REKLAMI GEÇ

REFERANDUMA DOĞRU (2)

Referandum ile ilgili olarak, AKP tarafından halkımıza dağıtılan Değişiklik kitabını okumuş ve “bomboş” bir kitap olduğunu yazmıştım. Bu yazımın ardından pek çok okuyucum ve arkadaşlarım, bu kitaba merak sararak okumuşlar. İçlerinden bir tanesinin farklı bir görüş beyan etmesini isterdim. AKP’li olan arkadaşlarım bile kitap çığın alelacele hazırlanmış olduğunu, AKP kurmaylarının yargı konusunda telaş içinde olmalarını bu kitaba yansıttıklarını bile söylediler. Ama, bir arkadaşım. Çok…

/ DENİZLİHABER / 27 Ağustos 2010 Cuma, 15:17

Referandum ile ilgili olarak, AKP tarafından halkımıza dağıtılan Değişiklik kitabını okumuş ve “bomboş” bir kitap olduğunu yazmıştım.

Bu yazımın ardından pek çok okuyucum ve arkadaşlarım, bu kitaba merak sararak okumuşlar. İçlerinden bir tanesinin farklı bir görüş beyan etmesini isterdim. AKP’li olan arkadaşlarım bile kitap çığın alelacele hazırlanmış olduğunu, AKP kurmaylarının yargı konusunda telaş içinde olmalarını bu kitaba yansıttıklarını bile söylediler.

Ama, bir arkadaşım. Çok sevdiğim, değer verdiğim bir arkadaşım, bana kendi görüşümü yansıtmanın yanlış olduğunu söyledi. O kendi açısından haklı. Yazar olarak, insanların toplumu yönlendirme hakkı var mı, yok mu yorumunu okuyucularıma bırakıyorum. Ama, malum iktidar yanlısı basın yayın organlarının yazarları, çizerleri her gün insanları “evet” yönünde yönlendirmek için “Benim oyum Evet” yazıyor da; ben niye yazamıyorum? İşte bunu anlayamadım…

Bana soruyorlar, Neden “Hayır” diye..
Her şeyden önce, AKP yönetiminin ülkücüleri kullanmasını hazmedemiyorum. Bir davada eski veya yeni olmaz. Birileri “eski ülkücü” sözünü ortaya atıyor, siyasi yol, güzergah değiştirmelerine kılıf bulmak için eski, yeni şeklinde lanse ediyor. AKP içindeki ülkücülerin, “Eski Ülkücü” kavramını kullanmaları da bundan kaynaklanıyor. Bende, 12 Eylül döneminde MTTB bünyesinde bulunan, ama hapse girmeyen, çile çekmeyen, işkence görmeyen; 12 Eylül öncesinde güçlü olan tarafa meyil gösteren ve 12 Eylül sonrasında da AKP yönetiminde görev alanların, kendi lehlerine olacak olan değişiklikleri yapmaları için 12 Eylül’ü kullanmalarını yadırgıyorum.

12 Eylül mağduru, 12 Eylül çilelerini, işkencelerini çeken bir insan olarak; 12 Eylülde bulunmaları mümkün olmayan şimdiki bazı yorumcu ve siyasetçiler başta olmak üzere; bizler Yusufiyeler de, Taş Medreseler de çile doldururken, gencecik Yusuf yüzlüler sehpaya çıkmak için şafak vaktini beklerken; bugünkü AKP yönetiminin hemen hemen çoğunluğunun (Başbakan Erdoğan’ın bir firmada müdür olarak görev yaptığı açıklandı) cezaevlerine bile girmemelerine rağmen, 12 Eylül mağduru imiş gibi yaygara koparmalarını anlamak mümkün değil.

AKP “evet” diyerek, benim çektiğim işkenceleri giderebilecek mi? Yaşları büyütülerek sağdan ve soldan gencecik gençlerin idam edilmelerinin hesabı 30 yıl aradan sonra nasıl sorulacak? En önemlisi hayatlarının baharında toprağa giren bu insanların hayatları geri gelecek mi?
Bu mümkün olmadığına göre; 12 Eylül darbecileri 70 yaşını çoktan aştığına, kimilerinin hayata veda ettiklerini bile bile “12 Eylül’den hesap soracağız” diye ortaya çıkmak abesle iştigaldir. Yaraları deşmekten, evlatları idam edilen ailelerin acılarını tazelemekten başka bir şey değildir.

Eğer AKP gerçekten 12 Eylül başta olmak üzere darbecilere, darbe yanlısı olaylara karşı koymak, darbeleri önlemek için bu Anayasa değişikliğine “Evet” diyorsa; o zaman Refahyol hükümetine verilen muhtıra dahil olmak üzere, kendilerine karşı yapılan sözde muhtıraların hesabını sormak için aynı 12 Eylül maddesi gibi bir madde eklenmesi germez miydi?
Bu olmadığına göre, yargı konusundaki, kendilerine yarayacak değişikliği başka mecralara çekerek, sadece ülkücü ve solcu tabanın oylarını alabilmek için böylesine çarpıtılmış bir “evet” istemi bana hep oyun içinde oyun gibi geliyor.
İşte bu yüzden, “Hayır” demenin hayırlı olacağına inanıyorum.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı