REKLAMI GEÇ

SAVAŞ MI? KOALİSYON MU?

30 Haziran 2015 Salı

7 Haziran sonrası Türkiye manzarasında ne değişti?

Sanırım herkesin ortak yargısı ‘psikolojik bir rahatlama dönemine geçildiği’ olmalı.
Beraberinde ihtimal dahilindeki yeni hükümet seçenekleri ve bu seçenekler üzerine yürütülmekte olan çeşitli koalisyon olasılıkları.

***
Oysa eski mekanizmanın hala yürürlükte olduğu sürecin derinliğinde garip bir devamlılık var.
Bu iddiayı güçlü kılan çeşitli gelişmeleri yaklaşık 20 gündür hep birlikte izliyoruz.

Özellikle Suriye’deki iç savaş odaklı bu gelişmelerin seyri gösteriyor ki; Türkiye’nin seçim öncesi ve seçim sonrasında süren devamlılık, koalisyon seçeneğinin netleşmesi, meclis başkanlığı seçiminin tamamlanması ve hükümet kurma görevinin verilmesi ile daha da canlanacak.

***
Son birkaç günden beri basından izlediğimiz zirvenin tercihi ve ordunun bekleme tavrı, yukarıdaki iddiamızın en temel göstergelerinden biri.

Sadece bu mu?

Gerek ‘saray’ tartışmaları, gerekse AKP kaynaklı demeçler, bu intibaı güçlü kılan başkaca verilerle destekleniyor.

Evet derinlerde bir devamlılık var ve bu varsayım oldukça tehlikeli bir gelişmenin planlaması olma olasılığını içeriyor. Nedir?
***
Hepimizin 12 yıldan fazla bir zamandır iyi tanıdığı Erdoğan’ın, seçimin hemen ertesi günü yelkenleri suya indirip ‘süreci normalleştirelim’ havasına girdiğini söylemek o kadar kolay değil.

Hem bir halife edasında meydanlara inip oy isteyeceksin, hem bu istemeyi bir demokrasi tecellisi değil de emrivakiye dönüştüreceksin. Diyanet’in başına milyon dolarlık arabaları devlet kesesinden peşkeş çekerken onu gayri resmi şeyhülislam göreceksin. Osmanlı’dan devşirebileceğin tüm popüler objelerle piyasada arzı endam eyleyip bunu da bir ideolojik duruşu olarak yandaş takımının ağzından ilan edeceksin.

Sizce tüm bunları yıllardır bir duvar ustasının tuğla örmesi gibi üst üste yerleştirerek meşru kılan Erdoğan, bir gecede vaz geçer mi?
***
Başka bir açıdan bakalım.

Suriye konusunda tam bir dış politika bataklığı yaşayan hükümet, bu durumun farkında değil mi?
Öyleyse MİT tırları olarak bilinen ve uluslararası hukukta devletlerarası suç olarak kayda geçen bir işlemi, neden her şeyi göze alarak tekrar tekrar uygulamakta ısrarcı olsun?

Nitekim sonradan ortaya çıktığı haliyle bu bataklığa sürüklenmedik. Aksine, tam olarak bataklığın içine gömüldük. Bu da yetmedi, el altından, illegal yollarla sürdürülen savaşa bulaşma halini, giderek bir savaş kışkırtıcılığına dönüştürdük. Şimdi de açık bir ordu savaşı istiyor Erdoğan. Bunca zaman devlet kesesini kendi ikbali ve esenliği için kullandığı yetmedi, sağa sola, dahası savaş meydanlarına saçmak istiyor.
***
Buraya kadar anlaşılır olan gündelik gelişmelerin, bundan sonraki süreçler açısından anlamı ne ola ki?
Bana kalırsa çok basit.

Davutoğlu ve muhalefet partilerinin sıcak bakmadığı erken seçim tezgahına Erdoğan’’vari gerekçe üretmek.

Hatırlayalım. Özal, Irak işgali ile ilgili tezkere meydan savaşlarından birinde, “bir koyup üç alacağız” demişti.

Erdoğan’ın böyle bir alma beklentisi de yok. Peki, neden bunca savaş çığırtkanlığı?

Hem bu güne değin iç politikada kendi varlığını mutlak kılmak için her zaman aynı yönteme başvurmadı mı? Mesela “One Munit”, mesela Kaddafi dönekliği, mesela Esad’a sırt çevirme, mesela AB platformlarındaki sözde demokrasi söylevleri… hangisi iç politikaya transfer edilen ‘kazanımlar’ değildi?
***
Erdoğan için şimdi savaş zamanı. Kendi içindeki amansız savaşın içine orduyu da katarak, uyduruk bir kahramanlık destanı üzerinden kurduğu hayallere erişim zamanı.

Yani erken seçim, yani başkanlık, yani tek partili bir anayasa, monarşileri mumla aratacak bir teokratik yönetim, giderek sultanlık sultası altında kocaman bir faşist diktatörlük.
***
Muhalefet partilerine, yüzyılın sınavından geçmekte olduklarını hatırlatmaya gerek var mı?

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı