REKLAMI GEÇ

GAZETECİYE TUHAF ‘MUAMELE’ HADİSESİ

15 Aralık 2015 Salı

Geçtiğimiz hafta, yerel gazeteciliğin sadece gazetecilik olmadığını gösteren tuhaf bir olaya tanık olduk.

Sözünü ettiğim “mesleğin zorlukları” geyiği değil.

Elbette zor bir meslek ancak o kadarla kalmıyor.

Gazeteci arkadaşımız Kadriye Sözeri, yayınladığı bir haber üzerine emniyete çağrılıyor ve orada adeta fahişe muamelesi görüyor.

İşin bu kısmını uzatmaya gerek yok.

Hepimiz haberlerde ve Kadriye’nin sonraki beyanatlarında olayın iç yüzünü öğrendik.

Yetmedi, bölgesel-ulusal gazetelere haber olduk ki, şenliği sormayın gitsin!
***
Aslında olay, meydana geliş biçimiyle çok boyutlu bir ‘tertipten’ farksızdı.

İçinde gazeteciye gözdağı, hizaya getirme baskısı, aşağılama… Ne istersen var.

Bir de olağanüstü çirkin ve saldırgan cinsiyetçilik var.

Onu mesleği ile aşağılama muamelesinin yanında, kadın kimliğini bu aşağılamaya meze yapma, böylece aynı medyaya servis yapma eylemi var.

Zaman zaman çıkan çatlak seslere, bazen muhalif bir dile meyleder gibi duranlara uyarı daha çok.

Yanı sıra, ‘eksik etek’ muamelesiyle, gerektiğinde ne kadar edebe mugayyir ve göstermeci olunacağının işareti.

Rastlantı mı? Sanmıyorum. Eğer öyle olsaydı, olur olmaz pek çok haberi düzeltmede pek mahir davranan Emniyet teşkilatı, bu kez de aynı duyarlılığı sergileyemez miydi? Kentin Emniyet Müdürlüğünde, ilgili birimin amiri çıkıp en azından “bir kadına bunu reva görmemeliydik” diyemez miydi? Özür dileyemez miydi? Bunları yapsaydı neyi eksilirdi? Yoksa herkesin gözünde o polis şefi için daha medeni, daha adil bir algı mı oluşurdu? Oluşsaydı fena mı olurdu?

***
Bu ‘hadise’ olup biterken pek ‘muteber’ Denizli basını ne yaptı?

Ne yaptık?

Çoğumuz açıp telefonu Kadriye’ye geçmiş olsun dedik mi?

“Bu olay kimilerinin pek sevdiği deyişle ‘münferit bir hadise’ değil, belki de geliyorum diyen ‘tümdengelim’ baskı politikalarının yatay tezahürlerinden biridir” deyip ortak tepki göstermenin olanaklarını araştırdık mı?

Ben böyle bir girişimden haberdar olmadım.

Hatta eline kalemi alıp, köşesinde bu hadiseyi kesin bir dille kınayana da rastlamadım. (Gözümden kaçanlar kusura bakmasın. Genel eğilimi anlatmak için vurguluyorum.)

Kırık dökük, ‘dostlar alışverişte görsün’ cinsinden yapılan Cemiyet açıklamasında da dirayetli bir duruşa rastlamadım.

***
Peki ne yaptık? Hiçbir şey! Öylece okuduk, izledik, baktık, geçtik.

‘Münferit Hadise’cilerin zihniyetine uygun bir nemelazımcılık sergiledik.

Sormadık, sorgulamadık, araştırmadık.

Facebook illetinden her dem muktedirlere ‘adamsın’ naralarıyla yalakalık yapanlardan farkımız kalmadı.

Ağlak bir iki sütun, birkaç satır, üç beş cümleyle vicdanımızı rahatlattık.

Oysa suskunluğumuz ikrarımız oldu, farkında değiliz.

Tıpkı henüz mezarında ölüsü soğumayan başka arkadaşların arkasından yaptığımız gibi.

***
O ünlü latince sorunun bir kez daha yeri değil mi şimdi?

Quo Vadis?

Nereye gidiyoruz?

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Hüseyin Mercan   -  Bağlantı 16 Aralık 2015, 00:10

Gazeteciliğin ateşle imtihanı. Seçim döneminde de iki kardeşimizi genç yaşta toprağa verdik. AKP konvoyuna hangi gazete adına katılmışlardi? Denizli B.B. Belediyesi AKP’nin basın merkezi mi idi ? Üç kuruşluk reklam kaygısı bizi bu duruma getırdı

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı