REKLAMI GEÇ

BİR ACİL VAKA (4)

Aslında bu yazı, geç kalmış bir yazı. Geçtiğimiz yıl Ekim ayında Devlet hastanelerimizdeki Acil Servislerle ilgili olarak üç yazı yazmıştım. O yazılarımda, kimseyi suçlamadan Güvenlik personelinin hastanelerimizdeki müdahalelerini, çalışma durumlarını ele almış, bazı yanlışlıkların üzerinde durmuştum. Bazı okuyucular ise, -özellikle kendi isimleri ile net adresi almaktan çekinen, mahlas isimlerle nette gezinenler- olur olmaz yorumlar ile hataları gizlemeye çalışmışlardı. Ama biliyorsunuz, güneş balçıkla sıvanmaz. Bence…

/ DENİZLİHABER / 1 Ekim 2010 Cuma, 21:07

Aslında bu yazı, geç kalmış bir yazı.
Geçtiğimiz yıl Ekim ayında Devlet hastanelerimizdeki Acil Servislerle ilgili olarak üç yazı yazmıştım.
O yazılarımda, kimseyi suçlamadan Güvenlik personelinin hastanelerimizdeki müdahalelerini, çalışma durumlarını ele almış, bazı yanlışlıkların üzerinde durmuştum.

Bazı okuyucular ise, -özellikle kendi isimleri ile net adresi almaktan çekinen, mahlas isimlerle nette gezinenler- olur olmaz yorumlar ile hataları gizlemeye çalışmışlardı. Ama biliyorsunuz, güneş balçıkla sıvanmaz. Bence onlar; hataları gizlemek yerine düzeltmeye çalışsalar daha iyi olurdu.
Aradan geçen zaman zarfında, birkaç kez gittiğimde devlet hastanelerimizde pek çok şeyin değiştiğini gördüm. (Gerçi, aksayan pek çok sağlık hizmetleri var yine. İnsanların hasta olduklarını unutan hemşireler, hastalarına bağıran doktorlar gördüm. Onları da yeri geldiğin de yazacağım.)

Benim bugün üzerinde durduğum; güvenlik görevlilerinin durumudur.
Hastanelerimizde Güvenlik görevlisi olarak çalışan personelin görevleri olmadığı halde, Acil Servise gelen hastaların içeri alınmasından, Acil servis danışmasında -sağlıkçı olmadıkları halde- “neyin var” diye sormalarına kadar pek çok konuyu eleştirmiştim. Hatta bir hasta yakınının Servergazi Devlet Hastanesi’nde yaşadıklarını yayınlamıştım.
İşte, o yazılarımın üzerinden bir yıl geçti. Bu bir yıl içersinde yine sessiz sedasız Devlet hastanelerine ziyaretim oldu. Yine gözlemlerim, tanıdık doktor arkadaşların izlenimlerini edindim.
Ama bu kez, Güvenlik personelinin görevlerinin dışına çıkmadıklarını, kendilerine verilen görevleri yerine getirdiklerine şahit oldum. Öyle ki, artık “astık astık, kestik kestik” kabilinden iş yapmak yerine, güler yüzle insanlara yaklaşıyorlar.
Artık DDH’da hasta gelince kapıları açmayan röntgenci yok, kayıt yaptırmak için gelen hasta yakınına asık suratla bakan, telefonu elinden düşürmeyen personel yok. Artık Acil Servis danışmasında hastaların durumunu ve aciliyetini anlayan bir doktor veya asistan danışmada görev yapıyor. Ve işler tıkır tıkır işliyor. Acil servisler yeni kalabalık, yine insanlar hastalıklarına çare arıyorlar. Doktorlarımız terlerini silmeden hastadan hastaya koşuyorlar.
Allah doktorlarımıza sağlık ve kolaylıklar versin…

Özellikle yazdığım yazılardan sonra olaylara hassasiyet göstererek üzerinde duran DDH Başhekimi Ramazan Canural’a çok teşekkür ediyorum.
Çünkü o, olumlu veya olumsuz bütün eleştirilere güler yüzü ile yaklaşan, eğer sorun varsa ve bunu gidermek için elinde imkan varsa bunu sonuna kadar kullanan bir yönetici.
Ve, O; canı yanan bir hasta yakını kendisine can havliyle küfür bile etse, şefkatle yaklaşacak kadar işinin bilincinde, Birlik beraberlik, sistemin işleyişi ve sosyal devlet anlayışını elinden geldiğince yaşatmaya çalışan bir idareci olarak -bana göre- elinden geleni yapmaya çalışıyor. Bu yüzden işinin kolay olmadığını da gördüm. Allah yardımcısı olsun.

DDH Güvenlik personeli şefi Mutlu Gürkaynak’a da teşekkür etmek istiyorum. Çünkü O’da yazıların hemen ardından arada sırada yaptığı hizmetiçi eğitimleri sıklaştırdı.
Servisinde aksayan yönleri, agresif hareket eden personeli anında değiştirdi. Sertifikayı alarak, güvenlik üniformasını giyince, kendisini -haşa- Allah sanan “her şeyi ben bilirim” havasında olan personelin havası gitti, yerine aklı selim personel görev yapmaya başladı.
Umarım, insanla uğraşan; insanca çabalayan bu sistem bir daha aksamaz. Ve insanlarımız şifa bulmak için geldikleri hastanelerimizde çile çekmezler…

Değerli okuyucular;
Elbette bu tür 1000’den fazla personelin çalıştığı ve -beş parmağın beşi bir değildir- kabilinden, insanların karpuz gibi seçilemediği sektörlerde aksamalar olacaktır. Bunu herkes gibi bende biliyorum.
Ama her şeyin azamisi ve asgarisi vardır değil mi?
Benim de yazdığım o yazılarımda Denizli halkı adına aradığım buydu.. Ve sanırım DDH’da asgarisini bulunmuş durumda….
Saygılar sunuyorum..

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı