REKLAMI GEÇ

NATO KAFA, NATO MERMER!

13 Ağustos 2016 Cumartesi

İngilizce açılımının (North Atlantic Treaty Organization) ilk harflerinden oluşan NATO, II. Dünya savaşından sonra,1949’da ABD öncülüğünde 12 ülke tarafından kuruldu. Farklı dönemlerde 16 ülke daha katıldı. Sözde, üyeler herhangi bir dış güçten gelebilecek saldırıya karşı ortak savunma yapacaklardı. Gerçekte SSCB öncülüğünde oluşan doğu blokuna karşı, emperyalist batının askeri saldırı, entrika, işgal örgütüdür.

Türkiye, bu örgüte 1952‘de katıldı. Aynı anda Türk ordusu ABD’nin yanında/emrinde, Dünya’nın öbür ucundaki Kore savaşında cephenin en önünde buldu kendisini. Gerçekte komünist-kapitalist dünyanın kanlı çıkar savaşında 1000’den fazla kayıp verdi.

Sovyetlerin sözde Türkiye’yi işgal planını engellemek için 1954’te Türkiye’de NATO askeri üsleri kurulması kabul edildi. Coni’ler böylece yerleşti Anadolu’ya. 1980 darbesinden sonra Türkiye’deki askeri üsleri NATO adına ABD ordusunun kullanması sağlandı. ABD’nin askeri varlığı ve nüfuzu, bağrımıza giren bir hançer gibi her askeri darbeden sonra biraz daha derine girip kökleşti.

O gün bugündür başımız dertten hiç kurtulmadı. 1950-1960 arasında iktidar olan DP’nin başbakanı Menderes, NATO çıkarlarına aykırı eğilimler gösterip, Moskova’yı ziyaret ettikten kısa bir süre sonra 1960 askeri darbesini yaşadık. Başlangıçta ‘ulusal ve sol’ değerleri savunduğu düşünülen askeri darbe ‘ihtilaller önce evlatlarını yer’ kuralı gereği, darbenin ABD-NATO güdümüne girmesine kadar kendi kadrolarını tasfiye etti.

Sonra 1971 askeri müdahalesi, 1980 darbe ve cunta dönemi ve 15 Temmuz darbe girişiminde senaryo ve aktörleri farklı, sonucu değişmeyen, aynı oyun sahneye kondu. 1980 darbesi olduğunda CIA ajanı P. Henze sevinçle, ABD başkanı Carter’a ‘our boys did it’ dedi. Bizim oğlanlar başardı!

ABD’nin ‘our boys’ dediği kadrolar sürekli değişti. Zaman içinde ‘our boys’ sağ-sol çatışmaları oldu, Asala oldu, Liberal siyasetçiler oldu, PKK oldu, Ilımlı İslamcılar oldu, IŞİD oldu, El Kaide oldu, Fetullahçılar oldu. Ancak sonuç hiç değişmedi. Türkiye, ABD’nin Orta doğudaki çıkarlarına aykırı tutum almaya kalktığı her seferinde ‘our boys’ devreye girdi.

1919’da Mustafa Kemal, Anadolu’da emperyalizme bayrak açtığında ilk tanıyan ve milli mücadeleye destek veren Sovyetler Birliği idi. Atatürk’ün ölümünden ve II.Dünya Savaşından sonra, Türkiye’nin ‘doğu’dan koparılıp, batıya yamanması için her tür tezgahı yaptılar, çoğunlukla da başardılar. 1952’den sonra başımıza gelen her musibetin arkasından aynı tezgah çıktı.

2002’de AKP’nin kuruluşu ve tek başına iktidara gelmesinde, ABD katkısı ve desteği yadsınamaz. O zamandan itibaren birkaç yıl öncesine kadar, can ciğer oldukları Gülen hareketinin ABD-NATO güdümünde olduğu sır mıydı?

Bu hareket Dünya’nın dört bir yanında ABD desteğiyle örgütlenip, okullar açarken, Papa ile buluşturulup sözde yüzyılın hoşgörü hareketi olarak pazarlanırken, Rusya ve Kafkas devletlerinin bu hareketin faaliyetlerini yasaklaması, okullarını kapatması boşuna mıydı? ABD’nin ılımlı İslam-yeşil kuşak projeleri ve BOP kandırmacasının altında hep bu hareket yok muydu?

Bu kısa açıklamadan sonra 15 Temmuz kalkışmasını, birde şu gözle süzelim. Aslında Türkiye’de yaşanan; Rejiminin niteliği, demokratik olup olmaması bir yana Türkiye’nin emperyal çıkarlara biat etmesini ve bunu sürdürmesini isteyenlerle, bunlara karşı çıkan ve ‘milli’ düşünenlerin kavgasıdır.

Türkiye’nin geleceğini NATO ve batı yerine Avrasya’da araması gerektiğini düşünen gerçek anlamda ‘milli’ düşünen komutanlar, akademisyenler, aydınlar, sırf bu nedenle Ergenekon, Balyoz vb kumpaslarla tasfiye edilip, yerlerini ABD-NATO’cu kadrolara bıraktılar. Uzun yıllar boyunca bu duruma, iktidar nimetleri karşılığında göz yuman, hadi vazgeçtim, ‘kandırılan’ iktidar son yıllarda ABD-NATO çizgisinden yalpa vurmaya başlayınca 100 yıllık plan yine devreye kondu.

Erdoğan, son yıllarda yüzünü doğuya dönüp, Putin’e ‘bizi Şangay beşlisine alın’ dedi mi, dedi. Sıkça Putin ve diğer doğu ülkelerinin liderleriyle buluştu mu, buluştu. Türkiye tarihinin en büyük savunma ihalesi olan uzun menzilli füze işini Çin aldı mı, aldı. 2015 yılında Erdoğan, Çine yaptığı ziyarette ‘uzun menzilli füzeleri beraber yapalım’ dedi mi, dedi.

Sonra 2015 Haziran seçiminde AKP iktidarı kaybeder gibi oldu, 1 Kasım’da yapılan seçimlerde iktidar yeniden sağlanınca, 15 Kasım’da füze ihalesi iptal edildi. İhaleyi iptal etmek yetmedi elbette. ABD-NATO’nun güveni sarsılmıştı bir kere.

15 Temmuz kalkışmasını bir de böyle okuyalım. Fotoğrafa geçen hafta gerçekleşen ve ‘samimi bir havada geçen’ Putin-Erdoğan görüşmesini de ekleyelim. Bu fotoğrafa batı basını ne diyor biliyor musunuz? Çar ile Sultan’ın buluşması.

Bu musibet darbe kalkışmasıyla Reis-i Cumhur (yeni unvanı ile başkomutan) hazretlerinin fotoğrafın bütününü gördüğü ve ona göre davrandığı anlaşılıyor. Türkiye’nin NATO şemsiyesinden çıkmasını bile tartışıyor iktidar mensupları. Samimi ise Türkiye’nin NATO’dan çıkmak, kurtulmak adına gösterdiği her çaba, çok ama çok değerlidir. Yürekten destek olmak gerekir.

Lakin, kıçımıza giren şemsiyeyi açmak gibi bir şeydir. Cesaret ve kararlılık ister. NATO şemsiyesi arkamızda olduğu sürece başımız dertte demektir.

Bu zorlu yolda sarılacağımız tek çıkar yol Mustafa Kemal’in tam bağımsızlıkçı yoludur. “Ya istiklal, ya ölüm” sözü boşuna söylenmiş değildir.

Hadi bakalım, başlayın!

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı