REKLAMI GEÇ

PARİS’TE MAHSUN BİR RESSAM

6 Temmuz 2016 Çarşamba

Onun hayatını okumaktan ve anlatmaktan hiç sıkılmıyorum.

Tıpkı resimlerine bakmaktan sıkılmadığım gibi.
Ressamlığı öyle bellemişim sanki yokluk, sıkıntılar, sefil hayat!
Resimlerini boyaya ve içkiye dönüştürme çabası…
Çokça da içkiye…

Agresiflikten, depresifliğe uçlarda, sınırlarda zikzaklı bir yaşam hikayesi… Kadın problem hayatında, çevresindeki insanlarla ilişkileri de problem. Geçimsizlik var, kavga var, dayak var, karakol var, zırt, pırt polis var, var oğlu var…
Dengesiz ve marazi olan davranışlar bütünü. Bir gün pespaye otel odalarında sürünürken bohem, bir gün yerden izmarit toplayıp banklarda sabahlarken sefil, bir gün son moda kıyafetler içinde “herkese benden içki” diyebilecek kadar burjuva bir hayat onunkisi. Bütün bu çılgınlıklara rağmen son derece dengeli ve tutarlı sanatında! Zar zor buluşturduğu kağıt ve boyalarla tutkuyla resim yaparken gerçek mutluluğu, dengeyi buluyor. Bazen yokluktan sokaktan topladığı afişlerinin arkasına yapıyor resmini, parasızlıktan yağlıboyaya gücü yetmediği için guaşla idare etmek zorunda kalıyor çoğu kere. Ama hiç bırakmıyor. Yükselen trend, ana akım umurunda değil. Tek isteği kendi bildiğince resim yapmak ve satmak! Sefil hayata resimle direnmek…

omur-eke-1

Dayandığı, inandığı, güvendiği tek şey sanatı aslında!
Çoğu kere şarap karşılığı gidiyor resimler…
Hep bir arayış, hep kaçış var yaşamında ve hep Paris. Zoraki ikametgah…
Sanırsınız Van Gogh’u anlatıyorum. Oysa size Mualla’dan bahsediyorum.
Fikret Mualla!(1903-1967)
Benzerlikler var değil mi? İç huzursuzluğu ve renkleri belki ortak noktaları…

omur-eke-2

Zaten ona Türk Van Gogh’u diyenler de olmuş, yaşarken… Ne kadar umursadı acaba. Picasso’su gelse tanımayan bir adam! Hatta çağın önemli Fransız peyzajcıları ve meşhur Wlammick gibi sanatçıların katılacağı bir karma sergi de ona da teklif gittiğinde “ben sanatımı onların yanında ezdirmem diyecek kadar da kibirli. Bir yerde şarap karşılığı resmini sağa sola dağıtırken, bir yerde ün unvan kazandıracak prestijli sergilere eserini koymayacak kadar gurur sahibi.

Her ne kadar para diye delirse de, söz konusu olan sanatının prestiji olduğunda sonuna kadar kaplan. Ufak çıkarlar peşinde değil. Sergilere bile gitmiyor. Sanatçı tayfası ve galericilerle işi yok! Sattıkları ve satamadıkları derdi.
Marazları ve travmaları ile şekillenmiş sanatı.
“Acı var mı, acı?” derler ya…
Bunun da var. Çocuk yaşta arka arkaya anne ve çok sevdiği büyük anneyi kaybediş, kırılan ayak yüzünden ömrü boyunca topal kalış, babayla ve parayla şiddetli geçimsizlik! Ve tutunamama hiç bir işte, ilişki de… Alkolden medet umma ve çok sık ziyaret etmek zorunda kaldığı akıl hastaneleri, karakollar…
Psikolojisine yer eden polis korkusu…
O tam bir kaybedenlerden…
Tam bir kırık hayat!

omur-eke-3

Ben ressam deyince Van Gogh hayatından, Modigliani hayatından, Toulouse Lautrec, Gauguin hayatından, Egon Schiele, Frida hayatından bunu anlamıştım vaktinde…
Zorlu, acılı, sefil ve bir o kadar da gururlu bir yaşam… Çünkü onların resimlerini çok sevdim. Her şeye rağmen içindeki yaşam sevincini, coşkuyu, yaratma sancısını, yaşama tutunma gayretini, kendi olma çabalarını gördüm resimlerinde… Para ve ün için değil, sanatı için her şeyi göze alan, sanatı için yaşayanlar, Bu sevgi, bu sahicilik, bu ızdırap hayal gücüyle harmanlanıp sanatını sanatçısını yaratıyor.
Yaşarken şöhreti ve parayı bulan Picasso’yu da çok sevdim aslında. Demek ki destek olmadan, resim yaparak ün, unvan, para kazanılıyormuş. Ama sanatına şov içerikli çılgın ve lüks yaşam biçimini eklemleyerek, dahiliğini delilikle harmanlayıp pazarlayan Dali’yi ve sonrası Andy Warhol’u çok sahici bulamadım açıkçası. Artık çağ sanatçısından bunu mu istiyordu?

Magazin ve moda dergilerinin sıkça konuğu olan ressam Ahmet Güneştekin’e soruyorlar ,”eserleriniz ülke ülke dolaşıyor, çok yüksek meblağlara satılıyor, siz hayattayken şöhrete ve üne kavuşmuş şanslı bir ressamsınız, bunu neye borçlusunuz?” diye. Son derece janti, mankenleri aratmayacak zarafette, jöleli saçları, pahalı kol saati, marka kıyafetleri içinde mütevazi cevaplar veriyor, zor ve çetin hayatından örnekler vererek. Buralara kolay gelmediğini Türk ve yabancı örnekleri ile karşılaştırarak anlatıyor. Örnekleri içinde özel uçağı olan ispanyol ressam “Botero var”, Hani şu şişman insanlar yapan, “ben şişman değil, hacimli yapıyorum” diyen ressam . Sürünen de var, sanatının saltanatını süren var. Haklı yükseliş te var, haksız da. Ama artık iletişim ve pazarlama önemli.

Dönem en liberalinden ekonomi dönemi.
Hırs, ihtiras, balon ego, balon piyasa… Bol para…
Olsun ben sanatçının çilekeşini seviyorum. Varsın uçağı olmasın…
Bir lokma ekmeğe, bir sıcak odaya, hatta iki yudum şaraba…
Biraz sefil, biraz marazi, biraz çılgın, biraz deli, biraz melankoli…
Sanatı için yaşayan, kendini yaratan, sade ve gururlu…
Bu sıra dışı ruh hallerinden dokunmuş bir hayat da ancak ressama yakışıyor…
Yaşarken bir tek resim satamazken, öldükten sonra eserleri dudak uçuklatan milyon dolarlarla satılan ressamlar.

Şimdiki post modern varsıl sanatçıların önünü açanlar, geçmiş dönemlerin çilekeş sanatçıları mı acaba? Para sanatı mı keşfetti birden? Yatırımcılar, finans babaları, para piyasaları, yapay, sanal, pompalanmış, cilalanmış sanatçı avına mı çıktı? Piyasa ve sanat borsası neyin peşinde?
Her neyse bunlar beni aşar.
Ben sanatçının sanatı için öleninden yanayım ..Bu hayatlar bana ilham veriyor..
Ve bizim de vaktinde kıymetine vakıf olamadığımız bir sanatçımız var. Ne mutlu!
İyi ki onu geç fark ettik. Yoksa erken tüketirdik…mi?
Bir sanatçı için en büyük tehlike kendi olmaktan vaz geçmesi ya da geçirilmesi.
Olmadan, ermeden şımarmakta onu tüketir…mi?
Fikret Mualla’nın hayatında acı var, vatan hasreti var, aşk var(Semiha Berksoy), Paris gibi bir şehre zoraki tutsaklık var… Ee, her türlü drama malzemesi var..
Hep düşünürdüm bir Van Gogh’un filmleri çekiliyor da bizim Fikret Mualla’nın niye çekilmiyor diye. Bir müjdeli haber size, sonunda bir cesur yürek kolları sıvamış!
Anananaann! Fikret Mualla vizyonda… Pek yakında!
Merakla bekliyorum. Onun hayatını okumaktan, resimlerine bakmaktan hiç sıkılmadım. Umarım filmi içinde aynı şeyleri söylerim.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı