REKLAMI GEÇ

MELANKOLİNİN RESSAMI MUNCH VE “ÇIĞLIK”

16 Haziran 2016 Perşembe

Norveç fiyortlarından geçerken rehberimiz, ‘buranın ressamıdır, dünyanın en bilinen tablosu ona ait’ dediğinde tam hatırlayacakken söyleyivermişti adını:

“Munch!”

“Tabi ya” diye sesimi yükselttim, ses tonuma yüklediğim “nasıl hatırlamam” suçlanmasıyla!

Tabii ki oydu, Edward Munch!!!

Hani şu meşhur “Çığlık” adlı eserin yaratıcısı…

denizli-omur-eke-melankolinin-ressami-munch-ciglik-3

Hani bir köprünün üstünde kuru kafalı gibi bir adamın iki elini yüzünün iki yanına koymuş ağzı açık, endişeyi, hatta onun ötesi delirme noktasını ifade eden resim. Kıpkırmızı gökyüzü ve arka fonda fiyortların donuk manzarası!

Fiyortların arasından geçen gemimiz ve tepemizde dolanan martıların detone, korkunç sesleri birden o tablonun içindeymişim hissini veriyor bana. Evet, gökyüzü kırmızı değildi ama insanın içine kasvet oturtan o renksiz gökyüzünü ve dağların tepesini göstermeyen dumanlı, sisli bulutları uzun süreli görmek ve hissetmek herhalde bana da o delirme çığlıklarını attırabilirdi.

Munch’u hatırlamamdaki zorlanmama gelince…

Acaba resimlerini karanlık ve kasvetli bulduğumdan olabilir mi?

Belki konularını psikolojik, nörolojik ve depresif bulduğumdan da olabilir. Ölüm anlarını ya da, ölüm döşeğindeki insanların odaya yaydığı derin hüznü bu kadar başarılı kaç ressam verebilmiştir ki?

Melankoli neredeyse resimlerinin hepsinde hissediliyor. Adam cinsel konuları da işlemiş “Öpücük”, “Madonna” gibi ama…

Yok, benim ruh dünyam bu kadar melankoliyi kaldırmaz.

Hatırlamakta zorlanmam ondan.

Canlılık ve ışık olmalı… IŞIK!!!

denizli-omur-eke-melankolinin-ressami-munch-ciglik-5

İzlenimcileri hep sevmişimdir, bana ilham vermişlerdir. Güneş vardır, ışık vardır, renk vardır resimlerinde, Manet, Cezanne, Renoır, Degas, Van Gogh…

Van Gogh, ışığın peşinden ta Fransa’nın güneyi Arles’e yerleşmemiş miydi? Her halde kasvetli Hollanda’da kalmaya devam etseydi daha erken kendini öldürmeye kalkacak, o canım Güneş çiçeklerini, bahar dallarını, kayıkları, yıldızlı gökyüzünü, yatak odasını ve kendi portresinin onlarcasını yapmamış olacaktı. İşin en kötüsü bu güzellikleri görememiş olmamız değil, kendisinden sonra gelecek olan onyüzbinmilyon sanatçıyı etkilememiş ve onlarca sanat akımının, modern sanatın atası olmamış olacaktı.

Aynı dönemlerin sanatçıları hepsi de…

Munch’ta öyle. Kuzeyin sanatçısı olsa da, o da Van Gogh gibi güneşin ve izlenimcilerin peşinden Paris’e gitmiş. Paris ekolünden, Alman sanatçılardan etkilenmiş ama hep memleketine dönmüş. O soğuk ve karanlık, puslu, bulutlu memleketine.

denizli-omur-eke-melankolinin-ressami-munch-ciglik-4

Bir memleket düşünün senenin yarısı karanlıkta, ışıksız geçsin… Bu sisli, puslu havada fiyort gezisini yaparken senenin aydınlık gökyüzünde, yani 6 ay gündüze tekabül eden zaman diliminde olduğumuzu hatırlatıyor rehber.

Yani, şanslıymışız!

Allah’ın kışında bir turistin orada olma şansı ve isteği olabilir mi ki?

Yeşilde boğulan, bir santimetre toprak parçasının bile görülmediği bu koyların karanlıktaki halini düşünmek korkutuyor beni, sanki korku filmi platosu gibi. Nitekim Munch’un psikolojisi de sağlam değil. Aileden gelen nörolojik sorunları var, bir de 5 yaşında annesini, 13 yaşında ablasını aynı hastalıktan kaybetmiş. Bu kayıplar kaldıramayacağı travmalar eklemiş hayatına. Yani tek sorun coğrafya değil!

Yanlış kadınlara aşık olmak gibi şanssızlıklar da cabası. Küçük yaştaki kayıplar nedeniyle kaybetme korkusu, fazla bağlanmaktan hep alıkoymuş onu.

Sol elinden vurulma hikayesi var hayatında, bir kadın tarafından… Paris’te İzlenimcilerle başlayan, sembolistlere yakın hissedip Alman Dışavurumcularla birleşen bir hayat onunkisi. Oslo, Paris, Berlin üçgenindeki hayatı, Paris’te ışığı, Berlin’de anlamı ararken bir gezgine dönüştürmüş onu. Ama sadece kadınlara değil şehirlere de bağlanamamış ki, soluğu hep Oslo’da almış. Başarılarını görecek, eserlerinin takdir edilip kabul gördüğünü, dünya çapında bir ekol olduğunu bilecek ve Norveç Kraliyet Nişanını alacak kadar uzun yaşamış ama depresyonu ve melankolisi de peşini hiç bırakmamış. Öldüğünde seksen yaşındaydı. (23 ocak 1944)

denizli-omur-eke-melankolinin-ressami-munch-ciglik-1

Gelelim “Çığlık”a…

Leonardo da Vinci’nin dünyaca ünlü tablosu “Madonna”dan sonra, Munch’un “Çığlık” tablosu ikinci sırayı alıyor en bilinenler arasında. Resim 73,5×91 cm ebatlarında, karton üzeri pastel boya ile yapılmış. (Oslo National Galeri)
Dünyanın bilinen belli başlı birçok müzesini gezdim. Ağzım hayranlıktan açık, hiç popüler olmamış bir çok sanatçı da dahil, eserlerini yakından görme fırsatım oldu. Bu kadar da olmaz canım dediğim insanüstü eserler varken sırada, nasıl olur da şipşak çizilmiş gibi yapılmış, bir eskiz gibi duran bu ufak resim en tanınmış resimler arasında 2.sırayı alır?

İşin garibi herkes bu tabloyu tanır ama yapanın adını pek bilmez. Ünü ressamını sollamış bir resim aynı zaman da.

Bana sorarsanız konusu, tarzı ve dışavurum şekli.

Endişe, korku ve kaygı…

İnsanın temel sorunları…

Savaş, açlık, hastalık, ölüm… Sanatçı bunu yakalamış işte, ölümsüzlüğü ondan…

1893’te yapmış bu resmi…

Tablonun orjinal adı “Boğuntu”; ‘Umutsuzluk’ ise ilk adı… Kanı çağrıştıran kırmızı gökyüzünün arka fonunda Oslofiyord görünümü yer alıyor.

Munch günlüğüne, doğanın ÇIĞLIĞINI duyduğunu yazar. Resmi yaparken çok yorgundur ve hastadır.
Endişe, korku, umutsuzluk ve melankoli peşini hiç bırakmaz.

Modern çağın getirdiklerinin ve savaşların sonucudur aslında çağımız insanının sürekli yaşadığı bu endişe, korku, kaygı ve umutsuzluk hali. Düşman yaratma paranoyası ile ayyuka çıkmıştır günümüz de.

Belki de onun için hala güncelliğini koruyan bir resim…

Bana sorarsanız resmin, çivisi çıkmış bu dünya da giderek değeri artacak GİBİ! Hatta Leonardo’nun Madonna’sının tahtını sarsabilir. Da Vinci’yi ezbere bilen dünya, bundan böyle Munch’u ezberlese iyi olur.
Çıldırmanın değil, mutluluğun resmine ihtiyaç var. Koca şairimiz Nazım’da bunu fark etmiş olacak ki “mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” diye sormuş Dino’ya…

denizli-omur-eke-melankolinin-ressami-munch-ciglik-2

Hakikaten mutluluğun resmi yapılabilir mi? Kim yapacaksa elini çabuk tutsun. Yoksa dünya tam bir tımarhaneye dönmek üzere.

Coğrafya kaderdir “derler ya, sisten griye dönüşmüş gökyüzüyle yine griye çalmış suyun, denizin rengi, dağların zirvelerinden süzülüp gelen şelalelerin uğultusuna karışmış yağmurun sesi… Ormanı ile coşan tabiata bir renksizlik hakim. Eşsiz manzara ama güneşi yok, ışıl ışıl renkleri yok. Güneş kifayetsizliğinden melankoliye kapılmamak mümkün mü fiyordlarda? Bu coğrafya da sonunda Munch’a ‘çığlık’ attırmış işte. Üstüne iki dünya savaşını da katarsak! Bu yaşam için 80 yıl yine iyi bir süre.

Çığlık adlı tablonun taş baskılarını da yapan sanatçının pastel boya meşhur eseri 2012 yılında 119 milyon 922 bin 500 dolara, dünyanın en pahalı eseri olarak satılmış.

denizli-omur-eke-melankolinin-ressami-munch-ciglik-6

İçe kapanık ressamın başarısı melankolinin, depresyonun da başarısı.

İstediğimiz kadar mutluluk diye yırtınalım. Sahte mutlulukların varacağı son durak yine depresyon, yine çığlık!

Melankoliyi neredeyse coğrafyayla özdeşleştirerek belki de bu ilginç coğrafyalı güzel Nordik ülkesine haksızlık ediyorum. Melankolinin coğrafyası mı olur?

Ne demiş meşhur Rönesans sanatçısı Michelangelo, “Melankoli neşemdir!” Güneş ülkesi İtalya ve Floransa bunu söyletiyorsa ressama, o zaman biraz da sanatçılığın özündeki melankoliyi mi sorgulamak gerek?

Peki, güneşle yıkanmış cennet parçası memleketim? Topluca delirmenin eşiğinde olmadığımızı kim söyleyebilir?

‘Çığlık’ atıyoruz da duyanımız mı yok acaba?

Yoksa hepimiz sanatçıyız da, topluca bir Distopya resmi mi yapıyoruz güzel Türkiye’me!

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı