REKLAMI GEÇ

BİRAZ DA AŞKTAN KONUŞALIM MI?

14 Şubat 2017 Salı

Babaanneme sorduğumda henüz çocuktum;

“Babaanne sen dedemi ilk ne zaman gördün?”

“Düğün günümde!
Beni almaya düğün halayı ile geldiklerinde, pencereden, tül arkasından bakmıştım hangisi diye, ayakta üç adam duruyordu, anam ‘şu uzun boylu, sıska olanı’ dedi.”
“Peki aşık oldun mu?” dedim, uzun uzun iç çekmiş, başını çevirip uzaklara bakmış, “çocuk git başımdan” demişti cevap olarak…

Babaannem aşkı yaşamadığı dedemden 8 çocuk doğurmuş, dört çocukla soyu devam ettirmişti.

58 yıl evli kaldılar, bir ömür! Aşktan uzak, hazdan muaf! Belki de değil, kim bilir?

Aşk her türlü toplumsal dayatmalara, cinsel tabulara rağmen ferman dinlemiyor, platonik aşksa divan şairlerinin kime, hangi cinse aşık olduğunu gizliyor. Dokunmadan, kavuşmadan çile ve hasret çekerek ömür tüketen de aşık kalmayı seçiyor, aşkını ilahi aşka dönüştürüyor.
“Aşk, hiç bir zaman pişman olmamaktır” cümlesi Love Story filminin dönem ergenlerine armağanıydı. Yaşaya deneyimleye pişman olanlar ordusu yaratmıştı belki de bu cümle geride.
Artık kimse bu naftalinli cümleleri kullanmıyor. Veremli, kör-kötürüm, hıçkırıklı gibi Yeşilçamlı, Hülya Koçyiğitli Kürdili Hicazkar aşklar sandıklarında küfleniyor. İşin ilginç yanı aşkın tanımı sürekli ergenleri hedef alarak değişiklik gösterse de aşkın kırmızı kalpli tanıtımının köşeli biyolojik belirtileri hiç değişmiyor. Kalp çarpması, kanın fazla pompalanması, körleşme, aklın felç olması, melankoli falan… hala devam ediyor(!)
Aşk için yazılan şiirlerin, romanların, çekilen filmlerin, yapılan bestelerin haddi hesabı yok! Aslında itiraf etmeli ki aşkın en çok sanata katkısı olmuş. Müzeler Eros’un sihirli oku ile vurulmuş aşık tabloları ile dolu. Boticelli’nin Paris’i baştan çıkaran meşhur üç mitolojik tanrıça figürlü, Eroslu “İlkbahar “adlı tablosu aşkın baharla özdeşleşmesini anlatıyor aynı zamanda.

Yaşam dinamosu gibi aşk yakalananı da yakalanmayanı da hem mecnun, hem sanatçı yapmış. Aşk acısı yaşayanı da, hiç yaşayamayanı da aynı duyguda buluşturmuş. İşte Sanatın sihirli gücü! Aşk uzmanları ve aşk doktorları vücut kimyasını değiştiren bu fiziki duruma hepi topu maksimum üç yıllık ömür biçmişler. Bu maksimum hızlı kalp atışlı kısa ömre biçilen değer insan denilen memelinin dişi ve erkeğini çok meşgul edip başına çok çorap ördürmüş.

Amma velakin bir türlü akıllandırmadığı gibi, ömrünün dönemsel zamanlarını esir aldığı üç (maksimum) yılını bu uğurda heba etmeye teşne, gönüllüsü, heveslisi etmiş insanoğlunu. Pompalanan kan uslu durdurmuyor, ferman da dinletmiyor.

Gelelim günümüze, moda deyim nedir bilmiyorum ama kesinlikle uzmanlar oturup süresi hakkında yeni bir bildirim ve deklarasyon yayınlamak zorundalar.

“Aşk bitti yapı paydos” dönemine hızlı giriş yapıldı. Kızlar özgürlükle, erkekler viagra ile tanıştırıldı.
Bazen bir hamburger yeme süresi, bazen sosyal medyada el ele paylaşım süresi, bazen bir Lady Gaga konseri izleme süresi ya da ne bileyim biraz daha merhametli olayım, bir ‘Sevgililer Gününü’ birlikte yaşama süresi…

Öyle uzun serenatlara, yakılan mektup uçlarına, kurutulan güllere, dağları delmeye, uğrunda aileye kafa tutup ölmeye, çöllerde ömür tüketmeye filan gerek yok! Sosyal medya hesabından attığın selfilerle de gönül çeler, “like”larınla işi pişirir, sıkıldığında da kaşının altında gözün var deyip, aşk acısını tatmadan işi bitirirsin. (Aşk iş oldu.) Ya da fazla söze ne gerek var deyip zaman ve maddi kayıplara çok girmeden ve işin aşk denilen sancılı kısmını es geçerek doğrudan bedeni kavuşmaları seçersin. Bak, işin tüketim kısmı hem sıkıcı, hem de yorucudur. E tüketimin olmazsa olmazı reklamlar medya ve sosyal medya aracılığıyla, subliminal mesajlarla mutlaka sızacaklar, en çok da kadın kısmının beynini ele geçirecekler, değil iki günlük aşığı, 32 yıllık tavsamış, pati çeken evliliğin kadın kısmını büyük beklentiler içine sokup tektaş üzerine asgari müşterek de buluşur vaziyette bıraktıracaklar. Eh artık o evin kocası günü bir unutsun ya da elinde bir adet kuru kırmızı gülle çıka gelsin! Tabii bir adet yüzde elli promosyonlu, indirimli teflon tavayla çıkıp gelen de romantizmden nasibini almamış bir odun, pardon Allah’ın kulu olabilir. Bak bu da bir aile faciasına neden olabilecek, 3. sayfalara konuluk vahim bir durum olabilir aşk adına. Bütün mesele reklam pompalaması ile doldurulmuş dişi beyinlerin beklenti kat sayılarıyla orantılı. Hani derler ya sevginizi besleyin, yenilenin, kompliman, flört falan! Siz öyle sevgililer için bir demet kırmızı gül bile yeterlidir dendiğine bakmayın. Sevgilinin kadın tarafını oluşturanları bir gülle kolay kolay kandıramazsınız, bu konudaki çıtalar bir hayli yükseltilmiştir haberiniz ola. Anında kat, yat demiyorum ama tektaş uzatana çark edebilirler. İlk tanışmada “tapuyu üzerime etcen mi” gibi afaki sorular günümüzde olağanlaşmıştır, panik yapmayın.

Artık aşkın ticari haline alışın. Kırmızı konseptli balonsuz, çiçeksiz, çukulatasız, tüylü kalpli yastıksız ve de üstüne pırıl pırıl parlayan takısız konseptler sevgililer gününe dahil edilmiyor. En ateşli, hisli, hicranlı aşk şiirleri yazıcam diye edebiyat parçalamanıza da gerek yok. “Askıııımmmm” kelimesi kafidir, etkisi anlık bile olsa!

Erkekler unutmayın! Siz kadınların “Askı”sısınız artık. Taşıyın gücünüz varsa…

Çağımız aşkı biraz masraflı ne yapalım, aşkından deli divane olanlar, gözleri kör olanlar biraz akıllanmak istiyor ve gözlerinin görmesini istiyorsa o gün sadece kalbini götürsün sevgilisine bakalım! Ne dersiniz? Aşkınızı test etmiş olursunuz bu sayede.

Ama çok da dert etmeyin artık. Kızlar tek taşını kendileri alıyor ve aynadaki yansımalarına, telefonlarıyla çektikleri selfilerine bayılıyor. Tıpkı body salonlarında kas ve baklava karın yapan bedenlerine aşık erkekler gibi!

Sevgisiz dünyalarında ve selfilerinde sadece kendileri var!
Deli divane, iki taraflı tutkulu aşklardan tekil selfili aşklara…
Hiç bir zaman pişman olmamak için aşkı seçmiyor artık yeni Love Story’nin yeni oyuncuları.
Kız aldatılmamak, erkek bağlanmamak için!
Kalpler sevgisizlikten yeterli kanı pompalayamıyor!
Damarlar kurudu, kalp yetmezliği kapıda!
Artık aşkın gözü de açıldı!
Çağ yalnızlık çağı!
Bu da aşkın kehaneti mi, kıyameti mi?
Yine de sevgililer gününüz kutlu olsun. Sevmeye en çok bu günlerde ihtiyacımız var!
Savaşmayalım, sevelim, sevişelim!

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı