REKLAMI GEÇ

KENT MÜZESİ ÇOK MU ACİL?

22 Nisan 2014 Salı

Haberin başlığı “Kent Müzesi Çok Acil!” Gerçekten çok mu acil?
Denizli Müzesi için yaklaşık elli yıllık(belki daha fazla) bir zamandır beklendiği söylenir.

Bu konuda müteaddit defalar girişimler yapılmış ve bu çabalar hep hüsranla sonuçlanmıştır. Benim bildiğim ve en son geçtiğimiz günlerde genel kurul yapan Kent Müzesi Girişimcileri Derneği, son yıllarda konuyu gündemde tutmaya dönük çalışma yapan az sayıdaki kurumdan biri. Ama ne Belediye, ne Vilayet ile güçlü, etkili ilişkileriyok. Kurulan ilişkilerden de somut sonuçlar elde edilmiş değil. Yapılan görüşme ve yazışmaların da, son dönemde gelişen EML taş binaları tartışmasına kurban gittiği düşünülürse…

Oysa bir müze acil olarak gerekli.Sadece nasıl ve ne için müze sorusunun yanıtına uygun olarak bu gereklilikten söz etmek mümkün olabilir.

Kent Müzesi Girişimcileri Derneği Başkanı Mimar İbrahim Şenel’in deyimiyle son EML tartışmalarından sonra “sapla saman birbirine karışmış durumda.” Kim ne istiyor, nasıl bir müze isteniyor, müze yeri, kaplayacağı alan, modeli, projesi vs. hepsi de tartışmanın kaldırdığı toz-duman içinde boğulmuş durumda.
Oysa durum o kadar karmaşık değil. Konuya daha kategorik biçimde sorularla devam edilirse, belki anlaşılır olması sağlanabilir.

Önce soralım: yapılması istenen müze neyin müzesi?
Bu soruyu yıllar önce Kent ve Sanat dergisinde yayınladığımız uzun söyleşide Nihat Zeybekci’ye yönelttiğim zaman, net bir yanıt alamamıştım. Hala net bir yanıt veren yok. Gerçekten neyin müzesi kurulmak isteniyor?
Arkeoloji Müzesi mi? Geçen sonbaharda Prof. Celal Şimşek ile yaptığımız ve bu sütunlarda yayınlanan Laodikeia söyleşisinde hoca “Denizli’deki müzenin ana konsepti arkeoloji müzesi olması…” diyordu. “Bunun yanında etnografya ve sanayi müzeleri de olmalı. Ama bir turizm kentiysek, acil ihtiyacımız arkeoloji müzesidir” diye devam ediyordu.
Oysa UNESCO’nun tavsiye kararı biliniyor. Arkeoloji müzeleri için genellikle ören bölgesi yakınlarında veya uygunsa aynı bölgede müze oluşturulması tavsiye ediliyor. Burada Denizli’nin Hierapolis ve Laodikeia gibi iki ana ören bölgesine yakınlığı ve ayrı müzeler yapımının farklı handikapları olduğu söylenebilir. Dolayısıyla Denizli’ye yapılacak kapsamlı bir müzenin hem kent ölçeğinde ihtiyacı giderip, hem de turizmin çok yönlü katkısını sağlayacağı varsayılabilir. Yine de turizme kurban edilmiş bir müze anlayışına dönüşeceği kuşkusundan kurtulmak mümkün değil.

Müze büyüklüğü konusu ise, bu güne kadar tamamıyla siyasi arenada rant sağlamanın aracı olarak kullanıldı. Denizli’nin ‘en’lere düşkün politikacı tipinin medarı iftiharı olması için kullanılan bir söylem de diyebiliriz.
Oysa yeryüzündeki hiçbir müze, ‘en’ olarak inşa edilmemiştir. Siz düşünebiliyor musunuz, bir İngiliz ya da Fransız, İspanyol, İtalyan çıkacak ve “biz buraya Avrupa’nın en büyük müzesini inşa edeceğiz” diyecek.

Yapılacak olan olsa olsa, uzun vadede kent genişleme ve büyümesini hesaba katarak ihtiyacı karşılayacak bir yapı projesi geliştirmek olur. Ama mutlaka kentin gereksinimlerini, bilincini, algısını ve sakinlerini öncelik olarak hesaplayan bir proje!

Şehrin her hafta nüfus tabelasını değiştirerek ucu ucuna “Büyükşehir” olmasını yasa maddesi ile sağlayabilirsiniz. Bu ‘en’ tutkunuza kısmen karşılık düşürebilir. Ama müze gibi bir kenti gerçekten kent yapacak stratejik kamu yapılarını tutkularınıza kurban edemezsiniz. Nüfus tabelası sanaldır. Bizim gibi demgrafik hareketleri çoğunlukla sosyolojik kalıpların dışına taşan ülkelerde bu sanallığa meşruiyet kazandırmanız mümkündür. Ama müze ve benzeri kurumsal yapılar, o kentin kimlik bilgilerini oluştururlar. İnsan ile ilişkisini, algısını ve bilincini en önce düşünmeniz gerekir. Metrekareyi de buna uygun hesaplamanız…

Turizm ve Müze ilişkisine yakından bakalım.
Denizli bir turizm kenti midir? Hayır. Denizli bir sanayi kentidir. Ancak Denizli’nin turizm potansiyeli çok güçlüdür ve bir tek alana sığmayacak kadar çeşitlidir. Eğer turizm kenti iddiası bu potansiyele dayanıyorsa, bileşenleri kent içinde olduğu kadar, kent dışındaki yatırımlarda, merkezi kararlarda, uygulamalarda ve çalışmalarda aranmalıdır. Termal, tarım, tarih, dokuma, tabiat…bu potansiyelin unsurlarıdır ve dahası sayılabilir.

Termal zenginliği ile bu zenginliğin değerlendirilişi arasındaki çelişkiyi düşünelim. Tarımsal zenginliğin ticaretindeki kadüklüğü veya dokuma kültürünün binlerce yıla dayanan tarihsel geçmişinin Babadağlılar İşhanına sıkıştırılıvermesi! Hangisi yeterince rasyonel değerlendiriliyor?

Tarih turizmi öncelikli bir müze algısı, ne kadar kaçınırsak kaçınalım, politik bir sunuma dayanmaktadır ve bu algının yerleşmesi ile altyapının tamamlanacağı, turizminde gelişeceği umudu oluşturulmaktadır. Oysa gerçekte ne Kaleiçi esnafının, ne turizm yatırımlarına yönelen işadamının çaresi salt müze değildir. Bu istek, yukarıda saydığımız alanlardaki yarım yamalak gelişme öngörülerinin çarpık bir yansımasıdır.

Neden bir Kent Müzesi üzerinde durulmuyor?
“Kent müzeleri genellikle bulundukları kentlerde simge olan, hafızalarda yer etmiş, hikayesi kentliyi ezmeyen, bölmeyen mekanlarda kurulur. Çünkü kent müzesi aslında diğer müzelerden farklı olarak kentliyi birleştiren, farklı unsurları bağlayan bir halat işlevi de görür.
Geçmişi anlatırken, bugünü belgeler ve gelecek için hayal etmemizi kolaylaştırır. Kentin geleceğine dair senaryolar sunar. Dolayısıyla esasen kent müzesi, yüzbinlerce insanın rengini, görüşünü, kente dair tasvirini içine çeker, sindirir.
Kent müzesi her şeyden önce kentlinin olmalıdır. Bağımsız bir yapısı, bilim insanlarından oluşan bir danışma ve yönetim mekanizması, ancak kimse ve hiçbir kurum ile alış verişi, çekincesi olmayan bir müze kentin müzesi olabilir. Bugün modern anlamda kent müzeleri birer forum alanıdır. Kentin insanı ilgilendiren her teması kent müzelerinin çalışma alanına girer. Toplumsal tarih ve artık giderek kentsel tarih tüm unsurları ile kent müzelerinin çalışma alanı içindedir.”

Sanırım işte bu nedenle “Kent Müzesi” deyimi tüyleri diken diken ediyor.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Kenan Evrimci   -  Bağlantı 22 Nisan 2014, 18:09

Nüfusu 750.000 barajının çok çok altında olan Samsun,Eskişehir,Erzurum,Adapazarı vb. iller on yıllardır büyük şehirken ve bizden kat kat fazla ödenek alırken yasayla da olsa bu haksızlığın giderilip ucu ucuna büyük şehir olunması gayet iyi olmuş.Müze konusunda çok haklısınız.Artık elli yıllık bu sürünceme bir an önce layıkıyla çözülmeli.Bu konuda da mevcut hükümeti ve belediyeyi çok başarısız görüyorum.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı