REKLAMI GEÇ

ORTADOĞU’DA BUGÜN VE GELECEK

23 Eylül 2014 Salı

Ebedi çatışmalar diyarı Ortadoğu cehennemi dünya gündemini belirlemeye devam ediyor.
Her zaman istim üstünde olan bölgenin siyasal yönetimleri arasında kıyıma varan çatışmalar, halkları sanki tanrısal bir cezanın sonsuzluğuna mahkum etmiş gibi. Gün geçmiyor, aynı kara parçasının birden fazla bölümünde savaş çığlıkları yükselmesin,o çığlıklar, hemen akabinde aynı toprakta yaşayan halkın katliam çığlıklarına dönüşmesin.

***

Son fenomen IŞİD. Neredeyse 30 yıldan beri emperyalist işgal, savaş, kaos, çatışma, suikast ve toplu katliamlar diyarına dönüşen Irak toprakları yeni bir sınavdan geçiyor. Uzun yıllar sadece İsrail-Filistin-Lübnan üçgeninde yaşanan bu çatışmalı süreç, ABD’nin Irak işgali ile özlenen seviyeye geliyor. İsrail’in devlet eliyle sürdürdüğü terörü daha geniş bir coğrafi alana yayma politikaları sonuç vermeye başlıyor. Hem İsrail, hem de ABD uluslararası diplomasinin ‘kınama’ silahını da böylece elinden çekip alıyor. Başka güçler devreye giriyor, İsrail’i tek arıza kaynağı olmaktan kurtarıyor.

***

‘Arap Baharı’ bu durumu hızlandırılmış bir döneme aktardı. Kuzey Afrika’dan sonraki en zayıf halka konumunda olan Suriye ilk hedefti. Emperyalist paylaşım planlaması oradan istediği sonucu alamadı. Dolayısıyla çatışmalar eğrisi aynı minvalde yükselmeye devam edecek biçimde başka bölgelere doğru kaydırıldı.

***

İran bu çatışma ve parçalanmaların Orta Asya’da yayılmasına engel ülke konumunda. İran direnişini devam ettirdiği sürece, söz konusu alanda oynanan oyunların giderek şiddeti tırmandırma olasılığının başka bir nedeni olacak.

***

Türkiye başta olmak üzere birkaç ülkeye yayılmış durumda olan Kürtler, politik örgütlerinin çok parçalı ve ortaklıktan uzak konumlarından dolayı güçlü bir toplumsal birlik oluşumu yaratamıyorlar. Oysa Suriye’deki en belalı dönemde gösterilen kısmi bir arada savaşma ve dayanışma politikası birlikte yol almanın erdemine ışık tutmuştu. Böylesi bir güç aynı zamanda, üzerinde yaşadığı toprakları cehenneme çeviren çok çatışmalı yapıların barışa sıcak bakmalarında etkili olabilecek rollere soyunabilirdi. Ama gerçek böyle mi?

***

Türkiye açısından baktığımızda gelişmeler daha vahim bir geleceğe işaret ediyor.
“Son rehine kurtarma olayında yapılan pazarlıkların ne olduğu çok önemli değil.” Bu ifade yalnızca 49 yurttaşın canını kurtarmış olmanın yarattığı sevinç çığlıkları arasında sarf edildi. Gerçi bazıları hala operasyon olduğunda ısrar etmeye pek hevesli görünse de, Başbakan, ardından Cumhurbaşkanı zımni olarak ‘temas’ ifadesini kullandı. Tartışmaların büyüme eğilimini kırmak için Erdoğan’ın yaptığı ‘ velev ki temas’ vurgusu başka neye yorulmalı?

‘Temas’ın en önemli unsuru ‘pazarlık.’ Rehine olarak diplomatları ve ailelerini elinde tutan IŞİD doğal olarak pazarlığın güçlü ve talepleri dayatacak olan aslı tarafı. Sorun bu pazarlıkta nelerin vaad edildiği ve bu vaadin toplumsal çıkarlarla çatışan boyutu. Diğer yandan uluslararası düzeyde devam eden IŞİD karşıtı koalisyona sıcak bakmama sebebinin, söz konusu pazarlıklarla ilgisi olup olmadığı. Vaadedilenin, sürecin doğal sonucu olarak savaş araç ve gereçleri olup olmadığı. Başka ülkelerin hükümranlık haklarına zarar verecek biçimde bir anlaşma yapılıp yapılmadığı. ‘Temas’ ve pazarlığın yıllara yayılan sonuçlarının Türkiye ve Ortadoğu halklarının geleceğine ipotek koyup koymadığı…

***

Türkiye açısından bu ‘temas’ın konjonktürel olarak tek başına önemli olduğunu söylemek yine de güç. Çünkü “sonuç olarak bağımsız bir devlet kendi yurttaşlarının sağ-salim kurtarılması için gereken neyse onu yapmıştır, kimseye hesap vermesi gerekmiyor” yollu bir mantığın yerine şimdilik başka bir şey koymak neredeyse imkansız. O nedenle ‘temas’mı, operasyon mu tartışmasına çok zaman ayırmak fazla realist değil.

***

Türkiye ve Ortadoğu açısından yakın ve güncel tehlikeler hepimizin hesaplayabileceği sonuçlar olacak. Asıl önemlisi üçüncü onyılını deviren bir yapılanmanın, kısa adı BOP olan Büyük Ortadoğu Projesi’ninbölge halkları açısından bunca zamandır yarattığı kaos ve aynı kaosun şimdi gelinen düzeyi. Ben hala sorunun kaynağının bu olduğunu düşünüyorum. Çünkü IŞİD gibi dönemsel terör örgütleri, günü geldiğinde ömrünü tamamlayacak. Sadece çatışma üzerine kurulan böylesi yapıların ömrü o kadar uzn olmaz. Yakın tarihteki El-Kaide örneği belleğimizden hala silinmedi.

***

Zaman zaman İran, zaman zaman Irak, Suriye ve Mısır gibi ülkeleri hedefine koyan söz konusu projenin asıl amacı, uçsuz bucaksız Orta Asya steplerinin yeraltı ve yerüstü zenginlikleri için rahatça at oynatabilmek, bu amaçla kalıcı ve geniş bir üs kurabilmek. Bu üsten yapılacak yeni saldırı, kargaşa ve savaş taktikleriyle mevcut duvarları(İran gibi) zayıf düşürüp geçiş toprakları oluşturmak. Elbette bu arada Ortadoğu’nun zengin petrol ve diğer doğal kaynaklarını kendi ambarına sorunsuz biçimde aktarmak.
Eskiler Ortadoğu’nun yaşadığı bunca kahır için “yüz yıllık İngiliz siyaseti” yakıştırması yapar. İfade edilmek istenen emperyalist paylaşımdan başka bir şey değildir. O nedenle bunun yakıştırma değil, gerçek olması daha akla yakın. Arap Lawrence’ın diyaloglarını hatırlayın.

***

Türkiye bu eksende nereye oturuyor?
Emperyalizm vurgusu pek sevdiğim bir kavramsal ifade değil. Ama bu kez gerçekten kavramın içeriğine uygun bir gelişmeler dizisi ile karşı karşıyayız. Blok bir Batı emperyalist sistemi olarak tanımlanan yapının bileşenleri de kendi içinde çatışmalı çıkarların temsilcileri. Türkiye ise bu çatışmalı birliğin doğal müttefiki olageldi.Ama her zaman üçüncü-ikinci düzeyde bir müttefik. Pastadan alınacak payın asıl ortağı değil hiçbir zaman. Bir zamanlar yayınladığı kitapla Türkiye’ye Ortadoğu İmparatorluğunun liderliği için stratejiler kurgulayan şimdinin başbakanı ise garip bir ironinin kurbanı olmuş durumda. O stratejinin batılı kapitalistlerce çoktandır uygulandığını görüp iç geçiriyor olmalı.

Türkiye’ye biçilen rol her zamanki rolden farklı değil. Gerektiğinde bir saldırı üssü, ikame üssü. Gerektiğinde ise Ortadoğu halklarının başkaldırısını bastırmak için kullanılacak bir piyon. Nitekim son 10 yılın hükümet politikaları bu saptamanın sayısız örneği ile doludur.

***

Olan neye oluyor? Elbette ülke ve bölge halklarına. “Askeri vesayeti ortadan kaldıracağız” savıyla yola çıkanlar, bu vesayeti tüm bölgeye yaymanın hesaplarına oturmuş durumda. Kendi halkını gerektiğinde feda etme pahasına sürdürülen bu güdümlü politikalar, yeni bir şey üretmek yerine, eskinin açıklarını da kapatarak daha bütünlüklü bir baskı rejimine dönüşüyor. Tüm anlaşma ve sözleşmeleri birkaç Ortadoğu diktatörlüğünün bekasına, bu arada kendi halkının değil ama kendi çevresinin rantına feda ediyor. Büyük oynamaya çalışıyor ama ülkeyi taşeronlar ordusuna emanet edip, kendisi Ortadoğu’nun taşeronluğuna soyunuyor.
Yarın neler getirecek bilinmez ama bilinen, gelecek bizim geleceğimiz olmaktan çıkıyor.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı