı travmaları tedavi edip iyileşme süreçleri olageldi hep. Bu nedenle dünyanın hiçbir ülkesi toplumsal gelişmeyi kendi doğal dinamikleriyle sürdüremedi. Müdahalelerin etkilerini temizlemek, gelişme için gereken enerjiyi sürekli olarak pasif hale getirdi.

***

Türkiye bu manzaranın neresinde yer aldı?

“Tam orta yerinde” demek mübalağa sayılmamalı. Çünkü ‘soğuk savaşın stratejik coğrafyasına neo liberal tercihler teğet geçti’ demek, hem yakın siyasal tarihle, hem halkla alay etmek olur. Yüzde ikiyüzleri bulan enflasyona karşı yoksulluk sınırlarından daha aşağıda koşulları kabullenen, aynı halk olmuştu.

Türkiye gerçekten de tam orta yerinde yer almıştı.

Hala orta yerinde. MTV ile sembolleşen son deneysel zam taktikleri boşuna değil. Kendini hızla tüketen ekonomik planlama yeteneğinin çaresizliğinde son aşama.

Geçelim başka şeyleri,

Son Yastıkaltı çağrısı bu tükenişin tuzu biberi.

Yakında çok daha etkili bir yoksullaşmanın çemberi giderek daralttığını unutmadan!…

 

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı