IŞİD PETROLÜ

Uluslar arası ihtilaflarda taraflar, kendilerinin haklı olduğunu iddia eder dururlar. Öylece kalmaz, karşı tarafı daha zor durumda bırakmak için uğraşıp haklı olduklarını vurgulamaya çalışırlar. Böyle durumlarda artık adalet diye bir şey yoktur. Her iki taraf, karşı taraf için yeni yeni suçlar icat edip aradaki gerginliği daha fazla tırmandırmak için çabalarlar.

Son dönemde Suriye krizinin yanına, bir de uçak düşürüme sebebiyle Rusya krizi eklendi. Uçağın sınır ihlali sebebiyle düşürüldüğü kesin de, “böyle sert bir tavır koymak şart mıydı, yoksa başka önlemler alınabilir miydi?” tartışma konusudur. Uçak düşürülmeden sınır dışına çıkması sağlanabilir miydi gibi teknik iddialar bir yana bırakılırsa, artık telafisi mümkün olmayan bir olay gerçekleşmiştir. Tek çıkar yol, tarafların masaya oturup maddi olmasa bile, manevi açıdan telafi yolları aranmalıdır. Çünkü Rusya ile son yıllarda, gerek ticari ve gerekse komşuluk ilişkileri açısından sağlanabilmiş dostça ilişkilerin önemi büyüktür. Yaşadığımız çağda artık, ateşli veya soğuk savaşın acısını, daha çok her iki tarafın halkları çekecektir. Rusya acımasızca savaş tamtamları çalmakta, Türkiye’nin uzatmaya çalıştığı dostluk elini itelemeye çalışmaktadır. Her ne kadar haklı olsak da, Rus uçağının düşürülmesi de, olayın her geçen gün artan sert havaya büründürülmesi de yanlıştır diye düşünürüm.

Akıl yolu bellidir. Rusya bir bahane daha ortaya atıp, Türkiye’nin IŞİD terör örgütünden petrol satın alıp, bu örgüte finansör olduğunu iddia etmektedir. Bu iddiası ile de kalmayıp, bunu kanıtlayabileceklerini söylemektedirler. Türkiye de bu iddiaya karşı çıkmış ve iddianın yalan olduğunu, IŞİD petrolü satın aldığımız iddiasını kesin bir dille reddetmektedir. Devamında her iki taraf liderleri, iddiaların aksi ispat edilirse, işgal ettikleri makamı terk etmeyi öne sürüp restleşmeyi sürdürüp gidiyorlar.
Birkaç gün önce bir televizyon kanalında konu ile ilgili bir oturum vardı. Oturumun konuşmacıları Sayın Agah Oktay Güner ile çok değerli eski bir hariciyecimizdi. Hani “monşer” diye biraz da aşağılamaya çalışılan hariciyeci birisiydi. Bugün iktidardaki AKP’nin kurucusu ve hatta kuruluş yönetmeliğinin hazırlayıcılarından olduğunu söyleyen Sayın Yaşar Yakış idi. Sayın Yakış aynı zamanda AKP’nin ilk Dışişleri Bakanıydı. Sayın Yakış, 40 yılını dış ilişkilerimizde aktif olarak görev yapmış bir üst düzey devlet memuruydu. 4 yıl Mısır’da, 4 yıl Suudi Arabistan’da çok daha önemlisi 4 yıl Suriye’de temciliğimizin üst düzey yöneticisi olarak çalışmış, deneyimli bir hariciyecimizdir. Bütün bu sebeplerle Sayın Yaşar Yakış, boş konuşacak ve muhalif tavır koyacak bir kimse olamazdı.

Sayın Yakış’ın pek çok uluslar arası haber kaynaklarına dayandırarak ifade ettiği şekliyle, Türkiye’nin IŞİD’den kullanılabilir akaryakıt aldığı doğru değildir. İfade edildiğine göre, Türkiye’nin ham petrol alması yasaktır. Onun için, Musul petrolünü bugün elinde bulunduran IŞİD, Musul’da az işlenmiş ve haliyle yakıt olarak kullanılamaz petrol kaçakçılar tarafından TIR’larla Türkiye üzerinden İskenderun limanına, oradan da İsrail ve benzeri ülkelere sevk edip, oralarda rafine edilerek pazarlamaktadır. Bu işlemleri, Yunan ve İsrail uyruklu olduğu iddia edilen FERİT takma adlı şahıs yapıyormuş.

Rusya’nın, Türkiye’nin bir suçuymuş gibi iddia ettiği bu işler, Türk Devletinin suçu olarak kabul edilemez. Ancak, suç unsuru kaçakçılığın önlenememesinin, bizim suçumuz olarak iddia edilebilirmiş. Sayın konuşmacılara göre bu kaçakçılık işlerinden (ilgili bakanlığın bilgisinin olmaması mümkün değildir ve mazeret olarak kabul edilemez) denilmektedir.

Bütün bu özet bilgilere göre Türk Devleti kendince haklıdır, Rusya da böylesi karmaşık durumdan yararlanıp bizi suçlu gibi görmesi haklı gibi görülebilir. İşte siyasetin ince bir çizgisi ve (sen de haklısın, sen de haklısın) dedirtecek IŞİD petrolü olayı budur.