REKLAMI GEÇ

AÇIKHAVA TİYATROSU’NUN HAVASINI KİRLETTİLER

22 Eylül 2018 Cumartesi

1985 yılında inşa ettiğimiz Açıkhava Tiyatrosu’nun, 33 yıldır başına gelmedik iş kalmadı. İlk yapıldığı günlerde, “her şey bitti de tiyatro mu eksik kaldı?” diye bir sürü eleştiri almıştık. Buna rağmen eleştiren her kesimden sahiplenenler çoğalıvermiştir.

Benden sonra göreve gelen başkan orası bir ticaret merkeziymiş gibi, “bekçi parasını bile karşılamıyor” diye bir kiracının insafına terk etmişti. Aynı zamanda tiyatronun önüne monte ettiğimiz Afife Jale ve Muhsin Ertuğrul masklarını da söküp atmışlardı. Sonrasında gelen başkan da geçici ruhsat bahanesine sığınıp, tiyatronun içinde tadilatlar yapılmasını ve üstüne çardak gibi iskelelerle lokanta yapmalarına izin vermişti. Dönemin Valisi Sayın Yusuf Ziya Göksu’nun karşı çıkması sayesinde bu saldırgan ve ucube eklemeler durdurulabilmişti.

2004 yılında Belediye Başkanı olan Sayın Zeybekci döneminde bu bozguna son nokta konmuş, 2006 yılında da, benim için değerli bir onur vesilesi olarak Açıkhava Tiyatrosuna, Ziya Tıkıroğlu Sanat Merkezi adı verilmişti. Sayın Zeybekci ile birlikte, dönemin meclis üyelerine sonsuza kadar şükran borcum vardır. Tüm ilgililere tekrar tekrar teşekkürler ederim.

Açıkhava Tiyatrosu’nu inşa ettiğimiz günlerde tesise, Kültür Sanat Merkezi adını vermiştik. İnşaatın yapımı süresince muhalefet edenler, açılış günü Tiyatroda Devlet Halk Dansları gösteri yaparken, TBMM Başkanı ve birçok milletvekili açılışa katılmış, kendi partililerim ve milletvekillerimiz protesto edip törene gelmemişlerdi. Sonrasında parti teşkilatımız Denizlispor yararına deyip, bir arabesk müzik kralı için tiyatroyu tahsis etmemizi istemişler de, salonu vermemiştik. Her kafadan bir ses çıkmış ve bizi eleştirip durmuşlardı.

Bir gün Milliyet Gazetesi temsilcisi Rahmetli Sedat Acar, “Başkanım, arabesk kralına Açıkhava Tiyatrosu’nu vermediniz, ama TRT bile kendisine ekran tahsis ediyor. Neden karşı çıkıyorsunuz?” demişti de, ben “Bizde kadın dövmek adettir diyen birisine sanatçı diyemem, arabesk müziğini de bizim kültür ve sanatımız kabul edemem” deyince, “Başkanım yazarım” demiş ve yazmıştı da. 30 yıl önce benim bu reaksiyonuma karşı çıkan olmamış, Denizli ve diğer illerle üniversitelerden onlarca telgraf ve mektuplarla tebrik ve teşekkür mesajları almıştım. O belgelerin dosyasını hala saklar dururum. Aradan onca yıl geçmiş olmasına rağmen bugün gelinen noktada insan hayretler içinde kalıyor. “Milli kültür ve sanat anlayışında ileri mi gidiyoruz yoksa geriye mi” bilemiyorum.

Bir yetkilimizin “arabesk de bizim müziğimizdir” dediğini hayretler içinde işittim. Adı üzerinde ARAP müziğinin etkisinde gelişip kültürümüze eklenmeye çalışılan bu yozlaşmış müzik türünü, “bizim müziğimiz” demenin garabetini anlamak mümkün değildir.

Bir zamanlar belediye bando takımı eşliğinde cazz müziği konseri icra etmeye kalkışan belediyemiz konservatuarının bir çalışanının, Ziya Tıkıroğlu Sanat Merkezi’nde, tamamı arabesk müziklerden oluşan bir konser icra ettiğini üzüntüyle öğrendim. Kültürümüzü ve sanatımızı bu denli yozlaştıran o müzik türünü, yıllar sonra güzelim sanat merkezine sokmuş olmalarını, hayretler içerisinde ve büyük üzüntüyle öğrenmiş olmaktan çok rahatsız oldum. Açıkhava Tiyatrosu’nun havasının, kendi ellerimizle kirletilmiş olmasına anlayışla karşılamak mümkün değildir. Bu rezaleti bir türlü içime sindiremiyorum. Yazıklar olsun demekten başka bir şey de gelmiyor elimizden.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

cafer   -  Bağlantı 23 Eylül 2018, 10:17

Çok güzel bir yazı kaleme almışsınız.Milli kültür ve sanat anlayışında ileriye mi gidiyoruz geriye mi bilemiyorum demişsiniz. Kesinlikle geriye gidiyoruz malesef

ibram   -  Bağlantı 22 Eylül 2018, 15:27

Ziya başkan senin haberin yokmu artık araplaştık arapların müziginide alıştık ya saygılar

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı