REKLAMI GEÇ

Politik Pragmatizm’in cisimleşmiş hali Ekmeleddin İhsanoğlu

18 Haziran 2014 Çarşamba

Çatının çatısındaki fildişi kulenin yeni talibi belirlendi.

CHP ve MHP, Cumhurbaşkanı adayı olarak eski İslam Konferansı Genel Sekreteri Ekmeleddinİhsanoğlu adı üzerinde ortak bir mutabakat açıklaması yaptılar.
Açıklamanın üzerinden bir-iki gün geçmiş olmasına karşın, medyanın oturaklı yazar-çizer takımı ile siyasetin labirentlerine dalmayı pek seven şahsiyetleri, ‘derin’ araştırmaları ve elde ettikleri sonuçları açıklamakta gecikmediler.

***

Cumhuriyet’in Ankara temsilcisi Utku Çakırözer “Atatürk düşmanlığı” iddialarını çürütmeyi hedefleyen orta uzunluktaki bir röportajla, çiçeği burnunda adayın ne kadar Atatürkçü olduğunu deşifre etti.
İsmet Berkan, sosyal paylaşım sitesinde daha dilbilimsel bir ilişki kurarak, “Ekmeleddin, yani Kemal” derken, Çakırözer bunun “kemale eren” anlamına geldiğini not etti.

***

Ekmeleddin adının Arapça kökenindeki anlamı, tasavvurları, cinsiyeti gibi gereksiz analizleri geçelim. Nasılsa merak edenler internetin ilgili sayfalarını epeyce açıp kapatmışlar ve gerektiği kadar bilgilenmişlerdir. Hem çok mu gerekli? Adının veriliş hikayesi ile ülke ve dünya tasarımı, düşüncesi, ideolojisi arasından bu kadar doğrusal bağ olabilir mi? Konuya bu kadar pop-medyatik bir yaklaşımla, sadece kahvehanelerde zaman öldüren, çarığını yitirmiş erkan-ı harp eskilerinin ağızlarına pelesenk olabilecek dedikodu malzemesi verilebilir.

***

Biz başlığımıza dönelim.
Türkiye toplumunu yönetmeye aday olanların, müzmin hastalığı politik pragmatizmdir. Bu kavramsal ifadeye “zaten politika nedir ki?” cinsinden itirazlar olabilir. Haksız sayılmazlar. Çiçero’nun hitabet sanatına yaptığı en önemli katkı, pragmatizm ve dil arasındaki ilişkiyi politika alanına taşımış olmasıdır demek yanlış olmaz. Çok sonraları Macchievellipragmatizmin çerçevesini çizerken, politika ile ilişkisini de yeni bir üslupla diazyn edip, pratik bir disipline soktu.
Batı’da, İngiliz sanayi devrimi sonrası gelişen burjuva yaşam formu, bu tür pragmatizminilk halini temsil ediyordu.
Kanımca Kolonyalist dönemin sona erişinde,burjuva yaşam biçiminin Batı Avrupa adı altında bu pragmatizmle yeniden formatlanması önemli bir rol oynamış olmalı.(Kimi Batılı yazarlar, bu dönemi ‘Avrupa’nın İcadı’ olarak yorumlarlar. Bunun gerçekçi bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum.)

***

Osmanlı’dan bir kopuşla kurulan Cumhuriyet, 20.yy ortalarında, oryantalizm korkusu taşıyan(Toprağın bol olsun Edward Said) yazarlarca “süreklilik” tezi çerçevesinde yeniden yorumlanmaya çalışıldı.Bu tez basitçe “Cumhuriyet Osmanlı’nın devamıdır” şeklinde ifade ediliyordu. Murat Belge ve Mehmet Altan adının sivrildiği bu ekole uzun bir dönem “2.Cumhuriyetçi” yaftası yapıştırıldı. Hala aynı argümanı dillendiren var mı bilmiyorum. Aslında Belge-Altan yaklaşımının kendisi pragmatist bir çözümlemedir demek yanlış olmayacak. Çünkü hem toplumsal modernizmin, hem de geleneksel ilişkilerin harmanlandığı bir toplumsal yaşam imgesinden yola çıkmaktaydı ve tam da FredericJameson’ın “postmoder” ilke olarak saydığı anlayışa uygun düşüyordu. Çokça da idealize edilmiş bir ‘birlikte yaşama kültürü’ için eklektik arayış diyebiliriz.

***

Bizde siyaset arenası bu tür bir pragmatizmden ne kadar nasiplendi?
Ne yazık ki, köyden kente göç gibi, çarpık yapılaşma gibi, arabesk’ten yola çıkıp ‘likyamodlarını’ keşfetmek gibi entelektüel tariflerin yanısıra; bizdeki politikacı takımı her dönem ‘yaranma’ ilkesinden yola çıkan bir çarpıklığın esaretinde yol aldılar. Politikanın ve iktidar olma arzusunun yarattığı cazibe, “her şeyi mübah sayan” bir seçilmişler topluluğu yarattı.

Yalan söylemek, yolsuzluk yapmak, iktidar nimetlerini etrafına peşkeş çekmek, siyasal alanda erk olmanın erdemi sayıldı. Son yıllarda gelişen bir kültürle, bu durum başarının göstergesi olarak tüm toplumca algılanmaya başladı. Oy isteyen politikacının siyaset okulunda kazandığı ilk yetenek ‘yalan söylemek’ oldu. Yalan vaad, yalan bilgi gibi…

****

İktidar olamayanların yaptığı ise, aynı zirveye tırmanmak için öncüllerinin yolunu izlemek, onların taktikleri ile yol kat etmeye çalışmak oldu.
CHP ve MHP’nin ‘çatı adayı’ işte böyle bir çarpık pragmatizmin cisimleşmiş halidir.
Başkaca söylenecek hiçbir şeyin de kıymeti harbiyesi yoktur.

 

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Sadık Emre Çaputçu   -  Bağlantı 18 Haziran 2014, 18:50

Çok keyifle okudum yazınızı. Politik pragmatizm konusunda kısaca fikrim şudur. 1980’den sonra sosyal demokratlar ve CHP çağı ve dünyayı okumaktan kopup, irtica paranoyasıyla devrim yıllarının özlemine tutunup realizmden ve pragmatizmden fazlasıyla koptu. İhsanoğlu’nun adaylığı bence tekrar pragmatist ve sosyal demokrat politikalara dönüşün sağlam işaretidir. Konjönktürel olarak CHP’nin ortanın solundan merkeze kayması gerekliliğini ve bu yeni doktrini, RTE faşizmi tehlikesine karşı zorunlu görürüm. Çarpık bir pragmatizm diyemem belki gecikmiş bir pragmatizm…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı