REKLAMI GEÇ

5. ARTANKARA ÇAĞDAŞ SANAT FUARI’NIN ARDINDAN

19 Mart 2019 Salı

Kitap okumanın yüzde bir (%1), sanat etkinliklerine katılım oranının %1, müze dolaşma oranının %0.1, kültür sanat haberlerine ilginin %0.01 ve evlilik programını izleme oranının %76.1 olan memleketimde tuvalleri, resimleri yüklemiş yine yurdumun güzel dağını, güzel taşını seyrede seyrede, hatta aşık ola ola, uzun zamandır yapmadığım güzel Anadolu’mun içlerine, Ankara’ya doğru kara yolundan ilerlerken eski medeniyetlerini sıralıyordum gelmiş geçmiş…

Hititler, Frigler, Lidyalılar, Persler, Mekadonyalılar (Büyük İskender), Bergama Krallığı, Romalılar, Selçuklular, Osmanlılar…

Hiçbir ülkeye nasip olmayan bu kadar kadim ve engin kültür katmanından geçerken Ürgüp, Göreme’ye has dokuya sahip, peri bacalı coğrafyayı izlerken içim sızlıyordu; evlilik programlarını izleme oranının yüzde yetmiş altı çıkmasına ya da müze dolaşma oranının %0.1 çıkmasına!

Çılgın mıydım ki ben? Ankara Sanat Fuarı’na katılmak yerine televizyondaki evlilik programına ya da yemekteyiz programına mı katılmalıydım? Müslüman mahallesinde ne satıyorduk ki biz? Sırtlanmışız üç beş tuvali (!)…

“ARTANKARA’nın ortaya çıkışındaki en büyük etken, sanatı doğrudan halka sunmak olmuştur. Kültür düzeyi yüksek toplumlarda sanat halkı besleyen bir olgudur” diyor ATİS Fuarcılık bastırdığı fuar kataloğunun önsözünde.

14-17 Mart 2019 tarihleri arasında uluslararası düzeyde 5.si gerçekleşen ARTANKARA Çağdaş Sanat Fuarı 14 ülkeden galerileri 41 ülkeden 750 sanatçıyı ve 3500’ün üzerinde eseri sanatseverlerle buluşturdu. Sanatçı, sanatsever ve koleksiyonerlerin buluştuğu fuarda “Kadın ve Kadına şiddet” teması ve proje sergileri yer aldı.

ARTANKARA 2019 yılının onur sanatçısı “Lütfü Günay”dı.

Bir hararet, bir heyecan taşıyıp astığımız eserlerle bayramlığını giymiş, şekerini hazırlayıp bekleyen ev sahipleri gibiydik. Açılıştan bir gün önceki protokol dahilindeki VIP açılışını, girişteki resmi plaka ve üst baş arama izdihamını es geçiyorum, sanatı fazla enterese etmeyen, onlarca da sanatın çok enterese etmediği, tamamen mecburiyetten olan gövde gösterisi açılışlardan öteye geçmeyen durumlardı bunlar diyelim geçelim. Bu tür sanat fuarları organizasyonları ülkelerin gelişmişlik göstergesi, kültürel ölçütleridir elbet ama genellikle sanat faaliyetlerinin sesini bastıran hep başka unsurlar oluyor. Fuar alanından kafanızı dışarı uzattığınızda oradaki dünya gerçeği, seçimin kakafonik dünyası sizi çarpıp atıyor, genelde iktidar partisinin dev AK Plazaları, Parti binası ve bol bol tüm Söğütözü mevkiini kaplayan, fuar afişlerinin olması gereken yerlerde kafanızı nereye çevirseniz otuz iki dişi birden gülen, gülümseyen başkan aday(lar)ı resmi fazlasıyla foto gerçekçi bir tarzla sizi karşılıyor.

Şu gerçek ki sanat, ATO (Ankara Ticaret Odası) Kongresyumunu aşamıyor. Yüzde birlik yalnızlaştırılmış ‘sanat etkinlikleri’nin kaderi devam ediyor!

Fuar alanı dışındaki faaliyetleri ve seçimin dominant havasını dışarıda bırakıp, gelin biz biraz sanatın içine, fuara dalalım. Müze ve galericilerinin ve üniversitelerin katılımıyla gerçekleşen fuarda birçok sanatçı galerilerinin bünyesinde eserlerini sergiliyor. Yani bir galerin, galericin yoksa sen de yoksun. Yani bir kedin olmasa da olur, ama kurumsal bir galerin şart!!!

Bu tür büyük fuarlar daha çok galerilerin gövde gösterisi alanı.

İyi ve güçlü galerilerin katılımı da bir prestij, fuarlar için. Bu güçlü galeriler de güçlü sanatçılarla varlıklarını sürdürüyorlar. Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan hikayesi gibi… Adeta kadrolu sanatçıları ile katılan bu seçici ve seçkinci galeriler aynı zamanda koleksiyonerlerini de bünyesinde barındırıyor. Yumurta ve tavuk hikayesinin içine bir zahmet koleksiyoneri de sıkıştırıverin…

İşlere gelince, Devrim Erbil grafiksel soyutlamalarla sanatının şahikasına çıkmış, devasa eserleri her zaman ki gibi gözleri ve duvarları doldururken, ön saflarda geniş mekana sahip Ankara’nın seçkin galerilerinden Galeri Soyut sanatçılarıyla ev sahibi pozisyonunda karşılıyor izleyicileri, figürsel işlerde Fırça Sanat Galerisi ile Ahmet Umurdeniz’in devasa eseri fuarın giriş kısmında hemen dikkat çekenlerden oluyor. Yine giriş kısmındaki büyük ebatlı heykeller holü dolduruyor. Fuarın Onur ödüllü sanatçısı Lütfi Günay’a daha merkezi bir yerde yer verilse daha mı iyi olurdu bilmem?
Onun dışında tabii ki çok önemli sanatçılar ve çok önemli, olmazsa olmaz, sanatçı, ressam keşfine açık galerileriler olduğu gibi, bu işi “tamamen duygusal” dürtüyle yapan, sanatsal seviyeyi pek dikkate almayan galericilerin hobicilere (!) imkan tanımasının hakkını yemeyelim. Günümüzde galerilerin de varlığını sürdürmekte zorlandığı ve hatta üzücü bir şekilde kapanmak zorunda kaldığı gerçeğini unutmayalım.

Görsel şölenin keyfini çıkarmak için gelen ülkemin kültürel istatistiğini %1 oranında arttıran vasıflı izleyicilerinin yanında, eşinin dostunun gönlünü yapmaya gelen, standları çay partisine, altın gününe döndüren kuru kalabalığı da bu istatistiğe dahil etmek ne derece doğru olur bilemem. Oysa ki “Gel, ne olursan ol, kim olursan ol yine gel“ beklentisindeki sanat emekçileri o anda pek istatistiğe kafa takmış durumda oluyorlar mı bilemem. Bu fuarların temel amacı sanatı, sanatçıyı sanatsever ve sanat alıcısıyla buluşturmaksa, ben size peşinen söyleyeyim, burada yine büyük galerilerin hem sanatçısının hem de galerisinin iyi reklamını yaptığı ve o oranda satış yaptığı kanaatindeyim. Fuarlar sanatçının kendisini tanıtması için bir imkan olsa da fark yaratmak isteyen, fark ettirmek isteyen, argo deyimle ‘yırtmak isteyen’ sanatçının işi biraz zor. İşi iyi olsa bile bir hayli şahsi çaba gerekiyor.

Yani boyasını, fırçasını, tuvalini temin etme engelini aşıp, nakliye ve konaklama gibi ikinci engellerini de aşıp fuarlara, bienallere ulaşabilen genç sanatçıların kendini iyi galerilere fark ettirmesi için iki parende, bir takla ve amuda kalkmanın ötesinde uzun soluklu koşucu olması, hatta Amok koşucusu olması ve bir hayli yorulması lazım. Gerçek sanattan öte ikili ilişkiler ya da Cem Yılmaz’ın tabiriyle, tamamen duygusal durumlar gerek… Tabii ki biraz abartmış olabilirim. Şansı ve gerçekten kendini fark ettiren güzel işleri de göz ardı etmemek gerek. İsmini duymadığım genç sanatçıların çok güzel işlerini de, ilginç çağdaş tasarımları da, fuarın umut vaat edenler hanesine yazdım kendimce… Belki bundan bir kaç yıl sonra o görkemli galerilerde onların görkemli işlerini görürüz kim bilir?

Özetlersek, çok iyi, iyi, vasat, sıradan işlerle görülmesi gereken bir fuardı. Kalabalık mıydı? Fuar katılımcılarını da sayarsak fuarın kalabalık olduğunu ve ilgi gördüğünü söyleyebiliriz.

Sadete gelecek olursak, sanat fuarlarının, sanatçıların ve galericilerin tanıtım ve gövde gösterilerinin çok çok ötesinde çağdaş sanatın yenilikçi yüzünü göstermesi dünyanın birçok yerinden sanatçıların eserlerinin sergilenmesi, sanat piyasalarına bir devinim kazandırması, sanatçı ve koleksiyonerleri buluşturması gibi görevleri üstlenerek %1’lik kültür seviyesine katkıda bulunması bile yeter. Ziyarete gelen gençlerin, okullu çocukların ilgileri umut verici. Daha çok sanat için bu sanat fuarlarının artmasına, kültürümüze katkı koymasına ihtiyaç var… Yani bunun adına Müslüman mahallesinde salyangoz satmak dense bile resimleri yüklenip, kilometrelerce yol aşmaya değer, değmeli…

Sanatı yaşatmalı, taşımalı…

Atatürk’ün dediği gibi, ”sanatsız kalan milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”

Medeniyetler beşiği ülkeme sanat yakışıyor…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı