REKLAMI GEÇ

HEZİMETİN ZAFERİ

25 Ekim 2017 Çarşamba

Hızla seyreden güncel politikanın tozu dumanı seyreldikçe, görüşümüzün kavramaya izin verdiği gelişmelere göz atalım sırayla.

Ayrıntısını geçelim şimdilik. Her biri için nasılsa olumlu-olumsuz pek çok değerlendirme yapılacak. Komplo teorilerine varan sonuçlar üretilecek. Yeri geldikçe yazar, konuşuruz.

KURBAN BAŞKANLAR
AKP’nin ‘yeni’ genel başkanı Erdoğan, önümüzdeki dönemin seçim yatırımlarına devam ediyor.

Kurban Bayramı sonrası başlayan ‘metal yorgunluğundan’ kurtulma çabası, herkesin beklediği gibi meclisten değil, belediye başkanlarından kurbanlarla başladı. Öyle ufak tefek de değil, en tepeden; İstanbul, Ankara, Bursa gibi metropol kentlerden start aldı. Beraberinde Niğde eklendi, Balıkesir sıraya girdi.

Kim direndi, kim kabullendi çok önemi yok.

Günlerdir kamuoyunu meşgul eden bu tartışmalar sadece AKP’ye yarıyor. İlgiyi güncel tutuyor, haberlere çok yönlü konu ediliyor.

Bu durumun sürekli hale gelmesi, seçmenin kafasını karıştırmak için kullanılan medya tasarımı gibi duruyor. Böyle bir işareti Melih Gökçek’in dengesiz twetlerinden birinde görürseniz şaşırmayın.

ABD’YE DİŞ GEÇİRMEK!
Peki, bundan sonra ne olur?

Asıl zorluk şimdi başlıyor. Geçen referandum döneminde yaptığı cinsten Almanya, Hollanda, Avusturya gibi yumuşak ilişkilerden yarar sağlayacağı yapay çıkışlar yapması artık zor. Kimsenin bunu yutmayacağı aşikar. Buna bir de başarısız politikaların gündelik gidişatındaki kamuoyu zararları eklenirse hepten yokuşa sarmış durumda seçmeni ikna beklentileri.

ABD ile yaşanan vize krizi bir ölçüde yararlı olur mu, kuşkulu. ABD belirleyici unsur! Hot-zot’a pabuç bırakmayacağı gibi, 15 Temmuz’dan bu yana açıkça bitaraf olarak Türkiye siyasal gündeminde rol oynamaya devam ediyor. En belirgin gösterge Zarraf ve Halkbank davası.

Yeni ittifaklarla kurulan cephenin gücü buna yeter mi? Bu olasılık daha da kuşkulu. MHP’de Devlet Bahçeli’nin üreteceği politik argüman desteği sıfır. Vatan Partisi’nde Doğu Perinçek’in itibarı sıfır, ordu gücünün vereceği moral destek değeri sıfır.

Bu konuyu başka bağlamda yazmaya devam edeceğiz.

AKŞENER NEYİ DEĞİŞTİRECEK?
Akşener, “İyi Parti”sinin kuruluş dilekçesini İçişleri Bakanlığı’na vermiş sabahın erken saatlerinde. Sonra çıkmış Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde açıklamaya gitmiş. Yazıyı kaleme aldığımız şu saatlerde konuşması tamamlanmak üzere.

Önce şu önemli: Bakanlık hukuku yok sayıp, parti kuruluşuna izin vermiyoruz diyebilir mi? Zor gibi görünse de, bana öyle geliyor ki benzer bir yola girebilir. Kurucuları eleyebilir, evrak eksikliğini öne sürebilir, devletin iç güvenliği deyip, OHAL’e falan dayandırıp beklemeye alabilir.

Hukuken mümkün mü bilmiyorum ancak yakın zamanda yaşadığımız sayısız hukuksuzluğu düşününce, olmayacak şey değil diyor insan. Dün İçişleri Bakanının randevu vermeyişi rastlantı olmasa gerek.

Bunu göreceğiz, geçelim.

AKŞENER HANGİ CUMHURBAŞKANI?
Başka bir husus şu: Akşener konuşmasını kesen kalabalık dinleyici grubunun “Başbakan Akşener” sloganına “Cumhurbaşkanı Akşener” diyerek ayar veriyor. İlk bakışta gaza gelmiş, doğal bir tepki gösteriyor gibi. Ama biraz düşünelim. 16 Nisan referandumunda “hayır” oyu vermiş olması, Akşener’in cumhurbaşkanı seçildiğinde, anayasayı eski haline getireceğinin garantisi değil. Üstelik bu konuda bir irade beyanı da olmadı şimdiye kadar.

Türkiye de siyaset yapmanın cilvelerinden mi yoksa teamül mü demeli, muhalefet olarak karşı çıkılan her şey şey iktidara gelince kolayca unutulur. En basiti %10 seçim barajı! Hangisi karşı çıkmadı zamanında? Peki, hangisi iktidara geldiğinde değiştirmeye yeltendi 37 yıldır?

Asıl sorun burada! Akşener’in “Cumhurbaşkanı Akşener” vurgusu o nedenle rastlantı değil. Devlet başkanlığı yetkisini istiyor.

Diğer yandan, Akşener ve partisinin tabanı ve kadrosunu oluşturanlar ülkücü-turancı gelenekten geliyorlar. Onlar için “başbuğ”, “reis” gibi sıfatlarla tanımlanan tek adamın mutlak iktidarı mubahtır. Tıpkı şimdiki AKP tabanı gibi. Zaten aynı muhafazakar havuza oynadıkları da unutulmamalı.

Akşener’in “dişi reis” olarak devletin bekası olması rahatsız etmeyeceği gibi, siyasal ideolojileri açısından yerine oturan bir konumlanışa karşılık düşeceği söylenebilir. “Tek adam yönetimi”nin, “tek kadın yönetimine” dönüşmesi zor değil.

HEZİMETİN ZAFERİ
2013 Gezi direnişi sonrası giderek irtifası yok olan AKP, son dört sandıktan şaibe ile çıktı. 2014 yerel seçimlerinden başlayarak sürekli bir hezimet duvarına çarpa çarpa bu günlere geldi. Sonunda zafer kazanan hezimet oldu. AKP kaybetti. Bunu telafi etmenin yolunu seçimlerde ayak oyunları yapmakta buldu. YSK’yı kullandı, yargıyı kullandı, polisi kullandı, güneydoğuda olduğu gibi askeri kullandı. Ama olmadı. Hezimetin zaferi bir türlü önlenemedi. Şimdi Akşener tarih sahnesinde oyuna hazırlanıyor. Hezimetin zaferinden pay almak umudunda…
***
Önümüzdeki haftalar hem AKP, hem de Akşener için hızla seyredecek. Biz faniler seyrederken ne olup bittiğini anlayabilecek miyiz bilmiyorum. Ama en azında görünen bir şeylere tanık olacağız. Kim kime ne atacak bekleyip göreceğiz.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı