REKLAMI GEÇ

SAKLAMBAÇ

27 Haziran 2017 Salı

Yalnızlık, uzun süre çiğnediğim çürük bir sakız gibi düşlerimin arasında sünerken, nota kaçkını müezzinin içinde kaybolduğu bir sabah ezanı ile bayram geldi. Kimin için geldi, ne sebeple geldi hiç bilmiyorum. Bana gelmediğini biliyorum ama.

Bence dünyanın ters dönüşünden o da yoruldu, yönünü kaybetti, anlamını yitirdi. Ruhunu tatilcilere sattı.

Aileydi bayram eskiden, paylaşmaktı, en yeni elbise, en güzel kalabalık, en büyük hatırlama, en tatlı ağırlama, en bereketli harçlık, en saygılı el öpme, en sevgili kucaklaşma ve en sıcak kavuşmaydı.
Sabah erkenden kalkmak, yıkanıp giyindikten sonra ailenin birbiriyle bayramlaşmasıydı, bir sonraki bayramı nasibe koymaktı. Annemin sabun kokusu, babamın tıraş losyonuydu.

Kapanmayan kapılar, mahalle çocuklarının utangaç “bayramınız mübarek olsun”lu el öpmeleri, ceplerine doldurulan gökkuşağı şekerlemelerdi.

Yaşlıların hatırlanma sevinci, gençlerin hatırlama gururu, kahve yanında likör, tepside kalburabastı, evlerde temizlik kokusu, ruhlarda huzurun tortusuydu.

Göndereceğin kişiye en uygununu seçmek için, günlerce tebrik kartı aramaktı, en güzel dolmakalemle, en özenli yazıyla hazırlamaktı. Dilinin uyuşmasıydı pul yapıştırmaktan, ayaklarının sızlamasıydı postanede sıra beklemekten. Emekti yani…

Telefondaki özlem dolu sesti, arkadan gelen çocuk cıvıltısıydı. Konuşmanı bitirirken “bak annem de konuşacak” cümlesiyle telefonun elden ele geçmesiydi.

Üç günün ziyaretlere yetmemesiydi.

Ekmek çıkmayacak telaşı ile evde yufka ıslanması, üçer beşer ekmek alınmasıydı.
Ufacık hediyelerdi, yarım elma, gönül almaydı. Sahi “gönül almak” ne mütevazı cümle değil mi ve ne kadar samimi.

Hah işte samimiyeti kaybettik biz ve bayramlar da bundan payını aldı.
Zavallım bayram kul yapısı telefonlarda “tüm rehbere gönder” tuşuna bindirilip, bir dokunuşla adı bile hatırlanmayan insanlara iletilen matbu mesaj oldu artık. Kimin bayramını kutladın? “Herrrrkesin…”
Herkes kim?

SAKLAMBAÇ

Bugün günlerden pazar,
aylardan haziran
içinde bayram saklanan.
Saklambaç oynuyoruz,
sarışın atkuyruğuma saklanıyor hep,
görüyorum
babamın alnı ak taşında sobeliyorum.
Yıllarla daha mı iyi oynuyor,
yoksa boyu mu eksilen,
her oyunda biraz daha
bulmakta zorlanıyorum.
Eskiden kıkırdardı gizlenirken,
yaşama sevinci mi gitti gidenle
onu da mı küstürdü dünya bilmem.
Şimdi gözyaşlarını duyuyorum
saklandığı yerlerden.
Bazen demir parmaklıktan geliyor sesi
haksızlığa ağlarken,
kimi zaman mezarsız bir çocuk kalbinden.
Kâh suskun bir öğretmen kalemini ıslatıyor
gözünden süzülen,
kâh adresi yok bir asker mektubunu…
Ekmek kırıntısı içine giriyor arada,
aç bir çocuk bulsun diye belki,
onu da akbaba götürüyor.
O zaman
o zaman hıçkırık sesi geliyor
utancından iyice küçülüyor.
küçülüyor
küçülüyor

Ben oynamıyorum….

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Göksel Altınışık   -  Bağlantı 27 Haziran 2017, 13:57

Sevgili Aylin, bayramın kutlu olsun.. Kaleminin güzelliği sozcuklere sığmaz bayramlar anlatabilmesi dileğimle.. Oynamaktan vazgeçmeyelim.. Seni gorsum; sobeee

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı