REKLAMI GEÇ

HEP BANA MI RAST GELİYOR?

2012 yılının bu ilk yazısında, kötümser olmadan, geleceğe umutla bakarak yazı yazmak isterdim. Hiç olmazsa, muhalefet konumuna, eleştirisel bakış açısına düşmeden tatlı tatlı yazı yazmak isterdim. Ama ne yazık ki, Denizli’de bu trafik olduğu müddetçe ben hiçbir zaman iyimser bir yazı yazamayacağım. Yazamayacağım. Ne hikmetse, trafikteki bütün belalar beni buluyor. Şerbetli miyim neyim, anlamadım bende. Ne zaman trafiğe çıksam, tedirgin oluyorum. İki kez karşı…

/ DENİZLİHABER / 3 Ocak 2012 Salı, 16:41

2012 yılının bu ilk yazısında, kötümser olmadan, geleceğe umutla bakarak yazı yazmak isterdim. Hiç olmazsa, muhalefet konumuna, eleştirisel bakış açısına düşmeden tatlı tatlı yazı yazmak isterdim.

Ama ne yazık ki, Denizli’de bu trafik olduğu müddetçe ben hiçbir zaman iyimser bir yazı yazamayacağım. Yazamayacağım. Ne hikmetse, trafikteki bütün belalar beni buluyor. Şerbetli miyim neyim, anlamadım bende.

Ne zaman trafiğe çıksam, tedirgin oluyorum. İki kez karşı tarafın kusurundan dolayı kaza yaptıktan sonra artık kendim dahil, hiçbir sürücüye güvenemez oldum.

Hele hele, son trafik yasasındaki değişiklikten sonra, Trafik polislerinin olaylara müdahalesi azalması ile artık trafikten tamamen soğudum. Zabıtayı zaten saymıyorum. Onların trafikte ne iş yaptıklarını bile anlamadım..

İlkin de, Kayalık caddesinde seyir ederken, aniden U dönüşü yapan araç benim aracı öyle bir vurdu ki, bir ay otomobilsiz kaldım. Kurban Bayramı bana zehir oldu.

İkincisinde ise, geceleyin yine gazetenin kalıplarını götürürken, Kayalık caddesi İtfaiye müdürlüğü önünde farları bile yanmayan, çocuğunu doktora götürmek için acilen yola çıkan bir sürücü yüzünden yine kaza yaptım. (Kazaların zararını karşı tarafından sigortaları ödediğinden mernis kayıtlarımda vardır.)

Ve artık bu kazalar yüzünden trafikte tedirgin oluyorum. Ve işim düşmediği müddetçe de aracımı trafiğe çıkarmıyorum.

Geçtiğimiz Salı günü yine trafiğe mecburen çıktığımda: olumsuzluklar yine beni buldu. Ulucami Otoparkına kadar kendimi zor attım.

Anlatayım.

Bir sürücü, o kadar rahat geliyor ki anlatamam. Son model lüks aracında cep telefonu ile konuşarak ilerliyor. Atatürk Caddesi üzerinde trafik polisleri de var. Ama sanırım bu sürücünün cep tel ile konuşmasını görmediler.  Ya da, 2012 ile birlikte hareket halindeyken cep telefonu ile görüşme yasağı kalktı mı bilemiyorum.

Kayalık Caddesi üzerinde ilerliyorum. Müftü Ahmet Hulusi İlköğretim okulunu geçtim. Karşıdan bir bayan sürücü geliyor. Cep otoparkta ise trafik polisleri park etmiş. Durduruyorlar. Sanırım Cep tel ile konuşmanın yasak olduğunu anlatıyorlar. Ama ceza kesmediler. Kadın sürücü teşekkür ederek uzaklaşıyor.

Ulucami Otoparkına geldim. İşgüzar bir minibüscü otoparkın girişini kapatmış, hararetli bir cep telefon görüşmesi yapıyor.  Korna çalıyorum, yolu açması için işaret ediyorum, umurunda değil. Hemen karşı tarafta trafik polisleri bekliyor. Ve Ulucami önündeki cep tamamen dolu.

Arkamda kuyruk oluştu. Kornalar ardı ardına çalmaya başlayınca, indim araçtan ve minibüs şoförüne “Kardeşim durduğun yeri görmüyor musun sen? Otoparka gireceğim çek şu aracını” dedim.  İşgüzar Şoför hiç istifini bozmadan birkaç metre ilerledi ve durdu, yine cep tel konuşuyor.. Bir Allah’ın kulu, “Kardeşim, yolda duruyorsun. Trafiği tıkıyorsun” demiyor.

Neyse efendim, güç bela otoparka girdim ve arabamı park ettim.

Gazeteye doğru ilerlerken Ulucami’de cenaze var mı diye baktım. Yoktu, ama lüks araçlar cami önündeki cep otoparkına sıralanmıştı. (Dikkatimi çekti, burada belediyenin otopark görevlisi bulunmuyor.)

Söylene söylene gazeteye geldim…

Olamaz böyle bir şey. Bu kadar sorumsuzluk olamaz… Ama birilerinin “Burası Denizli, olur olur, bal gibi olur” dediklerini duyar gibiyim…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı