REKLAMI GEÇ

OSMANLICA GEREKLİ Mİ?

8 Ocak 2015 Perşembe

Aslında Osmanlıca diye özellikle bir dil var mı bilmiyorum. Türk’ün dilini yüz yıllarca uğraşıp bugün birbirimizi doğru dürüst anlamaya başlamışken yüz yıl gerilere götürüp kabir taşlarını okuyabilelim diye çabalar içine girmenin yararı ne olacaktır? 10 Yıldır Millî Eğitimde ne çok değişimler getirildi. Böylece eğitim çağındaki genç ve çocuklarımıza ne kadar faydalı olundu tartışma konusudur. 1960’lı yıllarda bir dostum hep tekrarlar durur, (bizim Millî Eğitimde bozguncu bir gurup hal’i faaliyette) derdi. Bu söz tam da bugün istenen konuşmanın bir örneği olduğu için aklıma geliverdi. Bugün pek çok gencimize (hal’i faaliyet) demenin ne anlama geldiğini sorsanız, doğru dürüst bir cevap alamazsınız diye düşünürüm.

Aslında başlı başına Osmanlıca diye bir dil var mı bilmiyorum. Osmanlılar ilk çağlarda belki öz Türkçe ile konuşmuşlardı. Asırlar içinde biraz dinî özlemler, biraz da özentilerle Türk dili Arapça, Farsça ve son dönemde de ağırlıklı olarak Fransızcadan eklenen kelime ve tabirlerle, Türkçe gerçek Türkün konuşup anlamayacağı bir dil haline getirilmiştir. Oluşan bu ağdalı dil, daha çok saraylıların ve çok az sayıda insanın konuştuğu dil haline gelmiştir. Türk halkı bu konuşmadan bir şey anlamadığı için, esasen cahil olan kesim, kör cahil haline getirilmiştir.

Bu ağdalı dil, daha çok müzik ve şiir sanatımızda yer bulabilmiştir. Ancak bu dilden bir şeyler anlamak yerine, şiir ve müzik nağmeleri arasında beğeni kazanabilmiştir. O çağda cahil bırakılmış halkın çoğunluğu bu dil ve sanattan bir şey anlayamadan ve yararlanamadan gelip geçmiştir. Bir örnek vermek gerekirse, (Şâhım hemîşe lûtfun umar bu fütâdecik) cümlesine bir bakalım. Kaç kişi bu cümleden bir şey anlayabilir? Anlasa da ne olur bilmem ki. Bu cümleyi bilgisayarda yazarsanız, çağın tekniği ile sadece (umar ve bu) kelimelerinin kabul edildiğini, diğerlerinin altının, geçersiz diye kırmızı ile çizildiğini görürsünüz. Bizi biri diğerini anlayamaz hale getirecek bu özentiyi kabul etmek mümkün değildir.

Osmanlıcadan maksat yazı dili ise, eski yazı deyip durduğumuz sağdan sola resim gibi yazıyı, bugünkü ilim ve kültürümüze yerleştirmek, milletin yıllarını alıp götürecektir. Zor veya kolay olması bir yana, 100 yıllık Latin alfabesine dayalı birikimlerimizi allak bullak edecektir. Bu yazıyı ben de çok ilgi duymuş ve öğrenmeye çalışmıştım. Daha çok Kur’anı Kerimi orijinalinden okuyabilme çabalarım, çocukluk yıllarımda başarılı olamadı. Birkaç yıl önce 4 ay süresince ders almış olmama rağmen yine başarılı olamadığımı itiraf etmeliyim. Belki benim zekâ özürlü diyenler olacaktır. Acaba zekâ özürlü mü sayılırım bilemem. Hemen vurgulamak isterim ki, ilkokul çağından Üniversiteyi bitirene kadarki 14 yılda 2 defacık birer dersten ikmale kaldım ve hiç sene kaybetmeden tahsil hayatımı tamamladım. Arapça kökenli bu yazı tekniğini öğrenip konuşulmanın zor olduğunu kabul etmek zorundayız. Bu zorluk eğitim ve öğretime ne kadar çelme takacaktır diye düşünmemiz lazım. Latin alfabesine geçmeden önce Türk toplumunun okur-yazarlık oranı yüzde on dolaylarındaydı. Bugün bu oran, yüzde doksan sekizlere olaşmıştır denilebilir. Bu gelişmişliğin sebebi belli değil midir?

İsteyen bu büyük ve güçlü eski kültürü benimser ve izler. İngilizce, Fransızca gibi dil ve kültürler kadar, Kur’an dili, Arapça ve Farsçayı da öğrenmek büyük bir beceridir. Ancak bunu toplumun ayrışmasına sebep olacak şekilde kullanmak yararlı olmaktan çok, zararlı olacaktır. Zorlamalar ve zorluklar Milli Eğitimimize fayda değil zarar getirir. Keşke Arap alfabesi ile de okuyup yazabilseydim, ama bu günlere Latin alfabesi ile gelebildiğim için mutluyum. Türkçeyle hem okur hem yazarız, edebiyat da yaparız, felsefe de. Her şeyden önemlisi, her kesimden herkes birbiri ile rahatça anlaşabilir. Güzel Türkçemize dokunulmasın.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı