“Türkiye gerçeği can almıştır’

Marmara Bölgesi’nde 8-9 Eylül tarihlerinde meydana gelen sel felaketinde birçok kişi hayatını kaybetmiş ve önemli derecede maddi hasarlar meydana gelmişti. Yaşanan bu gelişmelerin ardından, kentsel yapılaşmanın ve dere yatakları üzerindeki yapılaşmanın ne kadar önemli olduğu, İnşaat Mühendisleri Odası Denizli Şubesi tarafından yapılan açıklamayla bir kez daha gözler önüne serildi.

Yaşanan sel felaketiyle ilgili olarak açıklamada bulunan İnşaat Mühendisleri Odası Denizli Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Süleyman Batmazoğlu, yaşanan sel felaketinin Türkiye gerçeğini gözler önüne sergini belirterek, “Marmara bölgemizde 8-9 Eylül tarihlerinde meydana gelen sel felaketi, ne yazık ki telafisi mümkün olmayan can ve mal kayıplarına neden olmuştur. Kaybettiğimiz vatandaşlarımızın yakınlarının acısını paylaşıyor, yaralananlara, maddi kayba uğrayanlara geçmiş olsun diyoruz. Önceki yıllardan da riskli olduğu, yaşanan tecrübelerle bilinen bölgelerimizde, saatte yaklaşık olarak 90 kilogramlık yağan yağmur sonucunda doğal bir afet yaşanmıştır. Yaşanan sel ile otuza yakın insanımız hayatını kaybetmiş, ulaşım felç olmuş, yerleşimlere elektrik, su vb. hizmetler verilemez hale gelmiştir. Sel baskınına uğrayan bölgelere baktığımızda bu bölgelerin dere yatakları, su havzaları, düz ova ve tarımsal alanlar ile kıyı bölgeleri olduğu görülecektir. Mühendislik ve planlama ilkeleri açısından bu alanlar kentsel gelişmeye açılmaması gereken yerlerdir” dedi.

Türkiye’de her doğa felaketinin can aldığını belirten Batmazoğlu, “ Bu bir Türkiye gerçeğidir; deprem can alır, sel can alır, rüzgâr can alır. Çünkü Türkiye gerçeğini yaratan zihniyet, genellikle kentleri, yerleşim alanlarını, köprüleri, binaları, barajları oluştururken bilimin, mesleki doğruların, insan ihtiyaçlarının değil, rantiyenin, popülist politikaların etkisi altında kalmaktadır. Meydana gelen afet ve sonuçlarının sorumluluğu geniş bir kesimin omuzlarındadır. Türkiye’nin yüksek derecede risk ülkesi olduğu ve sel, deprem ve benzeri afetlerin giderek artan sıklıkta yaşanacağı gerçeğinin kabullenilmesi ve afet sonrası değil, öncesini hedefleyen bir ulusal stratejinin geliştirilmesi gerekmektedir. Başta risk bölgeleri olmak üzere yerleşmelerin, risk haritalarının ve planlarının üniversite ve uzmanların katılımı ile hazırlanması yönünde düzenlemeler yapılmalı ve gerekli kaynaklar ayrılmalıdır. Bu konuda Belediyeler Yasası’nda öngörülen belirsiz düzenlemeler, açık ve yaptırımı olan hale getirilmelidir. Bu risk haritalarında tespit edilen birinci derece yerleşmeye uygun olmayan bölgelerin yapılaşmadan arındırılması, önlemli gelişme öngörülen bölgelerde önlemlerin alınması sağlanmalıdır. Su havzaları, dere yatakları, tarım alanları ve risk haritalarında tespiti yapılan kıyı bölgelerinde kentsel gelişmeye izin verilmemelidir. Ormanların talanı durdurulmalıdır. Merkezi ve yerel yönetimlerin afet birimleri güçlendirilmeli, topluma yönelik eğitim çalışmaları sistematik hale getirilmelidir” dedi.